Hukuk reformu yapılacağının açıklandığını, Türkiye'nin yerinin Avrupa olduğunun Erdoğan tarafından duyurulduğu günlerde, "Kavala ve Demirtaş serbest bırakılsın" yoklaması ve manevrası MHP duvarına çarptı
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ve
AK Parti'nin çok yüksek bir siyasi manevra yeteneği olduğu birçok olayda
görüldü.
İzlediği politika çıkmaza
girdiğinde hemen yeni bir oyun kurup tam aksi bir politikaya yöneldiği ve bunu
da tabanına kabul ettirdiği birçok örnek var siyasi hayatımızda. Üstelik bunu
yaparken terk ettiği politikanın sorumluluğunu ve zararlarını CHP'ye ve Kemal
Kılıçdaroğlu'na veya tarihe dönerek İsmet İnönü'ye fatura ettiğine ve bunu da
tabanına kabul ettirdiğine tanık olduk.
Son örneğini ise eski Meclis Başkanı ve
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç olayında gördük.
Bülent Arınç, Habertürk canlı yayınında,
Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasını istedi.
Demirtaş'ın Devran kitabını övdü ve herkesin okuması tavsiyesinde bulundu.
Arınç'ın bu açıklamaları, Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün demokraside, ekonomide, hukukta
köklü reformlar yapılacağına ilişkin açıklamalarıyla aynı zamana denk geldi.
Arınç'ın sözleri gündem oldu.
Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP çizgisini,
güvenlikçi söylemi, beka tehdidini terk edip yeniden "çözüm
süreci" söylemi ve eylemine mi geçiyordu? Hukuk reformu Kavala'nın ve
Demirtaş'ın serbest bırakılmasıyla mı, başlayacaktı? Cumhur İttifakı dağılıyor
muydu?
Gündemde bu sorulara yanıt aranırken, MHP
sözcüleri Arınç'ı ağır dille eleştirmeye başladılar. AK Parti'ye ve lideri Erdoğan'a
ihanet etmekle suçlayanlar oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise üç gün boyunca tepki
vermedi.
Arınç'ın sözlerinin, Erdoğan'ın ve AK Parti'nin
bir politika değişikliğine mi işaret ettiği, yoksa "kişisel
görüşüdür" denilerek ortada mı bırakılacağı sorusunun yanıtının
Erdoğan'ın yapacağı açıklamaya bağlı olduğunu vurgulamıştım.
Eğer Arınç, Erdoğan'ın bilgisi dahilinde
konuşuyorsa, bu çıkış bir nabız yoklama girişimi olabilirdi. Başta MHP olmak
üzere diğer partilerden ve kamuoyundan gelen tepkilere göre Erdoğan'ın karar
vereceğini belirtmiştim. Erdoğan konuşuncaya kadar Cumhurbaşkanlığı'ndan veya
AK Parti'den yapılacak açıklamaların önemi olmadığına dikkati çekmiştim.
Nitekim öyle oldu…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tepkileri,
tartışmaları izledikten sonra dün açıklamasını yaptı. Cumhur İtifakı'nın
gidişinden memnun olduğunu belirtti. "Velev ki, geçmişte birlikte
çalışmış olsak bile hiç kimsenin şahsi ifadeleri Cumhurbaşkanı'yla,
hükümetimizle, partimizle ilişkili hale getirilemez. Bizim nerede olduğumuz,
nereye gittiğimiz bellidir… Kavala'larla hiçbir zaman bir arada olamayız. Biz
Kobani'yi unutamayız. Biz Kürt kardeşlerimizi öldürenleri savunamayız "
dedi. Arınç'ı ve sözlerini ortada bıraktı.
Böylece hukuk reformu yapılacağının
açıklandığını, Türkiye'nin yerinin Avrupa olduğunun Erdoğan tarafından
duyurulduğu günlerde, "Kavala ve Demirtaş serbest bırakılsın"
yoklaması ve manevrası MHP duvarına çarptı. Erdoğan'ın tercihi MHP ve Cumhur
İttifakı'ndan yana oldu.
İnandırıcılık sorunu
İktidarın manevra yeteneği yüksek ve bu
yeteneğini kullanarak birçok sorunu kendisi açısından bir siyasi maliyet
ödemeden aşmayı başardı.
Ancak bu yeteneğin çok sık kullanılması
ciddi bir inandırıcılık sorununu da beraberinde getirdi.
Artık kamuoyu iktidarın manevralarına
eskisi kadar çabuk uyum sağlayıp destek vermiyor. Bu durum, anketlerde ortaya
çıkan desteğin azalmasından da belli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ve görevinden istifa
eden Hazine ve Maliye Bakanı'nın ekonomi hakkında çizdikleri pembe tablonun
gerçek olmadığı, ekonomi yönetimi ve politikasının alt üst olmasıyla anlaşıldı.
"Faiz enflasyonun nedenidir, artırılmayacaktır" tezinden, hızla
dönüldü ve faizler artırıldı.
Ekonomik sorunların dış güçler tarafından
çıkarıldığı, dış güçlerin ekonomimizi çökertmek istedikleri ancak,
çökertemeyecekleri, ezanı susturamayacakları, bayrağı indiremeyecekleri, vatanı
bölemeyecekleri söylemi bir anda unutularak, "yerimiz Avrupa'dır"
söylemine geçildi.
İktidarın, "Korona salgınında en
başarılı ülke biziz" diye çizdikleri turkuaz tablonun da gerçeği
yansıtmayı ortaya çıktı. Türkiye'nin vaka sayılarını tabloya yansıtmadığı, vaka
sayısı diye hastaneye yatan hasta sayısını açıklayarak, hastalığın çok
yayılmadığı izlenimi yarattıkları ve buradan sahte bir başarı öyküsü
çıkardıkları da hem Türkiye'de hem dünyada anlaşıldı.
İktidar sık manevralarıyla sürekli kendini
tekzip eder hâle geldi.
Bu manevra yeteneği ise çok ciddi güven
kaybı ve inandırıcılık sorununa yol açtı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.