Ekonomide, dış politikada, yargıda, eğitimde, sağlıkta, tarımda... aklınıza gelen herhangi bir alanda ne zaman yanlış giden bir şey gündeme gelse ve hükümete bir eleştiri yöneltilse buna verilecek standart bir cevap var:
Ama CHP’li falanca
şöyle demiş...
Ama İYİ Parti’li
filanca böyle konuşmuş...
Ama Saadet
Partisi’nden biri tweet atmış...
Ama Gelecek
Partisi’nden biri Facebook’ta yazmış…
Ama DEVA’nın
toplantısında söylenmiş…
“Muhalefete
muhalefet sektörü”ne göre üzerinde durulması, tartışılması ve sürekli
gündemde tutulması gereken “suçlar” bunlar... Her gün bunları
konuşmalıyız. Ülkeyi yönetme sorumluluğunu taşıyan kadronun ne yaptığını değil.
Başımıza ne
geliyorsa önce dış güçlerin, sonra da onların içerideki suç ortakları olan
muhalefet partilerinin eseri...
***
Peki, ne yapıyor
muhalefet partileri? Konuşuyorlar. Hükümetimizin yaptığı her işi
eleştiriyorlar.
Başka ne olacak
ki? Muhalefetin elinde konuşmaktan, söylemekten başka imkân mı var?
Konuştukları, söyledikleri doğru da yanlış da olabilir. Ama ülkedeki sorunların
kaynağı muhalefet mi?
Ekonomi
yönetimindeki kritik kararları Kılıçdaroğlu mu alıyor?
Dış politikayı
Akşener mi belirliyor?
Yargı düzenini
Karamollaoğlu mu yönetiyor?
Eğitimde, tarımda,
sağlıkta atılan adımlara Davutoğlu veya Babacan mı onay veriyor?
***
Tam üstteki
satırları yazmıştım ki Cumhurbaşkanı ve AK Parti lideri Erdoğan’ın grup
konuşmasından başlıklar geçmeye başladı tv kanalları ile internet siteleri.
Şunu -özetle- söylemiş Erdoğan: “CHP’li siyasetçiler bazı yürüyen davalarla
ilgili görüşlerini açıklayarak yargıya müdahale etmiş oluyorlar. Yargıya
talimat vermek Anayasa 138’e göre suç. Mahkemelere sesleniyorum. Buna sessiz
kalmayın.”
Oysa ilgili
anayasa maddesi, tam aksine, mahkemeleri “yürütme”nin mümkün ve muhtemel
baskısından koruyarak bağımsız çalışmalarını temin etme gayesiyle yazılmış.
Herkes bunu öyle bilir. “Hiçbir organ, makam, merci, kişi yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkeme ve hakimlere emir ve talimat veremez” ifadesiyle
muhalefetin kastedildiğini düşünen hiç kimse olmamıştır bugüne kadar herhalde.
Muhalefetin elinde ne bir hâkimi işten çıkarma ne sürgün etme ne de rezil etme
imkânı var. İktidar dışındaki bir gücün mahkemelere baskı yapması, talimat
vermesi, tehdit etmesi olacak şey değil. Hele bugünkü malum konjonktürde böyle
bir ihtimalin düşünülmesi bile gülümsetir insanı. Kaldı ki yürürlükteki
anayasaya göre mahkeme kararlarının eleştirilmesi de güvence altındadır.
***
Bunların hepsini
boş verin… Ülkemizde yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının halihazırda tutuklu
olarak yargılamaları devam eden -yani yargı nezdinde “sanık” statüsünde
bulunan- kişiler hakkında kullandığı ifadeler mahkemelere baskı ve talimat
olarak anlaşılmıyor. Ama muhalif siyasetçilerin sözleri Anayasa 138’in ihlali
oluyor!
Artık hiçbir şeye
şaşırmıyoruz tabii. Bugünden itibaren bu “görüş” doğrultusunda gazete yazıları,
TV konuşmaları sökün edecektir, onlara da şaşırmayacağız… Hatta belki
mahkemeler “kendilerine talimat vermeye kalkışan” muhalif siyasetçilere karşı
harekete geçecekler…
Ne de olsa
post-truth bir gerçekliğin inşası böyle oluyor (diye biliyorlar). Ama
“post-truth gerçeklik inşası” ile “milletin ferasetini yok sayma” tavrı
arasındaki ince duvar yıkıldı yıkılacak. Haberiniz olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.