14 Kasım 2020 Cumartesi

DİNİN ESASI İMANDIR Mehmet Ortakaya

Laura M. George özetlemek gerekirse şu tespitte bulunmuş:

"Katolik kilisesi güç sahibi olduktan sonra, yaptığı ilk icraat, İsa'nın ölümünü resmileştirmekti. İsa'yı yücelterek tanrıya denk göstermiş, belirlediği bazı kriterler ile kimlerin gerçek Hristiyan olduğunu kendi kabul ettikleri İncillere yerleştirerek bu dini şekillendirmişlerdir."

Aslında yaptıkları İsa ya da Hristiyanlık temellerini güçlendirmek değil, aksine, yönetecekleri toplumu bağlayıcı kriterleri oluşturarak kendi güçlerini otoriterleşmeleriydi ve onların tek yaptığı, kendilerini güçlü kılmaktı. İsa adına konuştular, İsa adına söylediler, İsa adına yazdılar ama onların söylediği hiç bir şeyi İsa söylemedi.  

Peki ne yaptı bu kilise?

Tam olarak şunu yaptı:

Hakkında çok az şey bilinen ve politik söylemlerinden dolayı idam edilen bir adamın (sadece siyasi suçlular çarmıhta öldürülürdü) hikayesinin yarattığı etkiyi kullanarak dinleştirdiler. Vaktiyle Kudüs'de Ferisi mezhebinin Roma işgalindeki tutumunu eleştirip, Yahudi halkına karşı takındıkları tavrı eleştiren ve mabetlere girerek onlara karşı duran bir adamın hikayesi. Ferisi mezhebi bu adamın söylemlerini kendi sistemi için tehdit olarak görüp Roma valisine İsa'yı öldürtür. Aslında İsa denilen karakter kendisinin Tanrı olduğunu dahi söylemez. Hatta Yahudi Tanrısı'na karşı da değildir ve bilakis, Yahudi olduğunu da söyler ve İsa'nın savunduğu temel değerler, Yahudi inancının ta kendisiydi ve o inancı sarsan, menfaati için kullanan, "beyaz mezar" dediği Ferisi rahiplerini eleştirmekti.

İsa öldürüldükten yaklaşık 70 yıl sonra onun vaazları dilden dile dolaşır, bazı şairler onu ilahi bir dile çevirir ve bir dede korkut masalı gibi hikayeleşir Yahudiler arasında. 325 yılına kadar her tarafta birden yüzlerce yazılı metin peydah olur. Roma buna bir önlem almak için bu hikayeleri tek kitap altında sunmaya karar verir. Halkın geneli bu inancı benimsediği için de, Roma da o halkı yönetebilmek için inancının adını değiştirir. İznik  Konsülü'nde birbirini doğrulayan Dört İncil esas olarak kabul edilir ve Katolik kilisesi bu incilerin yazılımında etkin rol oynamıştır. Tabi ilk dönem Katolik kilisesinin İncil misyonunu belirleyen kişi Pavlus adında Ferisi olan ve Roma vatandaşı birisidir. Aslen İsa karşıtı olan bu zat, "İsa bana göründü, onun misyonu artık bendedir" diyerek bölgede bambaşka bir Hristiyanlık modeli yaratır ve Ruhban sınıfını tehdit eden İsa öğretisini saptırır.

Müslümanların 1400 yıldır "İncil tahrif oldu" deyip de arkasını getiremedikleri gerçek de budur. Aslında haklılar. İncil tahrif oldu... Çünkü İncil bir kitap değildi. İsa'nın kendi ağzından çıkan sözleriydi, Hıristiyan cemiyeti şimdi o söze müjde ya da sevinçli haber der. O sevinçli haberi iletene ise haberci, ya da Ahmet derler Arapça karşılığı ile. İncil, Yuhanna, Pavlus gibi adamların ağzından çıkan sözler değildi.

Kuran ise aynı mantık üzerine kuruludur.

"İKRA"

Ama kimse de sormadı "Neyi İkra?"

Ahmet haberci ama "kimin sözünü ikra eden haberci?" diye sormadı. Karmati Arman'ın bu konuda hazırladığı video önemliyi. Esasen bizim, kendilerine sorgulayıcı ya da araştırıcı diyen kesimin en büyük eksikliği ateizme sadece İslam penceresinden bakmasıdır. Örneğin Hristiyanlık tarihini, oluşumunu, ilk 200 yılını bilmezler. Nerelere yayıldığını nasıl bir politika izlediklerini bilmezler. Aişe'nin yaşı ve Zeyd'in karısı varsa onlara yeter. Sofrada başka katığa gerek yok. Karnı doyuyorsa kafidir.

"Dinin esası imandır"

Katolik kilisesinin şekillendirdiği ve ruhban sınıfının halk üzerindeki otoritesini sağlamlaştırdığı Hristiyanlık modeli gerçek İsa modeli olmadı hiç bir zaman. Bir konsülde alınmış kararların ve Pavlus'un sabotajı ile şekillenmiş bir inanç biçimi ve gerisi zaten iman işidir.

İslam dünyasının Pavlus'u da Emevi kralı Abdülmelik bin Mervan'dır.

Neden Abdülmelik B. Mervan'dır? 

Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan zamanına kadar kimsenin Muhammed adında bir karakterden haberi yok. Haberi olmadığı gibi, onun yaşadığı inanç şeklinden kimsenin haberi yok. Civarda namaz kılan, oruç tutan, zekat veren, Hac yapan sayısız kabile var ama bu ritüeller zaten onların geleneğinde olan bir durum ve Melik zamanına kadar ortada Arapça yazılı metinler dahi yok.

İnsanlar çocuklarına Muhammed ismini koymuşlar ama bu isimleri veren halk Hristiyan halk. Yahudi halkı bile değildir. Çünkü o halk için Katolik kilisesinin kendilerine dayattığı Hristiyanlık modeli değil, İsa'nın ağızdan çıkan sözleri muteberdi. Yani ellerindeki İncil değil, İsa'nın ağzından çıkan söz değerliydi ve o sözü de sadece Muhammed makamına erişenler edebilirdi. Çünkü ilahi sözler herkesin ağzından çıkamazdı. Ola ki çıktı, sahte sözler diye adamın kellesini alırlardı. Abdülmelik bin Mervan başa gelir gelmez, önce bu halka bir yazı verdi ve önce halkın yazıyı sahiplenmesini sağladı. Daha sonra oturup o halka bir de Mushaf verdi. O Mushaf'ı ilahi sözü taşıyıp iletecek ve aynı zamanda o makamda olan bir karaktere yükledi ve devamında ise o karaktere bir tarih, bir hayat, bir geçmiş verdi.

İslam dünyasının "Şehadet" getirerek şahitlik ettiği bu karakteri, tarihi yazanların hiç birisi görmedi, duymadı.

Peki bu halk neye iman etti?

Başlarındaki kişinin bir kral olmasına iman etti.

Onun verdiği Mushaf'a iman etti.

O Mushaf'ta adı dahi geçmeyen bir kişiye iman etti.

Ona yazılmış tarihe iman etti.

Abdülmelik bin Mervan'a iman etti.

Zühri'ye iman etti.

İbni İshak'a iman etti.

İbni Hişam'a iman etti.

Buhari, Taberi, Müslüm-i, Davudi'ye iman etti.

Kim ne anlatmış ise ona iman etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.