Cumhurbaşkanı yine, “Faiz sebeptir enflasyon neticedir. Bu böyle bilinsin” dedi ama oraya takılmıyorum. Öyle olmadığı ve neyin sebep neyin netice olduğu aşaması geçildi. Bizatihi kendi atadığı yeni ekonomi yönetimi bu tezin tersini ilan etti. Takıldığım daha makul bir cümledir: Türkiye’yi faiz, kur, enflasyon sarmalından çıkarmamız lazım…
Gel de, şu kadar
senedir neredeydiniz deme. Şimdiye kadar sarmaldan çıkaramadıysan bundan sonra
nasıl çıkaracaksın, diye sorma. 18 senenin bir kısmında ülke bu sarmaldan
çıkmıştı, ne oldu da yeniden girdik ve çıkamıyoruz diye sitem etme.
Böyle konuşmalar
bir özeleştiri değildir aksine “yeni dönem, reform, hukuk, gerçeklik,
öngörülebilirlik” gibi sözlerin sahiciliğini azaltmaktadır. Oldu bitti
havasıyla, toplumu meselenin özünden uzaklaştırmaktadır.
Meselenin özü
şudur… Türkiye son 5 yılı mutlak yetkisi dahilinde olmak üzere 18 yıldır
Erdoğan tarafından yönetiliyor. 5 yılın ikinci yarısı, yani son 2,5 yıl da adı
üzerinde başkanlık sistemi dönemidir. 18 yılın içinde iyi ve çok iyi zamanlar
yaşanmıştır ama “mutlak yetki dönemi”nden bugüne ülkede iyiye giden
hemen hiçbir branş yoktur. Ekonomi, hukuk, dış politika, eğitim, kültür,
dijital sektör, şehirleşme gibi bir ülkenin temel ihtiyaç alanlarının tamamında
hem istatistiksel hem de çıplak gözlemle, yaşanan gerileme dramatik düzeydedir.
Baştan böyle olacağı belliydi, sonradan böyle gitmeyeceği anlaşıldı ve en
nihayet zaruret kapıya dayandığında ekonomide acı reçete bahsi yukarıdan
aşağıya açıldı…
Türkiye’nin yüksek
kurdan, yüksek enflasyondan, ağır işsizlikten, yaygın yolsuzluktan kurtulması
için de, hukuku üstün kılabilmesi için de, dış politikada itibar kazanabilmesi
için de, eğitimde ayağa kalkabilmesi için de ortak akla ihtiyacı vardır. Bu bir
tercih değil mecburiyettir. Başkanlık sistemi sorunların tamamını çözemeyeceği
gibi herbiri bir diğerinin parçası olduğu için bir tanesini bile çözemez. Bütün
yetkiler bir kişide olduğu müddetçe ne gerçekçi bir değişim planı çıkabilir, ne
uygulanabilir, ne de sürdürülebilir.
Nereden mi
biliyoruz? Beş yıllık tecrübeden. Sadece son iki yılda ülkenin iç ve dış borç
stoku 970 milyar liradan 1 trilyon 860 milyara bu yanlış yönetim nedeniyle
çıktı. Milyonlarca yeni işsiz, 130 milyar Dolar’a yakın rezerv kaybı ve
hepsinden önemlisi telafisi çok zor zaman israfı ve fırsat maliyeti yaşandı.
Üstelik, bu kayıplar sadece ekonomide… Diğer branşlarda Türkiye’nin içeride
kaybettiği seviye ve dışarıda kaybettiği itibar parayla hesaplanamaz. Parayla
da kazanılamaz…
Denklem sabit
kaldığı müddetçe Cumhurbaşkanı’nın toplumun önüne yeniden, bir daha telaşla
koyduğu hedefler kulağa hoş gelse de mevcut yönetim tarzıyla yine eski sonucu
doğurur. Kur, faiz, enflasyon sarmalından da, hukuksuzluk, denetimsizlik,
eğitimsiz sarmalından da çıkamayız. Çıksaydık, bu kadar zamanda çıkardık.
Olmadı.
Cumhurbaşkanı’nın
faiz kalıbıyla ifade edelim: Mutlak yetki sebep, başarısızlık sonuçtur.
Erdoğan, gerçek
anlamda reform niyeti taşıyorsa öncelikle yetki kullanım tarzından ne kadar
fedakarlık yapabileceğini, farklı görüşlere ne kadar tahammül edebileceğini
hesaplamalıdır.
Bırakın ortak
aklı, en küçük eleştiriye bile tahammül göstermeyen, itiraz edeni hain diye
yaftalayan sistemden vazgeçme cesareti yoksa gerisi anlamsızdır. Oy kaygısıyla
yapılan hamleye reform denmez, dense de ömrü uzun olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.