Türkiye'de sistem adeta kilitlenmiş durumda. Burada kastedilen sistem sadece yönetim sistemi değildir. Hatta asıl ekonomik sistemimiz daha önceden tıkandı.
Türkiye, AK Parti öncesi yüzde 7,0-8,0
büyüme oranlarının üzerinde yüksek cari açık veriyordu. Artık bu oran yüzde
2,0-3,0 büyümelere geriledi.
Yabancı sermaye bağımlılığımız dayanılmaz
oranda yükseldi. Bu esaretten kurtulmamız gerekiyor. Hatta Türkiye'yi 3-5 yıl
sonra çok cüzi cari açıkla çift haneli büyüme oranlarına taşımamız gerekiyor.
Bunun yolları elbette vardır.
Ekonomide temel sorunu sadece Başkanlık
sistemine, tek adam yönetimine indirgeyemeyiz. Kişi başına gelir 2013 yılından
beri düşüyor. 2013-2017 arasında Başkanlık sistemi mi vardı? Sorunumuz daha
derin...
Sorunu sadece Berat Albayrak'a ve Başkan
ile Başkanlık sistemine indirgemek bizi tarihi hataya düşürüyor.
Tamam kabul edelim ki, sistem değişti ve
yönetim muhalefete geçti. 3-5 yıl yabancı sermaye akışı ile adeta para işçinde
yüzeriz... Ya sonra?
Yine dış bağımlılık, yine ithalat, yine
tüketim ekonomisi peşinde sürüklenen daha düşük üretim.
Bu yol bu ülkeye uymaz. Artık bu yolu
değiştirmek gerekiyor.
***
Mesela bankacılık sistemimiz ve
yatırımların finansman seçenekleri? Mevcut bankacılık sistemi üzerinden uzun
vadeli büyük yatırım imkanı çok sınırlı kalmaktadır. Yatırım kredileri ve katma
değer artışı modelleri için finansman modellerinin değiştirilmesi ve
geliştirilmesi zaruridir. Aksi halde kredi ve tüketim ekseninde sıkışmaya devam
ederiz.
Bankalar ipotekle kredi veriyor. İpotek
demek, arsa demek. Yani kredi sistemimiz betonu zaten dolaylı destekliyor.
Sonra da betondan şikayet ediyoruz.
Planlama zaten ortadan kalktı. Dün
örneğini verdim: Perakende verimsizliği tüketim maliyeti olarak topluma
yansıyor. Tarlada 1 lira olan ürün neden rafta 5-6 lira? Sistem kilitlendi...
Aynı yerde 10 süpermarket ama hepsi zarar ediyor.
Marketçiliği planlayamayan ülke tarımda
üretimi nasıl planlayacak? Ya sanayi yatırımlarını... Plan demek illa yasak
demek değildir. Yönlendirme teşvik ve ceza ile sağlanır. Kurallar koyulur ve
sistem sağlıklı işletilir.
***
Kaynak bulmamız gerekiyor.
Hukuk, adalet ve sistem değişir de yabancı
sermaye gelir beklentisi olmamalıdır. O ayrı bir kapı olabilir.
Kaynak yaratmak için kamu gelirlerini
artırma alanı çok sınırlı. Hatta herkes ülkeye gelecek yeni yönetimden kamu
payının azaltılmasını bekliyor.
GSYH verilerini revize ederek kamu payını
çok artmamış gösteriyorlar. Oysa kamunun payı yüzde 30'lardan yüzde 42'lere
çıktı.
Özel sektörde sermaye kalmadı. Özel
sektörün adeta canını çıkardık yeni vergilerle...
O zaman sermayeyi özel sektöre de
bırakacak bir kamu küçülmesi gerekiyor. Bunun için uçakları, sarayları ve
yönetim israfını bitirmek bir yol olabilir ama yetmez. Yönetim isafının
bitirilmesi öncü örnek olur, ama büyük kaynak ihtiyacı için yeterli değildir.
Kaynak tesisi için toplumda çalışma
seferberliği gerekiyor.
13 milyonu aşan emekli sayısı ve 5 milyona
ulaşan kamu çalışanı ile bu ülke gitmez. Çalışmayı ve kazanmayı teşvik etmek
gerekiyor ama basit teşvik ötesi bir devrim şart. Çünkü gelir dağılımı da çok
bozuk. Aynı zamanda çalışarak gelir dağılımını da düzeltmek gerekmektedir.
Bir başka tehlike de yaşlılık sorunumuz.
Yakın dönemde süremiz bitiyor. Bakın şu anda genciz ama hızla yaşlanıyoruz. Bu
gidişle 10-15 yıl sonra yaşlılara emekli maaşı veremeyebiliriz. Tehlikenin
farkında mısınız?
***
İşin özeti şudur: Türkiye ekonomik
sorunların çözümünde tarihi değişimler yapmak zorundadır. Mesela gelir
vergisini kişi başına değil, bakmakla yükümlü olduğu okuyan evlatlarının sayısı
ile ödemek durumundadır.
Eğitimin kalitesi için zaten mutlak devrim
niteliğinde değişimler gerekiyor.
Neden büyük değişimler gerektiğini az önce
verdim: Yaşlanıyoruz...
Artık eski modellerle durumu idare edecek
noktayı geçtik.
Bir tarafta aşırı borçlanma ama
üretimsizlik; diğer tarafta müthiş bir yozlaşma.
Bu çıkmazı reform kelimeleri ile aşamayız.
O nedenle büyük değişimleri toplumsal kabul ve teşvik ile başarmak zorundayız.
Ya da fakir ve yaşlı olarak evlatlarımıza
borç batağında bir ülke bırakacağız.
Yıkmadığımız yetmedi mi?
Birazcık ama biracık da yapmayı düşünelim
mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.