Bazı şeyler yazacağım, üzerinde düşünülmesi için.
…
-Bu dindar siyasi kadro kimi grupları “Aşırı”
bulduğu için terör yapılanması içinde görüp takibata maruz bırakıyor. Bu
noktada kimi zaman Batı’da oluşmuş normları kullanıyor, kimi zaman da siyaseten
muhalif olmak takibata uğramak için yeterli oluyor.
-Dünyada Müslümanlık adına yapılan kimi
işleri hep birlikte yadırgıyoruz. Mesela bizzat Cumhurbaşkanı’nın dilinden “Ölen
de Allahüekber diyor öldüren de” sözünü duyuyoruz. Yadırganması haklı bir
durum. Nasıl oluyor bu ölmeler - öldürmeler… Bunları ne yapacağız İslam içinde?
-Suudi Arabistan’ın ya da İran’ın ihraç
etmeye çalıştığı bir “Din programı” var, başka İslam ülkelerine –
toplumlarına en azından farklı geliyor, Türkiye dahil kimi yerde direnç konusu
oluyor, ne yapacağız?
-İslam ülkelerinde bile sancı konusu olan
farklılaşmaların daha farklı din – kültür ortamından gelen toplumlarda sancı
konusu olmaması mümkün değildir. Batı toplumları çok kültürlülüğü başarmış
olarak nitelense de, geçmişlerinde din – mezhep ekseninde büyük – kanlı
sancılar yaşamış toplumlar. Şimdi “İslam’la bir arada yaşama sınavı”
veriliyor. Dirençler var. Zaten her toplumda bulunabilecek olan “Yabancı
fobisi”, İslam varlığı büyüdükçe “İslam fobisi” halinde ete kemiğe
bürünüyor. İslam varlığına toleranslı olan kesimler var, İslam varlığının her
boyutundan ürküntü duyanlar var. İslam varlığının her boyutu derken, İslam’ın
varoluş biçimlerinin her zaman İslam’ın güzelliğini yansıtmadığını da görmek
gerekiyor. Hoş, kimi insanlar için İslam’ın her türlü varoluş biçimi irrite
edici olabilir. Küçücük bir kız çocuğunun başındaki örtü ya da bir öğrencinin
jimnastik dersine eşofmanla girmek istemesi gibi. Ayrıca, İslam varlığının
hacmi de bu konuda bir “büyüklük standardı” gözetenler için “haddi
aşmış” görülebilir. Ne de olsa yeni bir inancın – kültürün – yaşama
tarzının en iyimser ifade ile entegrasyonu, ya da özümsenmesi, ya da asimile
edilmesi meselesi var.
-Belki de Avrupa’daki İslam varlığının
siyasi bir amaçla kullanılabileceği endişesi fideleniyordur Batı’nın geleceği
adına analizler yapan odaklarda. Belki de bizde kimi açıklamalara yansıyan “Avrupa’daki
İslam varlığını Batı’ya karşı kullanma” türü sözler, oradaki odaklarda
tehlike sinyali olarak okunuyordur.
-Charlie Hebdo gibi pespaye yayınların
Hazreti Peygamber’e yapacağı bir şey yok. Bu pespaye dilin Hazreti Muhammed’i
peygamber olarak tanımayan Hristiyan muhitlerde bile karşılık bulması zor.
İnsanlığın dibe vurduğu bir nokta o çünkü. Peki nedir bu tür yayıncılığın
hedefi, derseniz ben,
Müslümanların canını acıtmak diye
nitelerim. Canı acıyan Müslümanlardan birileri de canlarını ortaya koyup
öldürüleceklerini bildikleri eylemlere girişiyorlar. Tabii başka canları da
alarak. İşte orada pespaye yayınların hedefi ortaya çıkıyor; İslam’la ya da
Allah Rasulü’nün muzazzez şahsiyeti ile kanı birleştirmek. İslam adına yapılan
kanlı eylemlere karşı çıkıyoruz. Ama bu karşı çıkışlar, kafa keserek
öldürmelerin oluşturduğu ürküntüyü ortadan kaldırmıyor. İslam ve kan denklemi o
toplumlarda bilinç altına kazınıyor.
-Bu bilinç altı birikimi orada yaşayan
Müslümanların geleceği adına kaygı verici, bir. İslam’ın tüm insanlığa
ulaştırılması - tebliği gibi bir derdimiz varsa, bunun önünü kesiyor, iki.
-İslam güzeldir, İslam’ın güzelliğinin
Müslümanlarda görünme oranı bugün Müslüman toplumların ana meselesidir.
Müslüman toplumlarda bile ayrışma konusu olan hususların, iletişimin dünyayı
küçük bir köy haline getirdiği bu çağda, başka yerlerde sancılar üretmemesi söz
konusu olmaz.
-Soru: İslam’la insanlar arasındaki
ilişkiyi problemli hale getiren sorunları kim gündemine alacak, kim çözecek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.