1 Kasım 2020 Pazar

Dünyada İslam algısını yönetmek Ahmet Taşgetiren/01.11.2020

Bazı şeyler yazacağım, üzerinde düşünülmesi için.

-Bu dindar siyasi kadro kimi grupları “Aşırı” bulduğu için terör yapılanması içinde görüp takibata maruz bırakıyor. Bu noktada kimi zaman Batı’da oluşmuş normları kullanıyor, kimi zaman da siyaseten muhalif olmak takibata uğramak için yeterli oluyor.

-Dünyada Müslümanlık adına yapılan kimi işleri hep birlikte yadırgıyoruz. Mesela bizzat Cumhurbaşkanı’nın dilinden “Ölen de Allahüekber diyor öldüren de” sözünü duyuyoruz. Yadırganması haklı bir durum. Nasıl oluyor bu ölmeler - öldürmeler… Bunları ne yapacağız İslam içinde?

-Suudi Arabistan’ın ya da İran’ın ihraç etmeye çalıştığı bir “Din programı” var, başka İslam ülkelerine – toplumlarına en azından farklı geliyor, Türkiye dahil kimi yerde direnç konusu oluyor, ne yapacağız?

-İslam ülkelerinde bile sancı konusu olan farklılaşmaların daha farklı din – kültür ortamından gelen toplumlarda sancı konusu olmaması mümkün değildir. Batı toplumları çok kültürlülüğü başarmış olarak nitelense de, geçmişlerinde din – mezhep ekseninde büyük – kanlı sancılar yaşamış toplumlar. Şimdi “İslam’la bir arada yaşama sınavı” veriliyor. Dirençler var. Zaten her toplumda bulunabilecek olan “Yabancı fobisi”, İslam varlığı büyüdükçe “İslam fobisi” halinde ete kemiğe bürünüyor. İslam varlığına toleranslı olan kesimler var, İslam varlığının her boyutundan ürküntü duyanlar var. İslam varlığının her boyutu derken, İslam’ın varoluş biçimlerinin her zaman İslam’ın güzelliğini yansıtmadığını da görmek gerekiyor. Hoş, kimi insanlar için İslam’ın her türlü varoluş biçimi irrite edici olabilir. Küçücük bir kız çocuğunun başındaki örtü ya da bir öğrencinin jimnastik dersine eşofmanla girmek istemesi gibi. Ayrıca, İslam varlığının hacmi de bu konuda bir “büyüklük standardı” gözetenler için “haddi aşmış” görülebilir. Ne de olsa yeni bir inancın – kültürün – yaşama tarzının en iyimser ifade ile entegrasyonu, ya da özümsenmesi, ya da asimile edilmesi meselesi var.

-Belki de Avrupa’daki İslam varlığının siyasi bir amaçla kullanılabileceği endişesi fideleniyordur Batı’nın geleceği adına analizler yapan odaklarda. Belki de bizde kimi açıklamalara yansıyan “Avrupa’daki İslam varlığını Batı’ya karşı kullanma” türü sözler, oradaki odaklarda tehlike sinyali olarak okunuyordur.

-Charlie Hebdo gibi pespaye yayınların Hazreti Peygamber’e yapacağı bir şey yok. Bu pespaye dilin Hazreti Muhammed’i peygamber olarak tanımayan Hristiyan muhitlerde bile karşılık bulması zor. İnsanlığın dibe vurduğu bir nokta o çünkü. Peki nedir bu tür yayıncılığın hedefi, derseniz ben,

Müslümanların canını acıtmak diye nitelerim. Canı acıyan Müslümanlardan birileri de canlarını ortaya koyup öldürüleceklerini bildikleri eylemlere girişiyorlar. Tabii başka canları da alarak. İşte orada pespaye yayınların hedefi ortaya çıkıyor; İslam’la ya da Allah Rasulü’nün muzazzez şahsiyeti ile kanı birleştirmek. İslam adına yapılan kanlı eylemlere karşı çıkıyoruz. Ama bu karşı çıkışlar, kafa keserek öldürmelerin oluşturduğu ürküntüyü ortadan kaldırmıyor. İslam ve kan denklemi o toplumlarda bilinç altına kazınıyor.

-Bu bilinç altı birikimi orada yaşayan Müslümanların geleceği adına kaygı verici, bir. İslam’ın tüm insanlığa ulaştırılması - tebliği gibi bir derdimiz varsa, bunun önünü kesiyor, iki.

-İslam güzeldir, İslam’ın güzelliğinin Müslümanlarda görünme oranı bugün Müslüman toplumların ana meselesidir. Müslüman toplumlarda bile ayrışma konusu olan hususların, iletişimin dünyayı küçük bir köy haline getirdiği bu çağda, başka yerlerde sancılar üretmemesi söz konusu olmaz.

-Soru: İslam’la insanlar arasındaki ilişkiyi problemli hale getiren sorunları kim gündemine alacak, kim çözecek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.