Berat Albayrak’ın görevden istifası ya da “affedilmesi” piyasalarda iyimser bir beklentiye yol açtı. Ekonominin yönetiminde rasyonalizme dönülecek diye bir umut belirdi, TL yüzde 6 değer kazandı!
Hatta dolar bir ara 7.99 lirayı görür gibi
oldu.
Hani ekonomimiz dış güçlerin
saldırısı altındaydı?!
Rasyonalleşme beklentisi bile TL’de hafif
bir değerlenme yarattığına göre, açıkça bellidir ki, sorun yönetimdedir, sistemde
ve yanlış politikalardadır.
ELEŞTİRİ OLMAZSA
Fakat iktidarın propaganda makinası
“dış güçler” paranoyasını geniş kesimlere yerleştirdi.
Böyle olunca iktidarın hataları
gündeme gelmiyor; eleştiri ve uyarıların da etkisi olmuyor.
Hatta hataları eleştirerek
düzeltmeye çalışanlara hain diye bakıyorlar.
İktidar partisi içinde realiteleri
görenler sen hainsin diye suçlanma korkusuyla ses çıkaramıyorlar.
Parti dışında, bilim ve piyasa
çevrelerinin eleştirilerine de kulaklar tıkalı, denetimli medya kör ve sağır.
Böylece, Karl Popper’in “eleştirilerle
hatalarını düzeltebilen rejim” olarak tanımladığı demokrasi, bizde
hatalarını sürdüren, hatta hatalarını kutsallaştıran iktidarlar elinde bu
işlevini kaybediyor.
Yüz yıllık tarihimiz bir bakıma, belirli
kısa dönemler dışında, hatalarını zamanında düzeltemeyen yönetimlerin
tarihidir.
İsmet İnönü’nün Cumhuriyet dönemi
hakkında, Menderes’in bakanlarından Samet Ağaoğlu’nun Demokrat Parti dönemi
hakkında böyle açıklamaları vardır, bunlardan dersler çıkarmak çok değerlidir.
Ak Parti iktidarı eleştirilere
kulak tıkayarak, medyayı denetim altına alarak aslında kendi hatalarını
zamanında düzeltme imkanını kendi eliyle ortadan kaldırdı.
ERKEN UYARILAR
Bütçe kaynaklarını seçimlerde tüketen
hükümet 2019’un Mayıs ayında Merkez Bankası’nın “ihtiyat akçesi”ne el
koymuş, 33.7 milyar lirayı çekmişti.
Bilkent Üniversitesi’nde saygın iktisatçı
Prof. Erinç Yeldan, kurumları böyle yıpratmanın risklerine dikkat çekerek bakın
bir buçuk sene önce ne demişti:
“Ekonomi artık ne iktidar ne de
bürokrasi tarafından yönetilebilir olmaktan çıkıyor. Tüm bu adımların maliyeti
olarak para piyasalarında daha yüksek enflasyon ve işsizlikte daha korkunç
rakamlar göreceğiz.” (DW, 16 Mayıs 2019)
Dahası, Prof. Yeldan krizden daha büyük
bir soruna dikkat çekmişti:
“Rasgele alınan kararlar yüzünden
yıpranan kurumlar ve bozulan güven algısı...”
Temeldeki sebep, kurumların orta ve uzun
vadeli programları yerine siyasetin kısa vadeli ihtiyaçlarına öncelik
verilmesidir.
Bu uyarılar bir buçuk sene önce
dinlenilseydi, TV’lerde konuşulup kamuoyu oluşturulsaydı ve Ak Parti
kurullarında tartışılsaydı, Merkez Bankası’nın 120 milyar dolar rezervi
eritilir miydi?!
FAİZ SORUNU
Hiç şüphesiz faiz sebep değil sonuçtur.
Tarih boyunca hiçbir iktidar faizi bastırarak enflasyonda kalıcı bir düşüş
sağlayamadı…
Onun içindir ki bütün tarih boyuncu İslam
dünyasında faiz, sermaye birikiminde ileri olan kapitalist ülkelerden daha
yüksek oldu.
Faiz kötüdür ama bunu önlemenin
yolu Merkez Bankası’na baskı yapmak değil, aksine kurumların ve kuralların
güvenilirliğini sağlayarak sermaye arzını arttırmaktır.
Bu iktidarın reform yıllarında Türkiye’ye
dışarıdan 220 milyar dolar yatırım gelmişti, hiç faiz ve enflasyon tartışması
yoktu.
Şimdi “dış güçler” Türkiye’ye
yatırdıkları milyarlarca doları yakmak için mi ekonomimize saldırıyor?!
Böyle iddialar siyaseten oy getirse de
yönetiminin rasyonelliği üzerinde şüphe yaratarak ülke ekonomisine zarar
veriyor.
19 KASIM TOPLANTISI
İktidar kendi 18 yılı içindeki çıkış ve
inişlere bir laboratuvar gibi bakarak dersler çıkarmalıdır: Reform,
rasyonellik, hukukun üstünlüğü, AB kıstasları gibi politikalar başarı
getirmişti… Hamaset, otoriterlik, komplo teorileri kriz yarattı. .
“Faiz lobisi, dış güçler,
ekonomimiz saldırı altında” gibi söylemler de reform yıllarının değil, hata ve
kriz yıllarının söylemidir.
19 Kasım’daki Para Politikası Kurulu
toplantısı hayati derecede önemlidir.
Siyaset Merkez Bankası’nda Naci Ağbal’ı,
Hazine ve Maliye’de Lütfi Elvan’ı rasyonel kararlar almada serbest
bırakmalıdır.
Rasyonelleşme beklentisi bile TL’ye biraz
değer kazandırdı; 19 Kasım’da bu gerçekleşmelidir.
Düze çıkmak için hukukun üstünlüğü, rasyonelleşme,
kuralların ve kurumların etkinliği olmazsa olmaz ön şartlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.