Cemil Çiçek aradı önceki gün:
-Bize yargı
reformundan önce insan ve ahlâk reformu lâzım, dedi. Biz 459
yıldan beri yargının düzeltilmesini konuşuyoruz. Sadrazam Lutfi Paşa’nın
Âsafnâmesinden, Göriceli Mustafa’nın Koçibey Risalesinden beri. Bir toplum 500
yıl adaleti arar mı?
Sonra sordu:
-Kanunda ne eksik?
Dedi:
-Bize topyekün bir
tevbe-i nasûh lazım. Reform kelimesi çok aşındı, kimse bir şey beklemesin.
….
Haksız değil Cemil
Çiçek “Kanunda ne eksik?” sorusunu sorarken.
Sorun bakalım,
yasal olarak ne değişti de ekonomi yönetiminde iki kişinin değişmesiyle Dolar
8.50’den 7.70’e düştü? Sır Naci Ağbal ve Lütfi Elvan’da mı? Tabii ki değil.
Lütfi Elvan düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığından bahisle “Başkanlarımıza
‘kanun ne diyorsa, neyi emrediyorsa onu yapacaksınız’ dedim” diyor
sadece. “Merkez Bankası Kanunu açık, elbette bağımsızdır. Bu konuda daha
fazla söyleyecek bir şeyim yok.” Bu kadar basit. Onları Cumhurbaşkanı
Erdoğan getiriyor oraya bu önemli. Demek ki sözlerinin arkasında Cumhurbaşkanı
da var. Demek ki o da Lütfi Elvan’ın söylediklerini söylüyor. Yani Merkez
Bankası’nın ve diğer düzenleyici – denetleyici kurumların bağımsızlığını. Bu
kurumların en çok Cumhurbaşkanı’nın tasarruflarından etkilendiği bilindiğine
göre herhangi bir reforma gidilmeden, sadece birkaç jestle işler normale
dönebiliyor.
Kanun var işe
yaramıyor, kanun var işe yarıyor.
Peki ama insan
davranışı nasıl değişecek?
Bir gün önce
şöyle, ertesi gün böyle, bunun bir kuralı olmayacak mı, yani belirleyici
konumdaki herhangi bir kişinin herhangi bir ruh haliyle vereceği karar mı
belirleyecek ülkenin gidişatını?
Şimdi deniyor ya,
“ekonomi, hukuk ve demokraside reform.”
Yani demek ki bu
üç alan – üç alan deyip geçmemek lazım, bir sistemin insana dokunan her yanı
neredeyse- sorunlu ve reform – yani yeniden biçimlendirme – yeniden kurma
gerektiriyor.
Bilmem Adalet
Bakanı’nın demesi yeterli midir, çünkü Lütfi Elvan’ın demesi, Berat Albayrak’ın
yerine Cumhurbaşkanı tasarrufu ile o makama geldikten sonradır ve etkisi de o
sebepledir, Adalet Bakanı değişmeden, oraya Cumhurbaşkanı tasarrufunun tılsımı
girmeden Abdülhamit Gül kalksa ve “Yeterli kanunlar var, en alt
mahkemeden en üstüne kadar herkes Anayasa’nın ve kanunların dediğine uysun,
aradığımız adalettir, sadece adalet” dese, hukuk alanında yaşanan
çarpıklıklar birdenbire sona erer mi?
Ne dersiniz,
umutlu musunuz?
Bugüne kadar sayın
Gül defalarca yaptı bunu. En son “Adalet olsun isterse kıyamet kopsun”
bile dedi. “Adalet adına ‘Pardon’ demeyin” dedi defalarca. “İnsanları
haksız yere tutuklamanın onlara ödettiği bedeli düşünün” dedi. “Anayasa
Mahkemesi’nin verdiği kararı bir alt mahkemenin tanımıyor olmasının kabul
edilemeyeceğini” söyledi. Daha ne desin? Ama olmadı.
Ne dersiniz, acaba
Adalet Bakanı’nın söyleyip netice alamadığı şeylerin gerçekleşmesi için mesela
sayın Cumhurbaşkanı’nın ya da yeni tayin edeceği Adalet Bakanı’nın “Sadece
adalet istiyoruz. Hiç kimseye haksızlık yapılmasın. Kimse haksız yere
tutuklanmasın. Tutukluluk istisnai olsun. Kimse tutukluluğu peşin ceza gibi
yaşamasın. Kimse bizim hoşumuza gidiyor diye kanunları çarpıtmasın. Kimse bizim
siyasi rakibimiz hatta düşmanımız diye kötü muameleye maruz bırakılmasın”
demesi mi gerekiyor?
Bu “Reform”
söylemi nasıl oluştu bilmiyorum Beştepe muhitinde?
Berat Albayrak
olayı bir sonuç mu başlangıç mı?
Cumhurbaşkanı
Merkez Bankası pimini çektiğinde Damat Bey’in gideceğini düşünmüş müdür?
Tasarruf Merkez bankası ile sınırlı idi de, Damat Bey gidince onun yeri de mi
dolduruldu, yoksa Damat Bey her halükarda gidecekti ve Lütfi Elvan ismi önceden
mi hazırlanmıştı?
İş birdenbire mi “Demokrasi
– Adalet – Ekonomi reformu” boyutu kazandı yoksa böyle bir noktaya
gelinmişti de “Bu işin en flaş kısmı Damat’ın gitmesi ile olur”
kanaati mi hasıl oldu? Damat bey Devlet’te istihdam edilmeye başlandığında
böyle ortaya dramatik sonuçlar çıkabileceği hiç düşünülmemiş miydi?
Gelinen noktanın
en kritik vasfı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi alanını kısıtlama”
kararı vermiş olabileceği ihtimalidir. Çünkü sistemin en tartışılan yönü “Tek
Adam’ın belirleyici olması”dır ve o da Tayyip Erdoğan ismiyle
somutlaşmıştır. Yani sistem içinde hiçbir kimse, bakanlar, genelkurmay başkanı,
yargının herhangi bir birimi, hatta Meclis, Erdoğan’a denk bir irade beyanı
noktasında görülmüyor. Fiili durum bu. Reformlar bu fiili durumu mu
değiştirecek? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu anki “İrade beyanı” “Ekonomi
ekonomi gibi, adalet adalet gibi, demokrasi demokrasi gibi işlesin” şeklinde
midir?
Eğer böyleyse
reforma ne gerek var diyeceğim ama, bu iş de öyle tek kişinin irade beyanı ile
olmaz ki, diyor hukuk devleti mantığı.
Hele iktidar
medyasının aktörleri “Herkes Tayyip Erdoğan’a râm olacak”
davulunu çalarken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.