Cumhurbaşkanı Erdoğan, Berat Albayrak’ın istifasından hemen sonra ekonomi, demokrasi ve hukuk reformları vadetti. Vadedilen reformların, yapısal olmadığı, durumu kurtarmak adına yapıldığı yönünde, doğru olma ihtimali olan eleştiriler var. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sorgulanmadığı, kamuoyu tatmin edilmediği müddetçe herhangi bir reformun bir işe yaramayacağına dair eleştiriler var. Bu eleştirilere de katılmamak mümkün değil.
Ancak büyük
dönüşümleri sadece iktidardan beklemek doğru değil. Demokrasi ve hukuk
reformları siyasi rekabetin değil, toplumsal uzlaşmanın bir neticesi olmalı.
İktidar dışı aktörlere de bu noktada büyük sorumluluklar düşüyor. Sükunet korunarak
aşılabilecek siyasi bir eşikteyiz. Tabii ki en büyük sorumluluk icra makamı
olarak iktidarda. Sadece bir kişinin yorumlama hakkına/şansına sahip olduğu
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi artık taşınabilir olmaktan çok uzakta. Cumhurbaşkanlığı
Hükümet Sistemi’nin Türkiye’nin gerçekleri ile uyumlu hale gelmesi, güçler
ayrılığını sağlayan unsurların, kurumların oluşturulması artık kaçınılmaz hale
geldi.
Tüm olumsuz
koşullara rağmen iktidar yeni bir toplumsal sözleşme, uzlaşma dalgası
başlatabilir. Bunun en inandırıcı şekli ise Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi
hakkındaki tartışmalara, iktidar kanadının da cesur ve dürüst şekilde
katılması, çözüm önerileri konusunda sağlıklı bir tartışma zemini
oluşturulmasına katkı sağlaması ile mümkün. Ulufe dağıtır gibi reform vaadiyle
toplumu ikna dönemi artık geçmiştir. Bu nokta iktidarın samimiyet
sınavıdır.
* * *
Adalet Bakanı
Sayın Abdülhamid Gül’ün ‘’Bırakın adalet yerini bulsun isterse kıyamet
kopsun. Yargı konjonktüre, birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya,
vicdanına, hukuka, Anayasa’ya bakar. Bizim beklentimiz budur‘‘ açıklaması
iktidar kanadının da yeni döneme hazır olduğunu gösteriyor. Muhalif kanattan
gelen bu tür eleştirileri daha önce hakaret, tehdit, aşağılama ile daha dile
getirilmeden bastırma kudretine sahip iktidar medyası ve trollerinin bu kez
seslerini çıkarmaması da, bu mekanizmayı yöneten karar vericilerin, hamaset ve
tehdit yönteminden vazgeçtiğini gösteren sevindirici bir işaret.
Türkiye’nin hukuk
devleti olmaktan başka bir alternatifi yok. Hukuk istikrarsızlığın nedeni değil
istikrarın garantisidir. Bu konuda iyi niyetle endişe duyanlar da olabilir.
Siyasi tarihimizde çok sayıda farklı örnekleri olmakla beraber, Türkiye bir
hukuk devleti olmanın hakkını verecek, vatandaşlara ve kurumlara sahiptir.
Yeter ki biraz özgüvenimiz olsun.
Otoriterliğin,
riyakarlığın hamasetin zirvelerini yaşadık. Bu durumu eleştirmek cesaret
gerektiren eylemlerdi. Birçok Karar
gazetesi yazarı hukuk, kuvvetler ayrılığı ilkesi, demokrasi kültürü vs gibi
hassasiyetleri yıllardır dile getiriyor. İktidara yakın medya trollerinin taciz
ve hakaretlerine yıllardır katlanmak zorunda kalıyorlar. Hatta içlerinde,
aldıkları tehditler yüzünden polis korumasıyla gezmek zorunda olan yazarlar da
var.
* * *
Yaptığımız
sohbetlerde, bu yazarlardan bir kısmının hukuk ve ahlak uyarılarının hiçbir işe
yaramadığı düşüncesiyle üzüntü duyduklarına şahit oldum. Ancak nesnel olarak
doğru olan, ahlaki olarak sağlam zemine basan hiçbir düşünce yok olmaz,
görmezden gelinemez. Beki iktidar bu uyarıları duymazdan geliyor, troller
saldırılarla yıldırmaya çalışıyor ama şuuraltında bir yerde bu uyarılar
hedefine ulaşıyor. Nefret dilinin hakim
olduğu ortamlarda belki bu düşünceler yeteri kadar duyulmaz ama toplum
vicdanında hak ettiği yeri alır ve günü geldiğinde kuvveden fiile çıkar. Bu
dünya tarihinde hep böyle oldu.
Hukuk devleti
olmak uzun bir süreç. Ama Türkiye bunu başaracak iradeye ve birikime sahip. Bu
süreci engelleyip, geciktirip tarihe geçmek var, bu süreci destekleyip önünü
açarak da tarihe geçmek var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.