Şeytan size sağınızdan, solunuzda, yukarıdan ve içinizden seslenir.
Sağınızdan yaklaşan, ağuyu altın tas içre
sunar, bal da onun suç ortağıdır. Batılı hakka karıştırır, onu hakla
ambalajlar. Dua istediklerinizin belanız olmaması için buna dikkat edin. Bu
Şeytan melek maskelidir. Islah edici olduğunu söyleyen bir bozguncudur aslında.
Şeyh kılığına da girer, Peygamber elbisesi de giyer. Size havuç sunar,
yeryüzünde bir cennet ve ebedi bir hayat, iktidar ve dünya nimetlerinin
hazzından söz eder. Umud faktörünü kullanır.
Solundan gelen Şeytan tehdit eder,
küfreder, bu şekilde sizi yolunuzdan döndürmek ister. Makam, mevki peşinde olan
kifayetsiz muhterisleri korkutur, susturur. Onları kendi yanına çağırır. Karşı
cins ve paranın, makamın kendi ellerinde olduğunu söyler. Korku faktörünü
kullanır. Islah edici görünürler, sizi çağdışı-mürteci olmakla suçlarken,
kendileri aydın, çağdaştırlar.
Yukarıdan seslenen Şeytan
buyurgandır. Güç ve otoritesini kullanır. Bahaneler üreterek insanları
güdülemek ister. Kural koyar, terbiye etme iddiasındadır. İlah’lık ve Rab’lik
taslarlar. İnsanları mahvedebilecekleri gibi, onları zengin kılabileceklerini
de söylerler. İktidar ve servetin onların elinde olduğunu söylerler. İktidar
sahiplerini ele geçiren Şeytan, ele geçirdikleri siyaset ve bürokratların
ağzından konuşurlar. Onların normlarını, yasalarını dayatırlar. Hatırlayın
Hitler’in, Stalin’in yasalarını ve “Great Resetçi”lerin, “Yeni Normalciler”in
CoVID üzerinden dayatmalarını!
Ve Şeytan’ın 4. hali. Size
içinizden, ait olduğunuz, değer verdiğiniz, kendinize benzeyen, kendinizi
benzettiğiniz BİZ dediğiniz topluluğun içinden seslenir. O sizin cemaatiniz,
partiniz, ait olduğunuzu düşündüğünüz her yerde sizin yanınızda gözükebilir.
“Şeytan tüyü” diye boşuna dememişler.
Kulak kabartın, ruhunuzun
derinliklerinden, vicdanınızdan gelen sesi, meleklerin sesini duyabileceğiniz
gibi Hannas’ın vesvese veren sesini, ya da nefsinize taht kurup oturan
Şeytan’ın sesini de duyabilirsiniz. Karar sizin.
Gün gelip Şeytanlaştığınızda, insin
Şeytanı olduğunuzda, Şeytan artık sizin ağzınızla konuşur, sizin ellerinizle
tutar. Ve siz, böyle gitmeye devam ederseniz artık Şeytan’ın askeri olursunuz!
Geri dönülmez bir noktaya gelince kalbiniz mühürlenir. Gözleriniz olsa da
görmezsiniz, kulaklarınız olsa da duymazsınız, kalbiniz olsa da hissetmezsiniz.
Çevrenizdeki muhlis insanlar uzaklaşır, fasıkları, kâfirleri, münafıkları dost
ve veli edinirsiniz. Kan döker, haram yersiniz. Siz de Şeytanlar gibi İlah’lık
taslar, Rab’lik iddiasında bulunursunuz.
Ve kimse nefsine karşı böbürlenmesin. En
tehlikeli Şeytan nefsimize taht kurup oturan Şeytan’dır. Siz; Hz. İbrahim,
İsmail ve Haacer’in Şeytanını taşlarken bile, siz kendi Şeytanınızı
taşlamıyorsanız, o sizinle beraber olacaktır, Sizin nefsinize saklanıp hem de
Mekke, Medine sokaklarında bile sizinle beraber olacaktır. Hatta size
haramlardan üzülmemeniz için fetvalar getirecek, Hacca, Umreye giderek
günahlarınızı sildirebileceğinizi söyleyerek, sizi günaha teşvik edecektir.
Dikkat edelim “Şeytan bizi Allah’la aldatmasın.” Din büyüklerinizi İlah
ve Rab edinmeyin ki, onlar üzerinden sizi imanınız konusunda şüpheye düşürmesin
ve sizi haram işler konusunda fetvaları ile kandırıp rahatlatmasınlar. Kamu
malını irtikab edenlerden olmanız için size cami yaptırarak, günahlarınızın
kefareti olacağından söz etmesinler.
Unutmayın ihtirasla istediğiniz her şey sizin imtihanınız olacaktır.
Kamu malı yetim malıdır. Vay o
namaz kılanların haline ki, onlar yetimin hakkını yerler! Onların namazları
kabul edilmeyecektir. Onlar eğilip doğrulmakla boşa zaman geçirmişlerdir.
Onların namazlarının onlara bir hayrı olmayacaktır.
Kem alatla kemalat olmaz. Allah o şeyin
bereketini kaldırır. Haram para ile hayır olmaz. Abdestsiz namaz olmaz. Önce
haramdan arınmak gerek. Önce “Şeytana kulluk”tan vazgeçip “La
ilahe” dedikten sonra İllallah demek gerek. Hem helal haram demeden
dünyaya dalmak, hem ahiret hayali kurmak olmaz. Hangisini hangisine kurban
ettiniz, bana önce bunu söyleyin! Hem Şeytana kulluk, hem Allah’a kulluk olmaz.
Herkesin Şeytanı, kendini musallat olduğu kişiye benzetir. Yediğine-içtiğine,
giydiğine, yaptığı işe, ağzından çıkana, dost olduklarına karışır.
Sağımıza, solumuza dikkat edelim.
Nefsimizden gelen sese karşı dikkatli olalım. Yukarıdan gelen sese de. Bir söze
bakalım, bir de söyleyene! Dikkat edelim. Şeytan bu, her yoldan gelebilir. Her
insana göre ayrı bir kılığa bürünecektir. Sanatçısına, siyasetçisine, iş
adamına, bürokratına, gazetecisine, Kanaat önderine farklı gelecektir. Biri
eğlenceye çağıracaktır ki kitap bize “dünyanın oyun ve eğlence yeri olmadığını”
söyler. Biri vurup kırmaya, biri çalmaya çağırır. Ahireti unutturup dünya malı,
makamı ve şöhreti için her şeyi yaptırır. Haramı helal gösteren, bizi şirke,
harama çağıran Şeytanı taşlamaya devam, önce de, Hz. İbrahim’in ve Hz.
İsmail’in ve Hz. Haacer annemizin yaptığı gibi, bize gelen Şeytanı taşlayalım.
Şeytanın iş birlikçisi Bel’am kılıklı din adamlarının yalan fetvalarına
kanmayalım. Kim bu Bel’am derseniz, (Belamızı bulmamak için onu iyi tanıyalım),
asıl ismi Bel’am-ı Baura. Hz. Musa zamanında yaşadı. Duası kabul olan büyük bir
âlimdi. İnsanlar onu dinlemek ve sözlerini yazmak için uzak diyarlardan
gelirlerdi. Yaşadığı şehir olan Belka Valisi Belak, Hazret-i Musa’nın
askerlerinin şehre girmemesi için, ondan dua ederek yardım etmesini ve
talebelerini bu işle görevlendirilmesini istedi. Valinin adamları ona, valinin
talebini yerine getirmezse kendini öldürebileceğini söylediler. O da can
korkusu ile ve valinin vadettiği mala, mülke ve paraya aldanarak, Musa
aleyhisselama beddua etti ve savaşta Hz. Musa’nın askerlerince öldürüldü.
Ayette onun hakkında şöyle buyurulur: “O, dünyaya meyletti ve nefsinin hevâsına
uydu. Onun ibret verici hâli, üstüne varsan da, kendi hâline bıraksan da,
dilini sarkıtıp soluyan köpeğe benzer.” (Araf, 176)
Hep yazıyorum: Allah indinde makamınızı
görmek istiyorsanız, sizi neyle meşgul ettiğinize bakın. Çevrenize toplananlara
bakın, kimlere öfkelendiğiniz, kimlerle dost olduğunuza kimlerle kapalı kapılar
arkasında kimlere karşı fısıldaştığınıza, sizin adınıza hareket etmesi için
kimlere yetki verdiğinize, kimlerin rızasını kazanmaya çalıştığınıza, kimlerin
talimatı ile hareket ettiğinize, kimlere hesap verdiğinize bakın. Nereden
geldiğinize ve nereye gitmek istediğinize bakın. Dün neredeydiniz ve neler
söylüyorsunuz, bugün neredesiniz ve nereye gidiyorsunuz ona bakın. Ufka bakın
eğer hâlâ görebiliyorsanız varacağınız yer bellidir. Yok, eğer görmüyor, görmek
istemiyorsanız, gözleriniz artık görmez olmuştur. Belki son bir çırpınış,
kurtuluşunuza vesile olmuş olabilir. Çünkü yarın çok geç olabilir.
Selam ve dua ile.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.