İktidar, her muhalif girişim ve açıklama karşısında, muhalifleri "darbeci", "terörist", "hain", "işbirlikçi", "5. kol" gibi damgalama kolaycılığından vazgeçmeli
Emekli amirallerin
ortak açıklamasının üzerine atlayıp "darbe yapacaklardı,
yakalandılar" havası yaratanlar hayal kırıklığına uğradılar.
Bir darbe
girişiminin ipucu yakalanmış, arkası da çorap söküğü gibi gelecekmiş algısı boş
çıktı. Gözaltına alınan amiraller adli kontrol koşuluyla serbest bırakıldılar.
Savcı ve yargıç,
iktidar sözcüleri ve yanlıları gibi bir darbe girişimi veya çağrısına yönelik
kanıt bulabilselerdi, sadece gözaltına alınan 10 emekli amiral değil, bildiride
imzası bulunan bütün emekli amiraller çoktan tutuklanmış olurdu.
Ama öyle olmadı,
emekli amiraller serbest bırakıldı.
İktidar ve
yanlılarının üzerinde bir mağduriyet senaryosu yazabilecekleri bir darbe
girişimi ihtiyaçları olacak ki en tepeden en aşağıdakilere kadar "buz gibi darbe bildirisi" muamelesi gören açıklamanın Montrö
tartışmalarına ve cübbeli amirale karşı bir tepki, bir hassasiyetin
yansıtılması olduğu ortaya çıktı.
Öyle olmasaydı
şimdi çoktan emekli veya muvazzaf birçok
isim tutuklanmış, Ergenekon, Balyoz benzeri bir "torba" dava süreci
çoktan başlatılmıştı.
Dağ fare
doğurdu.
İktidar, her
muhalif girişim ve açıklama karşısında, muhalifleri "darbeci",
"terörist", "hain", "işbirlikçi", "5.
kol" gibi damgalama kolaycılığından vazgeçmeli. Artık her olayda
kullanılan bu suçlamaların kamuoyunda iktidara bir puan getirmediği, karşılık
bulmadığı ve giderek inandırıcılığını yitirdiği anlaşılmış olmalı.
İktidarın azalan
desteğini yeniden toparlayabilmek için sık başvurduğu "bize darbe
yapacaklar" söylemine artık inanan pek kalmadı.
FETÖ'nün 15 Temmuz
2016 darbe girişimi karşısında, demokrasiye, anayasaya, Atatürk ilkelerine,
gerçek komutanlara bağlı TSK, bütün siyasi partiler, sokağa çıkan ve canını
veren halk, bütün medya organları direndi. Demokrasi kazandı. Darbeye geçit
verilmedi. Seçmen, darbeye karşı iktidarı destekledi.
Gerçek bir darbe
girişimi karşısında iktidarı destekleyen halkın, gerçek olmayan darbe mağduriyeti
karşısında aynı desteği vereceğini düşünmek hiç gerçekçi değil. Nitekim 15
Temmuz sonrasındaki süreçte her muhalif çıkışı darbe öcüsü diye sunan iktidarın
aradığını bulamadığı anlaşıldı.
Bu nedenle
FETÖ'nün darbe girişimi öncesi uyguladığı yöntemlerle zaten en ağır mağduriyete
uğramış emekli amiralleri, aynı yoldan giderek kamuoyuna "darbeci"
olarak sunmak hukuk devletiyle bağdaşan bir kampanya değildi.
Emekli amirallerin
gizli kalması mümkün olmayan bir WhatsApp grubunda yazışarak, tartışarak
hazırladıkları ortak açıklamayı, iktidarın "darbe bildirisi" olarak
değerlendirilmesinden sonra çok vahim açıklamalar yapıldı. Esas olarak
demokratik bir hukuk devletinde üzerinde durulması gereken bu açıklamalar hak
ettiği şekilde konu bile edilmedi.
Örneğin, emekli
amirallerin açıklaması hakkında soruşturma başlamış ve gözaltılar yapılmışken,
açılacak davanın dönüp dolayıp geleceği yer olan Yargıtay açıklama yaptı.
Peşinen emekli amiralleri suçladı.
Oysa, yargı
kurumları ve mensuplarının önlerine gelme olasılığı bulunan konularda açıklama
yapmaması gerekir. Oylarını peşinen açıklamamaları temel kuraldır. Bu kural
yüksek mahkeme niteliğindeki Yargıtay tarafından çiğnendi. Aynı hatayı Danıştay
da yaptı. İktidarla aynı düşüncede olduğunu göstermek için yüksek yargı
organlarının yarışa girdikleri bir ülkede hukukun üstünlüğünden, yargının
tarafsızlığından ve bağımsızlığından, kuvvetler ayrılığı ilkesinden söz etmek
nasıl mümkün olur?
Elbette Yargıtay,
Danıştay gibi yüksek mahkemelerde yüksek yargıç olarak görev yapanlar da "ihsas-ı
rey (oyunu belli etme)" anlamı taşıyan açıklama yapmamaları
gerektiğini en iyi bilen meslek mensuplarıdır. Buna karşın, oylarını belli eden
açıklamalar yapıyorlarsa, bunu iktidarın yanında olduklarını göstermek için
bilerek yaptıklarını düşünmemek için bir neden yok.
Bu yönde açıklama
yapanlar sadece Yargıtay ve Danıştay da değildi.
Jandarma Genel
Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Tapu ve Kadastro Erzincan 24. Bölge
Müdürlüğü de emekli amirallerin duyurusuna karşı açıklama yaptılar.
Henüz yargı
kararına bağlanmamış bir ortak açıklama karşısında "darbeye direnme"
havası verilerek devlet dairelerinin siyasi tartışmaya girmeleri de demokratik
hukuk devletinde sorunlu bir durumdur.
Emekli olup sivil
hayata geçmiş eski amirallerin, uzmanı oldukları bir konuda açıklama
yapmalarını Anayasa'nın ifade özgürlüğü
hakkını düzenleyen 26. maddesinin
dışında tutup, siyaset yapmaması gereken
devlet kurumlarını, asker veya sivil devlet memurlarının siyasi açıklamalarını
bu madde kapsamında görmek çok açık bir çifte standarttır.
Türkiye'de olaylar
ve söylemler karşısında hukukun yaklaşımı tarafsız ve bağımsız olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.