Merhum Erol Güngör’ü vefatının 38. Yıldönümündeyiz. 24 Nisan 1983’te, 44 yaşında, en verimli çağında kalpten vefat etmişti. Ziya Gökalp’in vefatında Yahya Kemal’in söylediği, Erol Güngör’ün vefatı için de doğrudur: "Bir radyum olan beyin söndü."
Fikirlerin partizanlık seviyesine düştüğü
günümüzde Erol Güngör gibi partiler-üstü bir sosyolog ve düşünürü hatırlamak
fevkalade bir ihtiyaçtır.
Güngör daima fikirlerin kalitesine baktı;
sloganlardan fanatizmden kaygı duydu. 1974 yılında felsefeci Hilmi Ziya Ülken
vefat ettiğinde çok önemli bir makale yazdı. Artık Hilmi Ziya’nın eskisi kadar
okunmamasından yakındı. 1960’larda ve 1970’lerde “maalesef, Türkiye’de fikir
yerine ideolojiler ve siyasî sloganlar tam hakimiyetini kurmuş” olduğunu
belirten Güngör şöyle diyordu:
"Yeni nesiller sadece bedenî
çalışmadan değil, zihnî çalışmadan da kaçıyorlar; eğitim yerine diploma, teori
yerine reçete, kitap yerine broşür istiyorlar."1
Bugün fikir hayatımız nasıl? Bunu görmek
için Erol Güngör’ün fikir kalitesine bakmak gerekir.
Erol Güngör kendi milliyetçiliğini Ziya
Gökalp ve Mümtaz Turhan çizgisinde “sosyal bilimlere dayalı milliyetçilik”
olarak tarif etmiştir. Hayallere, hamasete değil, “Türkiye’nin kültürü ve
sosyal yapısı üzerinde temellenmiş bir milliyetçilik anlayışı"dır bu.
2
Milliyetçiliğe siyaset ve parti gözlüğüyle
değil, “sosyal bilimler” gözlüğüyle bakmak…
HÜR DÜŞÜNCE VE SİYASET
Erol Güngör, vefatından bir yıl evvel genç
Lütfi Şehsuvaroğlu’na verdiği mülakatta kendi fikir hayatını özetledi, çok
önemli uyarılarda da bulundu:
"Fikir hürriyeti konusunda
hiçbir sınırlamaya taraftan değilim... Fikir daima serbestlik, esneklik ve
açıklık ister! Partizanlığın olduğu yerde fikir olmaz… Düşünce daima gelişmeye
açık tutulmalıdır… Bunun için de dürüstlük, esneklik ve müsamaha ile hareket edilmesi
şarttır. Gerçekten fikir sahibi olanlar bunun ne demek olduğunu çok iyi bilir;
fikir adamı olmayanlara anlatmak ise hemen hemen imkansızdır." 3
Dış baskılara karşı düşünce hürriyeti, ama
düşünmenin kendisinin de hür olması! Siyaset ayrı bir sahadır. Fikir sahasında
ise düşünen bir beyin kendini parti emrine verebilir mi? Vefatından iki yıl
önce Erol Hoca şöyle yazmıştı:
"Aydın olmanın gerektirdiği
zihin disiplinini korumak isteyen kimse herkesin koşuşturduğu yere gözü kapalı
dalacak yerde, sakin bir köşeye çekilerek bütün bu olup bitenlerin neden ibaret
bulunduğunu düşünmeye çalışır. İyice bilir ki kendisi de kalabalığa karışıp
kaybolduğu takdirde insanlara iyilik değil kötülük etmiş olur.
Aydınların pek çok şey karşısında
menfi ve muhalif görünmelerinin esas sebebi işte budur. En cazip ve makul
görünen şeyleri bile kolay kabul etmezler. Her şeyin ilk anda göze görülmeyen
mazurlarını araştırırlar. Frenklerin espirit ctirique dedikleri bu ihtiyatlı ve
tenkitçi tavrı kaybeden bir aydın artık ruhları karartmaktan başka işe yaramaz."
Hatta merhum Güngör, aynı yazısında,
arkadaşlarından politikaya giren, parti disiplinine uyan akademisyenlerle
arasının açıldığını bile anlatıyor:
"Aramızdan politika hayatına
giren ve bir parti mensubu olan meslektaşlarımızla çok defa aramızın açılmasında
bu tavır farkının önemli rolü vardır. Yahya Kemal’in hatıralarını okuyanlar,
Ziya Gökalp gibi âlim ve faziletli bir insanın bile İttihat ve Terakki
fırkasındaki rolü yüzünden bazen nasıl zihin esnekliğini kaybettiğini, hatalı
yolda ısrar ettiğini görürler."4
Erol Güngör doğal olarak MHP camiasında
çok okunurdu. MHP’ye fikren yakındı. Fakat “partizanlığın olduğu yerde fikir
olmaz” diyen Güngör ‘partili’ olmadı. Onu hiçbir MHP toplantısında, MHP’li
akademisyenlerin toplantılarında bile görmedim. Bana da parti faaliyetlerini
bırakıp kendimi araştırmalara vermemi tavsiye ederdi.
Siyasal İslamcılığın da İslam düşüncesini
kısırlaştırdığını çok erken görmüştür. “Medeniyeti politikacılar yaratmaz,
medeniyet âlimlerle ve sanatkarların işidir” diyen Güngör İslam’ı siyasete
bağlayanları şöyle uyarmıştır:
"İslam aydınlarının
kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyaset
çekişmelerinden mümkün olduğu kadar uzakta kalmaları, günlük hadiselere tepeden
bakarak kalıcı çözümler üzerinde kafa yormaları gerekiyor. Herhalde bu davaya
en büyük kötülüğü yapanlar, onu günlük siyaset kavgalarında taraflardan biri
haline sokmaya kalkanlardır… İslam’ı kendi fırkalarının (partilerinin), kendi
tefrikalarının doktrini halinde göstermek gibi sonu nereye varacağı bilinmeyen
bir vebali temsil ediyorlar demektir." 5
Bu noktada üstad Cemil Meriç’in
yazdıklarını da hatırlatmak isterim:
"Neden İşçi Partisi’ne
girmiyorsun? Girmem, çünkü benim yerim kütüphane. Ben ışık arayan, aydınlanmak
ve aydınlatmak isteyen bir insanım. Politikanın kurtarıcılığına
inanmıyorum."6
Günümüzde benim de gözlemimdir; "partiler
kendi fikirlerini boğuyor." 7
MİLLİYETÇİ EROL GÜNGÖR
Tarihe sosyal bilimler gözüyle
bakan Erol Güngör’de milliyetçilik anlayışının ağırlık noktası, Osmanlı
tarihidir. Zira "Osmanlı imparatorluğunu iyi anlamadan Türk milletini iyi
anlamaya imkan yoktur." 8
Neden?
Zamanın akışında kendimize daha yakın
hissettiğimiz, Mehter marşlarını coşkuyla dinlediğimiz için mi? Osmanlı
fetihleri hâlâ bize heyecan verdiği için mi? Böyle kültürel sebepler var fakat
asıl sebebin ne olduğunu merhum Güngör şöyle anlatıyor:
"Osmanoğullarının siyasi
dehası olmasaydı belki Anadolu Türk devleti de tıpkı Cengiz imparatorluğu veya
Timur Bey’in imparatorluğu gibi dağılıp gidecekti ve belki biz bugün doğuda
kalan amca çocuklarımızın kaderini paylaşacaktık." 9
Cengiz ve Timur’dan, göçebe
imparatorluklarından geriye pek bir şey kalmadı. Halbuki Osmanlı bir yerleşik
medeniyetti; Türkiye Cumhuriyeti’ne devlet devretti, kurumlar devretti. Türkiye
Cumhuriyeti’nin bütün temel kurumlarının altında bir Osmanlı sultanının tuğrası
vardır: Ordu, Meclis, adliye teşkilatı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, Maarif...
Tanzimat’ın kurduğu bu müesseselerin de temelinde ferman ve kanunnameler, yani
“kurumlaşmış devlet” bulunmaktadır.
Erol Güngör tarihe bakışında
"müesseseler"in bu büyük önemini vurgulamış, İngiltere ile mukayese
etmiştir.10
Kurumlaşma tarihimizde Tanzimat’ın yeri
çok önemlidir. Bizde inkılapçılar, solcular ve muhafazakârlar kendi açılarından
Tanzimat’ı yerden yere vururlar. Erol Güngör ise şöyle diyor:
"Bizim Batılılaşma zaruretini
(zorunluluğunu) hissedişimiz Tanzimat’tan da önce başlamıştır; Tanzimatçılar bu
kaçınılmaz gidişin belli bir halkısını teşkil ederler... Batı’yı anlamakta
kusurları olduğu söylenebilir, kendi şahsiyetlerinin birtakım kusurlarla sakat
olduğu da söylenebilir. Fakat genel siyaset ve istikametleri hususunda onları
ağır bir şekilde suçlamanın hiçbir manası yoktur..."11
Bugün siyasetin dilindeki hamasetten ne
kadar farklı bir Osmanlı anlayışı, değil mi?
Düşüncenin evrimini Erol Güngör’ün şu
satırlarında görebiliriz:
"Lisedeki milliyetçilik
anlayışımla şimdiki arasında büyük bir fark vardır. Bir ilim disiplininden
geçmiş olmak, yaş ve tecrübe, bilgi ve özellikle Batı ile temas insanı büyük
ölçüde değiştiriyor." 12
Bu gelişimin yönü elbette demokrat,
dünyaya açık ve “sosyal bilimlere dayalı” bir milliyetçi
muhafazakarlıktır. 21. yüzyıl Türkiye’sinde ise miting meydanları hala
“lisedeki milliyetçilik” heyecanlarıyla coşuyor.
Tabii bu meselenin en önemli yönü, tarih
yazımıdır. Erol Hoca hamasete değil, soğukkanlı ve objektif bilgilere dayalı
bir tarih yazımını savunuyordu:
"Tarih araştırmalarının
süratle ilerlediği günümüzde objektif tarihin gerçeklerini bir tarafa bırakarak
iyi veya kötü maksatlara hizmet edecek tarih görüşleri hiçbir geçerlik
kazanamaz. Bunun yanlışlığı kısa zamanda meydana çıkınca, başlangıçta güdülen
gayenin tam aksiyle karşılaşmak pek muhtemeldir...
Sağlam bir tarih şuuru verebilmek
objektif tarih olaylarıyla sübjektif tarih anlayışını mümkün olduğu kadar
birbirine yaklaştırmakla başarılabilecek bir iştir." 13
Erol Güngör geçmişe hayranlıkla bakma
konusunda "müzeler güzeldir ama hayatın dışındadır" diye
uyarıda bulunur.
Rahmetli Güngör bu satırları 1930’lardeki
resmi tarih tezini eleştirmek için kaleme almıştı. İşte, 1930’ların "tarih
tezi", bugünlere hiçbir akademik miras bırakmadan geçti gitti.
MUHAFAZAKÂR EROL GÜNGÖR
İnanmış bir Müslüman olan merhum
Güngör’ün son iki eseri, İslami konular açısından fevkalade önemlidir: Biri
İslam’ın Bugünkü Meseleleri, öbürü İslam Tasavvufunun Meseleleri. 14
Demek ki, İslam’ın "meseleleri",
sorunları vardır, araştırılmalı, tartışılmalıdır. Mümtaz Turhan’nın talebesi
olan Erol Güngör, “ilmi düşünce içinde zaman zaman dine aykırı görüşlerin
belirtilmesi, hatta doğrudan doğruya din aleyhine teorilerin ortaya atılması
Müslümanları rahatsız etmemelidir” diye yazar.14 Bugün din âlimlerinin
"dinin ezeli ve ebedi değerlerini modern insana nasıl verebileceğini iyi
bilmek zorunda" olduklarını vurgular; Âkif’nin "asrın idrakine
söyletmeliyiz İslam’ı" mısraındaki gibi…
İslam’ın meseleleri arasında fıkıh ya da
İslam hukuku bilhassa önemlidir. İslam hukukuna "sosyal tarih
açısından” bakan Güngör’ün belirttiği gibi 16. yüzyıla kadar İslam hukuku “o
çağlarda mevcut bütün hukuk sistemlerinden daha üstün" durumdaydı
fakat:
İslam dünyasındaki hukuk
hareketleri modern hayata yetişememiştir. İslam cemiyeti elindeki hukuk
kaynaklarını kullanacak yetişmiş insan gücüne bile sahip değildi. Bu
gerilemenin üzücü neticeleri Mecelle mukaddimesinde de açıkta ifade
edilmiştir." 15
Bu gerçeklere dikkat çeken Erol Güngör
yaygın popüler muhafazakâr söylemden ayırılarak şu tespitini de belirtir:
"İslam ülkeleri Batı
medeniyetine intibak etmek zorunda idiler. Bunun için neyi -doğru veya yanlış-
zaruri ve acil gördülerse onu yaptılar..." 16
Fıkıh 19. Yüzyıldaki devletin ihtiyaçların
karşılamanın gerisinde kaldığı içindir ki Tanzimatçılar Batı’dan kurumlar ve
kanunlar aldılar… Kaldı ki, "İslam hukukunun bir ‘devlet hukuku’ olduğu
söylenemez; daha ziyade hukukçular hukukuydu." 17
Muhafazakâr Güngör’ün diğer önemli bir
konusu "inkılapçılık" eleştirisidir. Fakat çağdaşlaşmayı savunur.
Güngör “inkılab”ı eleştirirken
aslında radikalizmi ve otoritarizmi eleştirir; devlet gücünü kullanarak toplum
mühendisliği yapılmasını eleştirir. Bu yönüyle muhafazakâr filozof Edmond Burke ile aynı perspektife sahiptir.
Erol Hoca’nın dil ve tarih inkılaplarını
eleştirirken kaleme aldığı şu satırlar yeterince aydınlatıcıdır:
"En kıymetli yıllarımızı Batı
medeniyetini ve kültürünü öğrenmek yerine bu medeniyetin uzak geçmişte hep
Türkler tarafından yaratıldığını ispat etmekle geçirdik... Matematik
kelimesinin Türkçe ‘matlamak’ kelimesinden geldiğini keşfetmek gibi!" 18
Bizde inkılaplara ilerici-gerici
gözlüğünden bakılması, hem modernleşme zorunluğunun anlaşılmasını, hem otoriter
radikalizmin yarattığı travmaların görülmesini engelleyen bir zihin darlığı
oluşturdu.
Bugün neredeyse tamamen siyasallaşmış
milliyetçilik ve muhafazakarlık söylemlerinden çok farklı olarak, merhum Erol
Güngör’ün sorgulayan, araştıran, sorunları ortaya koyan, çözümler düşünen ve
siyasi hiyerarşi kabul etmeyen düşünce mirasına ne kadar muhtaç olduğumuzu
söylemeye ihtiyaç var mı?
Yüksel Taşkın’ın Erol Güngör’ün "ilim
adamı" vasfını ve "milliyetçi muhafazakâr ortodoksiyi aşma” girişimini
vurgulaması gerçekçi bir tespittir.19
Hayatının en verimli çağında, 44 yaşında
kaybettiğimiz merhum Erol Güngör ağabeyimi, hocamı rahmetle ve derin bir
hürmetle anıyorum.
KAYNAKÇA
1- Doç. Dr. Erol Güngör, “Hilmi Ziya
Ülken” için, Ortadoğu, 16 Haziran 1974.
2- Erol Güngör, Türk Kültürü ve
Milliyetçilik, Ötüken Yayınları 1976, s. 20.
3- Erol Güngör, Töre Haziran 1983’ten
Sosyal Meseleler ve Aydınlar, s. 477-478.
4- Erol Güngör, Yeni Sözcü, 5 Nisan
1981’den Sosyal Meseleler ve Aydınlar, Ötüken Yayınları, İstanbul 1993, s. 374.
5- Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü
Meseleleri, Ötüken Yayınları 2006, s.209-210.
6- Cemil Meriç, Jurnal, 26.1.1963’den Bu
ülke, İletişim Yayınları2018, s. 50.
7- Karar, 17 Mayıs 2020.
8- Erol Güngör, Sosyal Meseleler ve
Aydınlar, Ötüken Yayınları, İstanbul 1993, s. 421.
9- Erol Güngör, Türk Kültürü ve
Milliyetçilik, İstanbul 1975, s. 139.
10- Aynı eser, s. 143.
11- Erol Güngör, Dünden Bugünden, Mayaş
Yayınları, Ankara 1982, s. 23, makalenin tümü için bkz. s. 19-25
12- Erol Güngör, Sosyal Meseleler ve
Aydınlar, 474
13- Erol Güngör, Kültür Değişmesi ve
Milliyetçilik, Ankara 1980, s. 67-68.
14- Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü Meseleleri,
Ötüken Yayınları, İstanbul 2006, s. 208.
15- Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü
Meseleleri, s. 86-87.
16- A.g.e. s. 89.
17- Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü
Meseleleri, s. 83.
18- Erol Güngör, Sosyal Meseleler ve
Aydınlar, s. 300
19- Yüksel Taşkın, Milliyetçi Muhafazakar
Entelijansiya, İletişim Yayınları 2007, s. 179 vd.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.