Hayali bir soru bu. Kimse sormaz. Ama biz sorulduğunu farz edelim ve bir cevap arayalım.
Zeki,
ahlaklı, memleketin sorunlarından haberdar olan, sorunları çözme konusunda
fikir üretebilecek, inisiyatif alabilecek, gerektiğinde itiraz edebilecek,
ısrar edebilecek, vatandaşın derdiyle dertlenen, kendisine oy veren insanları
temsil etme, haklarını, özgürlüklerini savunma kabiliyeti ve enerjisi olan
milletvekili isterim.
Güzel sipariş.
Alan olur
mu bu siparişi?
Hayatta karşılığı
yok gibi bir şey.
Milletvekilleri,
gökten iner gibi iner seçim zamanlarında.
Sistem öyle
kurulmuş, senin önüne koyuyorlar, sen oy veriyorsun.
Öyle bir sofra ki
bu eğer iştahın varsa sadece önüne konulanı yiyebilirsin.
Bu sorunun başka
muhtemel cevapları da var.
“Liderinin
sözünü dinleyen milletvekili isterim. Öyle ki, lideri karaya ak dediğinde
liderini tasdik edecek.”
“Bir kısmı
da zeki olsun, zararı yok, yeter ki zekasını karanın ak olduğunu ispatlamak
için kullansın. Hatta, liderinin yanlışını savunmak için liderinin bile aklına
gelmeyecek argümanlar geliştirsin. Bunu yaparken de asla liderinden daha akıllı
olduğunu belli etmesin.”
“İçlerinde
alanlarında uzman olanlar da bulunsun. Ancak uzmanlığını da zekasını kullandığı
gibi kullansın.”
“Bir kısmı
da babayiğit olsun. Mecliste kavga çıktığı zaman kodu mu oturtsun.”
İyiymiş.
Abidin Dino’nun
aklına gelseydi bunu çizerdi mutluluğun resmi diye.
Bu ikinci cevap
grubunun maalesef gerçek hayatta karşılığı var.
Parlamenter
sistemde vardı.
Şimdiki
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde daha çok var.
(Hep böyle mi?
Hepsi bu evsafta mı? Değil. İspat-ı vücut için milletvekili rozetine ihtiyacı
olmayanlar da var mutlaka. Belki de intibak kabiliyetleri çok yüksek olduğu
için onları fark etmekte zorlanıyoruz.)
Eskiden bakanlarla
milletvekilleri arasında bir irtibat vardı.
Vekiller, seçim
bölgeleriyle ilgili bir sorunu iletmek için bakanlara ulaşmakta bir güçlük
çekmiyordu.
O irtibat tamamen
kopmadıysa da zayıfladı.
Hele ‘seçilmiş’
olmayan bakanlar doğru dürüst tanımıyorlar bile milletvekillerini.
Bakanların sadece
kendilerini atayan merci’i tanımaya ihtiyaçları var.
Bu bir nakısa. Bir
sorun.
Ama sorun edersen
sorun.
Alan razı veren
razıysa ne diyebilirsin?
Meclis’in
derecesini eski Meclis’e göre ciddi bir biçimde tenzil eden bir başka eksiklik
var.
Eskiden hükümetler
Meclis’ten güvenoyu aldıkları takdirde göreve başlardı.
Şimdi güvenoyu
müessesesi kaldırıldı.
Hükümetleri tasdik
makamı bile değil Meclis.
Yasama?
Evet, Meclis hala
kanun yapabiliyor.
Mamafih kanunlar
genellikle hazır geliyor.
Olsun. Meclis’te
oylanıyor, kabul ediliyor, bu da bir şeydir.
Gerçi bazen kazaya
uğruyor. Geçen günkü güvenlik soruşturması kanunu gibi reddedilebiliyor.
Ama onun da bir
kolayı bulunuyor. İşte, bir haftalık gecikmeyle geçti kanun.
Fakat yeni dönemde
Meclis’in bu özelliğinde de bir eksiklik husule geldi.
Kararnameler
yasama işlevinin önemli bir kısmını Meclis’in üzerinden kaldırdı.
İyi ya, Meclis’in
yükü azaldı.
Yükü mü
azaldı, yetkisi mi azaldı?
Bir ara
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ıslah edilmesi gereken tarafları gündeme
gelmişti. Hatta Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay konu üzerinde
çalıştıklarını söylüyordu.
Siyasi partiler ve
seçim kanunuyla ilgili değişiklik hazırlıkları zaman zaman kulağımıza
çalınıyor.
Bir ay öncesine
kadar ‘reform’ vaatleri de ortalıkta dolaşıyordu.
Bu çalışmalardan
milletvekillerinin statüsünü, niteliklerini, Meclis’in yetkilerini,
fonksiyonunu yükseltecek bir netice çıkar mı?
Çıksa iyi
olurdu...
Ama ya
yetkililer eksiklikleri, aksaklıkları sistemin fazileti olarak görüyorsa?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.