Bundan 40 yıl önce, 12 Eylül darbesinin en karanlık günlerinde Cumhuriyet gazetesinde çalışıyordum. Sıkıyönetimden gelen yayın yasağı kararları, herkes görsün ve dikkat etsin diye haber merkezinin camekanına asılırdı.
Neredeyse bir
duvar büyüklüğündeki camekanın üzerinde yer kalmayınca, yazı işleri müdürümüz
rahmetli Okay Gönensin beni sıkıyönetimin yayın yasaklarını takiple
görevlendirdi. Bir yerde gazetenin sansürcü başısı oldum, yasağa aykırı bir
haber çıkmaması için gazeteyi satır satır okurdum.
Sıkıyönetim sadece
siyasi haberleri yasaklamazdı; zam haberleri yasaklanırdı mesela, bazen trafik
kazası haberine de yasak gelirdi; yayın yasakları o kadar yaygındı ki, artık
gazeteciler ve ajanslar haber geçmeye zahmet etmez olmuşlardı. Bazen bir yerde
bir şey olduğunu o konuda gelen yayın yasağından öğrenirdik.
Bu yayın
yasaklarının doruğu Anayasa referandumunun öncesinde yaşandı. Hayır oyu
anlamına gelen mavi rengini yasakladı darbeciler.
Evet, rengin kendisini
de, rengin ismini de. Aynı anda.
Konsey kararıyla
anayasa aleyhinde konuşmak, referandumda hayır oyu verilmesi propagandası
yapmak da ayrıca yasaklandı.
Mavi
rengini yasaklamak, herhalde absürd komedi yazarlarının bile hayal gücünü
zorlayacak bir şeydi; biz bugünlere oralardan geldik.
Geldik ama bugünün
absürtlükleri de az değil, 12 Eylül’ü aratmayacak uygulamalarımız var.
Yayın yasağına ise
gerek yok; ülkenin Karar gibi birkaç gazete dışında yayın organı kalmamış
durumda, geri kalanı ise yasağı kendiliğinden uyguluyor zaten. Hani 28 Şubat’ın
kudretli komutanlarından biri “Durumdan vazife çıkartmak” demişti ya,
tam onu yaşıyoruz. (TV’ler için yayında
konuşturulması “uygun” olan “makbul konuk” listeleri var.)
“Darbecilerin
karargahı” ilan edilen, adının başına “Gavurun kılıcını
sallayan” tamlaması eklenen Cumhuriyet Halk
Partisi, “128 milyar dolar nerede” diye bir soru soruyor. Bu
soruyu içeren afişler, pankartlar, billboard’lar polis tarafından anında
kaldırılıyor. Son olarak önceki akşam İstanbul’da CHP il binasına asılan dev
afiş bir vinç marifetiyle derdest edildi.
CHP ülkemizin
profesyonel ve müzmin muhalefet partisi. Kısacık birkaç ara dışında aslında
1950’den beri muhalefette. İşleri muhalefet etmek. “128 milyar dolar nerede”
diye sorarken de yaptıkları bu.
Peki polisin
gerekçesi ne bu afişleri kaldırırken? Savcılıkların afişler hakkında “Cumhurbaşkanı’na
hakaret”ten soruşturma açmış olması.
Tabii bu bir
soruşturma sadece; ortada bir yargılama da yok, yargı kararı da. Ama polis, “Ya
yargı da afişlerin hakaret olduğuna karar verirse” diye düşünüyor, “gecikmesinde
sakınca olan hal” olduğuna kanaat getiriyor ve afişleri indiriyor.
Bazen savcılığın
soruşturma açmasını beklemiyor, hatta savcılığın “Bu afişte bir suç unsuru
yok” demesini de umursamıyor polisimiz. İşte sonuncusu Kastamonu’da
yaşandı, savcılığa rağmen valilik afişleri kaldırttı, sonra savcılık da yola
geldi ve fikrini değiştirip soruşturmayı açtı.
Ben zamanında
Ahmet Necdet Sezer için “nezaketsiz” kelimesini kullandım diye “Cumhurbaşkanına
hakaret”ten yargılanmış biri olduğum için “128 milyar dolar nerede”
sorusundan Cumhurbaşkanına hakaret suçlaması çıkıp çıkmayacağını tartışmıyorum
bile. Zaten tartışmak mevcut absürt durumu “normal” kabul etmek anlamına
gelir; bence “Böyle saçma şey mi olur” demek yeterli bu konuda. (Suç
çıkmaz ama Cumhurbaşkanı şikayetçi olursa suçlama çıkar, nitekim olan da bu.)
Ne var ki, konu
sadece afişlerin “suç” olup olmamasından ibaret değil. Konu, Türkiye’de
muhalefet yapmanın yasaklanması.
“Absürdistan’ın
son icraatı” deyip geçemeyeceğimiz bir şey bu. Daha önce CHP’nin muhalefet
etmek için bastırdığı broşürler vs toplatılıp yasaklanmıştı; şimdi bir adım
ileri gidiliyor.
Eğer bu afişleri
indirme işleri devam eder, bir kişi bile bu gidişe dur demezse, yarın seçim
günü geldiğinde CHP’nin ve diğer partilerin propaganda afişlerini
asabileceğinin bir garantisi kalır mı?
Ya seçim döneminde
de polis (ve elbette savcılıklar) Tayyip Erdoğan’ın rakibi Cumhurbaşkanı
adaylarının afişlerini “Burada Cumhurbaşkanına hakaret ediliyor”
gerekçesiyle kaldırmaya başlar, RTÜK aynı gerekçeyle TV’lere reklamlarını
yayınlama yasağı getirir, mitingler ve sokak toplantıları benzer gerekçeyle
engellenirse ne yapacağız?
Sadece
Cumhurbaşkanı adaylarının değil, milletvekili seçimine girecek partilerin,
milletvekili adaylarının propaganda faaliyetleri “Hakaret” gerekçesiyle
engellenirse ne olacak?
Boşuna 12 Eylül
örneğini vermedim. Biz referandumda anayasa aleyhine propagandayı yasaklamış
bir ülkeyiz. Seçime 26 ay var, bugünlerde alıştırma yapıyoruz belki de
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.