2010 sonrası yazdığım yazılarda sık işlediğim konulardan birisi, emniyet-adliye ilişkisinin hukuk devletini normlarına oranla ters işleyişi ya da ters hiyerarşisi olmuştu.
Siyasi nitelikli gelişmeler söz konusu
olduğunda emniyet istihbarat birimi (sonra ortaya çıktığı üzere delil üreterek
ve sahtecilik de yaparak) dosya hazırlıyor, bunu terörle mücadele şubesine
aktarıyor, bu şubenin yaptığı soruşturma ise polis fezlekesi olarak savcılığa
gönderiliyor, savcılıklarda iddianameye çeviriyor ve ardından mahkumiyetler
geliyordu.
Emniyetin hüküm verdiği, savcının
aracı, yargıcın tasdik makamı olduğu bir polis devleti düzeniydi bu.
Kabul etmek gerekir ki, uygulama bir FETÖ
buluşu değildi. Onların elinde ayyuka çıkmakla birlikte, devlete, güvenliğe
değin kritik konularda, sistem oldum olası böyle çalışırdı.
Hala öyle çalıyor.
HDP Eş başkanı Mithat Sancar, Salı
günü partisinin grup toplantısında şunları söylüyordu:
“Savcının dosyada unuttuğu bir
belgeyi avukat arkadaşlar bulmuşlar. Belge emniyetin savcıya nasıl talimat
verdiğini gösteriyor. 26 Ekim 2018 tarihli. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü
tarafından hazırlanan bu belge (yani polis), o dönem milletvekili olan
arkadaşlarımıza ve (Kobani olaylarına) işaret ederek diyor ki, ‘bunlar hakkında
dokunulmazlık güvencesinin geçerli olmayacağı değerlendirilmiştir’. Açıkça
‘savcıya dokunulmazlığı tanıma, gözaltı, sorgu, tutuklama işlemi yap’ diyor.
Bununla da bitmiyor. ‘Bu davayı
kullanarak HDP’yi kapatmak mümkündür’ diye ekliyor.
HDP belgeyi basına verdi.
Bir de oradan okuyalım:
“Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü.
Bilgi Notu
06-07-08. 2014 tarihli olaylar kapsamında,
suç tarihinde milletvekili olan Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Ayhan
Bilgen, Meral Danış Bektaş, Altan Tan, Hüda Kaya, Gürsel Yıldırım (...)
hakkında (...) cinayet, cinayete teşebbüs, yarama, yağma, mala zarar verme
suçlarından (...) soruşturma yapılmadığı haklarında dava açılmadığı tespit
edilmiştir.”
Polisin tespitine ve tavsiyesine, kendisin
verdiği vazifeye veya alışkanlığına ya da aldığı direktife bakın...
Devam ediyor belge:
Demirtaş’ın (...) tahrik edici açıklamayı
MYK olarak aldıklarını açıkça kabul ettiği (...) bu nedenle HDP’nin 6-7-8 Ekim olaylarında
şiddetin odak merkezinde olduğu (...) bu hususun parti kapatma nedeni olduğu
değerlendirilmiştir...”
Polis savcıya, neyi, neden ve nasıl
yapması gerektiği tarif ediyor...
Böyle bir belge, ortalama her hangi bir
hukuk devletinde bir skandal haline gelirdi.
Sanırım Türkiye, sinmeye, susmaya,
görmemeye, hele mesele Kürtlerle, HDP’yle ilgiyse hasır altı etmeye iyi alıştı.
Bu alışkanlık ölümcüldür.
16 Temmuz darbe girişiminden sonra ortaya
dökülen rezilliklerin ve arkasındaki düzenin, bugün başka bir biçimde, başka
hedeflerle ve ellerde devam ediyor olması ürkütücüdür.
Kürt meselesinde çözüm sürecinin bitişi ve
Hendek olayları sonrası yaşananlar bir zincirin halkalarını andırıyor:
Dokunulmazlıkların kaldırılması, milletvekillerinin tutuklanması, Güneydoğu’da
yerel yönetimlerin kayyımlarla devletleştirilmesi, üniversitelerde temizlik,
sistematik tutuklamalar, kapatma hamlesi ve KCK davası...
Halkanın hangi iradeyle oluştuğunu da
önemli ölçüde yukarıdaki belge resmediyor.
Bu tablo açık olarak göstermektedir ki,
siyasi düzen ve iktidarın mücadele ettiği demokrasi ve siyasettir.
Yakında KCK davası başlayacak, muhtemelen
potansiyel suçlulara uygun suçlar ihdas edilecek, bunu kapatma davası takip
edecek, temsil mekanizması biraz daha boğulacak, yargı düzeni ve demokratik
işleyiş iyice tahrip olacak, siyasi alan suç alanı ilan edilecek ve zihinler
güvenlik çipleriyle donatılacak...
Dahası, Kürtler bu işin hem nesnesi hem
vesilesi yapılacak...
Bindiği dalı kesmekten ülkenin her yanı
yara beri dolu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.