Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından da biliyoruz bunu. Hukuku düzeltmeden gelir dağılımını ve ekonomiyi de düzeltemiyorsun.
İnsan Hakları
Eylem Planı, bu yüzden TÜSİAD'la konuşularak hazırlandı.
2 buçuk ay
önceydi, Cumhurbaşkanı büyük reform olarak sundu.
Tutuklu yargılamalar
zaten kaç kere zorlaştırılmıştı. Ama bir kez daha zorlaştırılacak, katalog
suçlarda bile somut delil şartına bağlanacaktı.
Öyle önden
cezalandırmak için tutuklamaya başvurulamayacaktı, zorunlu hallerde istisnai
tedbir olacaktı.
Yine zaten düşünce
açıklaması suç olmaktan kaç kere çıkarılmıştı. En son, herkes kafasına iyice
soksun diye önceki yargı reformunda Terörle Mücadele Kanunu'na açıkça
yazılmıştı bile.
Yetmemiş olmalı ki
eleştiri ve düşünce açıklamasının suç oluşturmayacağı cümlesi, yeni reform
paketine de konacaktı. Cumhurbaşkanı bir kere daha müjdelemişti.
Hemen meyvesini
verdi, uygulamaya şöyle aksetti:
104 emekli
amirale, ortak açıklama yaptıkları için "Anayasal düzene karşı suç işlemek
üzere anlaşmak" maddesinden soruşturma açıldı.
Geçen hafta
pazartesi 10'u gözaltına alındı. Gözaltı süreleri uzatıldı. O arada
aleyhlerinde somut suç delili arandı.
Önce asıp sonra
idam fermanı çıkarmak gibi, istim arkadan yetiştirilecekti.
Ancak 8 gün sonra
polisteki sorguları tamamlandı. Bu pazartesi nihayet savcılığa
çıkarılabildiler.
Savcılık ifadeleri
ise toplam 4 buçuk saat sürdü. Ve hepsi adli kontrolle bırakıldılar.
O arada ailelerine
darbe çağrışımı, iması ve tehdidinden soruşturulma korkusu yaşatıldı. Burunları
sürtülmüş ve fiilen cezalandırılmış oldular.
Yani tutuklu
yagılamanın bir yargısız infaz yöntemi olmaktan çıkarılması
beklenirken...Gözaltı bile bir önden cezalandırma gibi kullanılmış kadar oldu.
Bu düzelmediği
sürece bedava patatesle soğana talime devam eder millet.
Hukuk
adaletsizlikleri, hukukun kötüye kullanılması değişmedikçe gelir paylaşımı
adaletsizlikleri, ekonominin rantını yeme alışkanlıkları da değişmez.
Birbirlerini
doğuruyor bunlar.
128 milyar
dolarda dün
Kılıçdaroğlu,
Meclis’te kayıp rezervin akıbetini sormayı sürdürdü. CHP il başkanları da aynı
şeyi soran afişler astıkları için yine savcılıklara çekildi.
Zaten nereye
kaybolduğu serbestçe sorulabiliyor olsaydı, o 128 milyar dolar bir yere
kaybolmazdı.
Döngü böyle, ikisi
birbirine doğrudan bağlı, Cumhurbaşkanı da söylüyor ya...
Türkiye’de
yaşandığı gibi, ekonomik yosullukla hak, hukuk ve özgürlük yoksulluğu atbaşı
gidiyor.
Hukuk bozuldu mu,
muhakkak ekonomiyi de bozuyor. Ya da tersi...
Çocukları trafikte
dilendirip akşam hasılatı ellerinden alanlar, bu çarkı dayakla döndürür. Hem
döver hem çalıştırır hem paralarını alırlar.
Birbirlerini
tamamlar, ayrılmaz üçlüdür bunlar. Çalıştırıp paralarını alacaksan dövmek
zorundasın.
Yoksa rehavete
kapılır, korkusu kalmayınca para saklamaya başlar, pay koparmak ister, adil
bölüşmek için kafa tutar, hesap sormaya ve sorgulamaya kalkar vesair...
Kırışmaya yanaşmayan
dilenci ağaları, sırf sadistçe zevk aldığı
için göz açtırmıyor, nefes aldırmıyor, konuşanın ağzına vuruyor
değildir. Susturmak ve pıstırmak, karın tokluğuna köle gibi çalıştırmanın ön
şartıdır.
Ama hamdolsun,
demokratik hukuk devletlerinde halk, parasının akıbetini çatır çatır
sorabiliyor.
İktidar da her
seferinde, Türkiye’nin ne kadar ileri bir demokratik hukuk devleti olduğunu
dünya aleme hatırlatıyor.
128 milyar doları
soranlar hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaretten soruşturma açan savcılara da biri
bunu hatırlatsa mesele kalmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.