Sayın Cumhurbaşkanı’ndan söz ediyorum. Evet,
-İşi o kadar çok ki…
-En sondan başlayalım: Kendi şirketinden
kendi bakanlığına alım yapan Ruhsar Pekcan’ı düşünecek. Sonra hem Çalışma hem
Aile Bakanlığı’nın yükü altında ezilen Zehra Zümrüt Selçuk’u düşünecek.
Bakanlıkların ayrılmasını düşünecek.
Merkez Bankası başkanlarının laf
dinlemezliğini düşünecek. Üst üste Merkez Bankası Başkanı değiştirmenin
oluşturduğu imajı düşünecek. Merkez Bankası’na yeni isimler bulunacak. Onların
yüksek faizle ilişkisini takip edecek. Bu arada faizin düşmemesini, dövizin
tavanlarda dolaşmasını, ülkenin güven notunu, dışardan borçlanmaya ödenen
astronomik faizleri düşünecek.
128 milyar dolar nerede sorusu ile nasıl mücadele
edileceğini düşünecek. Muhalefetin kampanyasından toplumun etkileneceği riskini
görecek ve Abdülkadir Selvi’nin verdiği bilgiye göre herkese “meydana çıkın
konuşun” talimatı verecek. Acaba ağzı olan konuşunca işin daha da karmaşık
hale gelebileceği ihtimalini de düşünecek mi?
“128 Milyar dolar nerede?” pankartlarının
vinçlerle duvarlardan indirilmesinin yönetime nasıl bir imaj yüklediğini
düşünecek.
Ekonomiden bahsetmişken patates – soğan
dağıtımına karar vermeyi Sayın Cumhurbaşkanı’na sormamak olmaz. Ya da çiftçinin
“patatesimiz depolarda çimlendi, soğanlarımız yeniden filiz vermeye başladı”
feryadının Beştepe’ye ulaşmaması olmaz. Şu Ramazan gününde evine üç kuruş
girmeyen işsizlerin, fakirin fukaranın feryadı da ulaşır mutlaka Beştepe’ye, o
zaman dünyaya Türkiye’den “insanlar bir çuval patates – soğan almak için
kamyonların çevresinde birbirini çiğniyor” manzarasını vermenin ne anlama
geldiği de masaya yatırılmıştır Beştepe’de.
Dış politika başlı başına bir meşgale
alanı. Evet bir Dışişleri Bakanı var ama, asıl yük gene de Cumhurbaşkanı’nın
omuzlarında. Ne de olsa “Lider diplomasisi” uygulanıyor ve iktidar
çevresinde herkes “Lider diplomasisi”nin yüksek kalitesine inanıyor.
Böyle olunca da, Amerika’dan beklenen telefon da O’nun dünyasında karşılık
buluyor, Putin’in Ukrayna’da Kırım’da, Suriye’de, Libya’da yaptıkları da. Doğu
Akdeniz masaya yatırılsa başlı başına bir konu. AB ile ilişkiler, Yunanistan’la
ilişkiler, KKTC’deki Kuran Kursu kararı, Mısır’la – Sisi ile aynı masaya oturma
mecburiyeti, İsrail’le ilişkilerin nereye gideceği, bu ilişkilerin Amerika’daki
Yahudi lobisini nasıl etkileyeceği, onların çalışması ya da çalışmaması ile 24
Nisan -sözde soykırım- tavrının ne olacağı, Suudlular’ın ticari ambargosu,
Körfez’deki komplolar, İran, Çin, Afganistan, Pakistan… Büyükelçi tayinleri…
Onları bulmak, her biri hakkında bilgi sahibi olmak, güvenilir olmalarını
önemsemek… Çünkü altına imza atılacak… Dışişleri Bakanı yok mu, denecek, var
tabi var olmasına da, sistemin karakteri ya da Cumhurbaşkanı’nın kendi
hassasiyeti ile bunlar masaya geliyordur.
Montrö’yü unutmamak lazım. Onunla birlikte
Kanal İstanbul’u da… Çünkü ikisinin birbirine etkisi de bir dünya meselesi…
Amerika’ya Rusya’ya izah etmek gerekirse kim konuşacak?
-Aşı var, aşı. Pandemi var. Onunla
mücadele var. Salgının tam başarıyor muyuz derken yeniden pik yapması var. Şu
sıralar 300’lerde seyreden vefatlarla “lebalep kongreler” arasında
bağlantı kurulması var. Aşı temininin dış politika boyutu var, ekonomi boyutu
var… Hepsi sayın Cumhurbaşkanı’nın özel ilgisini gerekli kılıyor.
Şu gri pasaport da mutlaka masaya
gelmiştir.
Çünkü bir yanı devletin verdiği belgenin güvenilirliği ile alakalı… İşin tabii,
bir kısım insanın neden bir yolunu bulup Türkiye’yi terk etmek istediği boyutu
ayrı, belediyeler buna nasıl aracı oluyorlar boyutu ayrı, Ak Partinin il – ilçe
yönetimlerinin bu işte parmağı var mı boyutu ayrı…
Partinin il – ilçe yönetimi deyince, sayın
Cumhurbaşkanı’nın “genel başkan” konumu dolayısıyla üzerinde bir de
parti yükü olduğunu unutmamak lazım. Epeyce bir zamandır partide “metal
yorgunluğu” olduğunu biliyor. Metal yorgunluğu olanı tespit bile başlı
başına bir mesai gerektirir. Onların yerine yorgun olmayanı bulmak daha çok
mesai gerektirir. Onun için “Ömerler”” arıyordu kaç zamandır. Belli ki
kongrelerin -Lebaleb- olması onun için önemliydi. “Ak Parti zayıflıyor”
gibi bir algı oluşmasından kaygılı olmalıydı, onun için gördüğü manzara
karşısında maske - mesafe kaygısını unutup “maşallah – barekallah”
deyivermişti. Ama medyada aşırı duyarlı birileri hala “Ak Parti’yi AKP’liler
ele geçirdi” feryadını seslendirmekteydi.
Yüzde 50 artı 1’i bulmak gibi bir dert
vardı 2023 için. Bahçeli vardı, Perinçek vardı, Kürt oylarının ne olacağı
vardı, HDP’nin kapanmasının – kapanmamasının getireceği faturalar vardı, Yargı
sorunu vardı, AYM’den gelen, AİHM’den gelen aykırı kararlar vardı, muhalefette
CHP kolay lokma görülürken çeşit çeşit seslerin çıkması vardı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi
oluşturdu bu yükleri yoksa Cumhurbaşkanlığını yüklenen Tayyip Erdoğan’ın iş
tutma tarzı mı, bilinmez ama Süpermen olsa bir kişinin taşıması imkansız olan
bir iş hacmi söz konusu. Böyle bir yüklenmenin ise bir yerlerde aksamalara yol
açması kaçınılmaz.
Ne dersiniz her şey iyi mi gidiyor
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.