Biz, “Halife” derken; ne Allah’ı, ne de
İslam’ı temsil edecek birinden, ya da ruhani bir konsülden söz ediyoruz.
İslam’da ruhban sınıfı yoktur. Halife denen kişi, kutsayan ya da kutsanmış bir
kişi de değildir. O “içimizden biri”dir. O işini iyi yaparsa cennete gider,
kötü yaparsa cehenneme gider. O işini iyi yapmaz ama onun kapısındaki çaycı
işini doğru düzgün yaparsa, o çaycı cennete gidebilir. O Halife o çaycının
hakkını gasp ederse, o çaycı Halifeyi mahkemeye verebilir. Halife denilen zat
“hatasız ve la yüs’el” de değildir.
Kraliçe Angilikan kilisesinin başı olursa
bu olabilir. Almanya Hristiyan demokrat bir şansölye seçebilir. ABD’de
Evengeliklerin desteklediği bir Cumhurbaşkanı olabilir. Bayrağında Haç olan ülkelerin
Milli kiliseleri de olabilir, bunda da bir sorun olmaz. Ne Demokrasi, ne de
Laiklik zarar görür, bunlar Avrupalı, o zaman sorun yok. Japon imparatoru
güneşin oğlu olarak kutsanabilir, ama Müslümanlar kendi birlik ve
maslahatlarını gözetecek birini seçerse olmaz. Bakın bu olmayınca Müslümanların
insanlığa karşı olan görevlerini de engellemiş olursunuz. Müslümanlar bunu
isterse olmaz, öyle mi!?.
Peki Türkiye bu manevi mirası reddediyor,
Malaylar, Hind Müslümanları ya da Araplar yapsın bu görevi ve biz hepimiz o
merkezden yönetilelim, o Merkez dünyadaki Müslüman halkların hakları ve
sorumluluklarını gözetsinler. Buna razı mısınız. Bunu mu istiyorsunuz. Yoksa
derdiniz İslam’la, Müslümanlarla mı? Bre zalimler bizi zalim diktatörlere,
kurda kuşa yem ettiniz. Ne vijdansızsınız.
Müslümanların hak ve hukukları
korunmayınca, İslam dünyası, zalim diktatörlerin, İslam düşmanı İslamofobik
ülkelerin ve örgütlerin, cahil din
tüccarlarının, terörist grubların elinde oyuncak oldu. Bunun sebebi sizsiniz.
Türkiye’nin FETÖ’cülerin elinde oyuncak olmasının sebebi de bu Laikçi Kemalist
kadrolar. Çünki hayat boşluk kabul etmiyor. Bu boşluğu doldurmak için birileri
bu tür örgütlere destek veriyor. İngilizler Şerif Hüseyin’i Halife yapmak
istiyordu. ABD FETÖ’ye oynadı. Olmadı ama bu arada İslam dünyası imamesi kopmuş
bir tesbihe döndü. Bu İslam düşmanı emperyalist çevrelerin Türkiye’deki
işbirlikçiliği, tetikçiliği de işte bu çevrelere kaldı.
Şimdi Ayasofya açılınca, ya yarın Hilafet
de gelirse diye uykuları kaçıyor. Ya Müslümanlar kendilerine hesap soracak
olursa, herhalde bundan korkuyorlar. Çünkü şuur altlarında bu çevrelerin
Müslümanlara yaptıkları zulümler, haksızlıklar var. Korkuları öfkeye dönüşüyor.
Korkuları akıllarından büyük olunca saldırganlaşıyorlar.
Daha önce BÇG, ADD ve ÇYDD gibi örgütler,
başörtüsünü kırmızı çizgi olarak görüyorlardı. 1950’lerin başında kırmızı
çizgileri Ezandı. Ezan, başörtüsü derken şimdi de Ayasofya. Anlaşılan bu malum
çevrelerin uykuları kaçtı. Bir kısmı da bu propagandaların etkisi ile bu işi
“fobi”ye dönüştürdüler. O İslamofobik çevreler de içerideki bu unsurları
destekliyorlar.
Biz de şunun farkına varalım: Siz Helal
sertifikalı ürünler alıyorsunuz, bunlar “biz kim oluyoruz, bunlar nereden
çıktı” diyorlar. Bize de başımızı örttürürler mi, içki içmemize engel
olurlar mı” diye korkuyorlar. Siz, katılım bankalarında hesab açıyorsunuz,
Faiz/Riba filan diyorsunuz, farklı bankalara gidiyorsunuz, kendilerini
dışlanmış hissediyorlar. Çünkü daha önce dışlayanlar kendileri idi. Onlar solcu
geçinseler de “İş Bankası”nın dokunulmaz bir yanı var. Buraya
dokunulmasını istemiyorlar. Çünkü bunlara dokunuyorsanız, yarın kendilerine de
dokunabilirsiniz. Öyle bir endişeleri var.
Sizin seçtikleriniz iktidar oluyor, bunu
sindirebilmeleri kolay değil. Biz de onları anlamaya çalışalım. Başörtülü
hakim, savcı var, milletvekili var, bakan var. Dün başörtülü hastahaneye bile
almıyorlardı, hatırlasanıza. Onun için sabırlı olmamız gerek.
Mekke döneminde de Taife giden Peygamberin
ayağına taş atıp, yoluna diken döküp, arkasından küfrediyorlardı. Bu Ebu Cehil,
Ebu Leheb kafalıların dünyanın her yerinde zihniyet ikizleri var. Daha sabırlı
ve daha dikkatli olmamız gerek. Israrla, güzel söz ve hikmetle Hakkı anlatmamız
gerek.
Şimdi içimizdeki o birilerinin umudu,
içimizdeki “Yeşil Kemalistler” ve “Yeşil Feministler”. Yani, “CEDAW, İstanbul
sözleşmesi ve Lazaranta Cemaati”. BÇG’lilerle, FETÖ’cülerle yapamadıkları için
bu içimizdeki “Süslüman”larla yapmaya çalışıyorlar sanki. Birileri bunları
kendilerine benzeteceklerini ümid ediyorlar. Çünkü bunlar da zaten onları
taklit ediyorlar, başörtüleri birtakım folklorik farklılıkları dışında onların,
ucuz, kötü, basit kopyası konumundalar. Din onlar için bir gelenek, kültür,
folklorik anlamda ritüel ve seremonilerden ibaret. Onların da dinleri
vijdanlarında, bir de mabedlerde cenaze namazlarına ve mevlidlere indirgenmiş
bir törenden ibaret.
Bakınız, bu iş sadece Türkiye ile ilgili
değil. 110 ülkede Dini merkezlerle ilişki kurulacak. Bu Merkezin dört yerde
Merkez ofisi olacak. 1. Merkez Mekke-i Mükerreme, 2. Merkez Medine-i Münevvere,
3. Merkez Mescid-i Aksa, 4. Merkez, Daimi ve Umumi Katiplik İdari merkez
İstanbul. Birileri bu işi tek başına Türkiye’nin karar vereceği, Türkiye ile
başlayıp-biten bir hadise sanıyor. Seçilecek bir kişinin hangi coğrafyadan
geleceğini kim bilebilir ki! Fatih Ermeni Patrikliği kuruyor, Hz. Ömer Süryani
Patrikliğini kuruyor, Hristiyanlar buna razı ama bizim Laikçiler Müslümanlara
razı değil. Bunu anlamak mümkün değil. Müslümanların adaletine diğer insanlar
güveniyor, bizim Laikçiler kendi halklarının dinlerinden korkuyorlar.
Bakın Fatih’in lâneti bizim için değerli,
ama bu lânet asla ve kat’a Allah’ın ve Resulü’nün lâneti ile kıyas dahi kabul
etmez. Allah’ın lânetinden korkun. Selâm ve dua ile.
“Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve
âhiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah›tan
başkasından korkmayan kimseler imar eder” (et-Tevbe 18)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.