Türkiye’nin en önemli sorunu, uzun
yılların hatta yüzyılların birikimleriyle oluşan kamu kurumlarının siyasetin
ağırlığı altında ezilmesidir. En büyük sorun diyorum, çünkü hangi sorunu ele
alsanız, çözüm için gerekli teknik bilgiyi, programı, hatta kanunları
hazırlayacak ve uygulayacak olan ilgili kamu kurumlarıdır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, kamu
kurumlarındaki aşınmayı hızlandırdı...
CB sisteminde bakanlıklarda
müsteşarlıkların kaldırılması, bakanlıkların üstünde politika kurullarının
oluşturulması, kamu kurumlarında ve kanunen araçsal bağımsızlığa sahip Merkez
Bankası’nda bile sınav, görevden alma ve atamaların kolaylaştırılması hem
kurumları aşındırdı hem liyakatten önce siyasi tercihi öne geçirdi.
Çok teknik bir kurum olan TUİK bile artık
güven sorunuyla karşı karşıya…
TÜİK TARTIŞMASI
Birol Aydemir kamuda müsteşarlık ve TÜİK
başkanlığı dahil üst düzey görevlerde birikim kazanmış değerli bir teknokrattı…
TÜİK Başkanlığı yapmış olması hem bu kurum
hakkında hem istatistik bilimi konusunda nasıl yüksek bir birikime sahip
olduğunu göstermeye yeter.
Aydemir bakın ne diyor:
“Açıklanan veriler hayatın
gerçeğiyle bağdaşmıyor. Ne enflasyon verisi, ne büyüme verisi, ne istihdam
verisi… Tutarsızlık var. En son istihdam verilerine göre işsizlik düşüyor. Bu
çok komik bir şey. Son 3 ay hariç
tarihin hiçbir döneminde hem istihdamın hem de işsizliğin düştüğü bir zaman
olmamıştır. Buna insanlar güler. Biz TÜİK olarak inanılmaz bir şey icat
ettik!..”
Evet, bu nasıl iş ki, hem istihdam
azalıyor hem işsizlik!
TÜİK verileri hakkında bir çok iktisatçı
kuşku ifade ediyor.
Bu, tarihimizde ilk defa olmaktadır!
Arkadaşımız iktisatçı İbrahim Kahveci’nin
konuyla ilgili yazılarından biri “Matematik böyle bir ekonomiyi keşfetmedi” başlığını
taşıyordu. (21 Ekim 2019)
Artık, Aydemir’in deyişiyle “icat”
ediyoruz!
TEHLİKE UYARISI
Kuralları ve kurumları güçlü olan bir
ekonomide rezervler böylesine erimezdi. En azından güçlü bir Merkez Bankası
buna geçit vermezdi.
İktisatçı Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın
bir yıl önceki uyarısına bakın:
“En büyük tehlike ekonomik kriz
değil, rastgele alınan kararlar yüzünden yıpranan kurumlar ve bozulan güven
algısı. Ne yazık ki yakın gelecekte de enflasyon, kurlar ve Türkiye’nin risk
primindeki yükseliş devam edecek.” (DW, 16.05.2019)
Aynen böyle oluyor, değil mi?
Sorun dışarıdan da görülüyor.
Moody’s 8 Mart 2018 tarihli raporunda “Türkiye’nin
kurumsal gücünün aşındığını” yazmıştı. 1 Temmuz 2020 raporunda aynı ifadeyi
tekrarladı, ekonomi politikalarında belirsizlik ve dışsal zafiyetler gibi
faktörlere de dikkat çekti.
Bunlara “dış güçler” denilebilir.
Bu durumda kurumlarımızı ve kurallarımızı güçlendirmek varken, niye zayıflatıp
koz veriyoruz?!
Kaldı ki bu kuruluşlar iktidarın ilk iki
döneminde Türkiye’nin reytingini yükseltmişler, Türkiye’ye yılda yirmi milyar
dolar para gelmişti.
‘KENDİMİZE YETERİZ’
Birol Aydemir, Cihat Arpacık’a yaptığı
açıklamalarda “kamu kurumlarının gidişatı iyi değil” diyerek şunları
söylüyor:
“Sadece TÜİK değil, Merkez
Bankası’ndan tutun BDDK’ya, kamu kurumlarının işlevi kalmadı. Güven de böylece
yok oldu.. Kurumların önce gelenekleri sonra kurumsallıkları yok edildi.
Liyakat sistemi kör-topal vardı. O tamamıyla bitirildi.” (Türkçe Independent,
17
Temmuz)
Birol Aydemir bugün Babacan’ın DEVA
partisinde Sektörel Politikalar Başkanı.
Mesele bu değil.
Mesela İktidarın ilk iki döneminde
başarılara imza atan yüksek bürokratların şimdi “ülke kötüye gidiyor” diyerek
muhalefet yapma ihtiyacını duymaları.
Kuralların ve kurumların zaafa
uğratılmasının ekonomideki hasarlarını artık görmeliyiz.
Niye Türkiye’ye eskisi gibi yatırım
sermayesi gelmiyor?
Kurullar ve kurumlar zaafa uğrayınca
yatırım sermayesi gelmiyor, bu yüzden “kendimize yeteriz” diyoruz.
Hayır! Türkiye’nin dünya ekonomisinden
daha büyük pay alması lazımdır.
Bunun yolu hamaset ve ideoloji
değildir. Kuralların ve kurumların güçlü olması ve kurallı piyasa ekonomisidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.