2002’de başlayan AK Parti’nin siyasi
yürüyüşü, kuruluş ilkelerinin tayin ettiği istikametin hilafına evrilerek
bizzat kendisinin yazdığı hikayenin sonuna geliniyor.
Hangi perspektiften bakarsak bakalım,
artık bu hikayenin yeniden pozitif bir istikamete evrilmesi ne yazık ki pek
mümkün gözükmüyor.
Zira milliyetçi-ulusalcı istikamete
yönelen AK Parti ile geniş toplum kesimleri arasında giderek derin bir uçurum
oluşmuş durumda. Hiç kuşkusuz bu yeni kimliğin oluşumunda Cumhur ittifakının
açık-gizli ortaklarının ciddi katkısı var. Buna toplumsal fay hatlarının
siyaset üzerindeki etkileri de eklendiğinde, siyasetle toplum arasındaki
bağların daha da zayıflaması kaçınılmaz hale gelmektedir.
Son dönemde AK Parti’nin bir siyasal
yöntem olarak benimsediği kriminalizasyon politikası, doğrudan siyasal zemini
zehirlemekte ve aynı zamanda bizzat AK Parti’nin kuruluş ilkelerini, reformist
vizyonunu buharlaştırmış bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin
ruhundan kaynaklanan yeni siyasi denklem, daha doğrusu ittifak modeli AK
Parti’yi MHP’nin söylemleriyle ortak hareket etmeyi zorunlu kılmaktadır. Bu
yeni söylemin temelini de “beka”, “üst akıl/dış mihrak” gibi hamasi argümanlar
oluşturmaktadır. Doğal olarak kendini bu dar koridora hapseden AK Parti’nin
matematiksel olarak imkan dahilinde olmakla birlikte, artık bütün toplum
kesimlerini kucaklayıcı bir siyaset diline geri dönmesi de mümkün değildir.
Oysa AK Parti iktidarının özellikle ilk
iki döneminde, geçmişin vesayet ortamında siyasetin deforme olan yüzünü tamir
ederek güler yüzlü bir siyaset iklimi oluşturmuş ve toplumu siyasete ortak
etmişti. Ancak şimdi gelinen noktada AK Parti, toplumun geniş kesimlerini
yeniden saha dışına iterek kendi ideolojik tabanıyla baş başa kalmış bulunuyor.
İşte tam bu noktada siyasete ve Türkiye’ye
nefes aldıracak, toplumun geleceğe ilişkin umutlarını tazeleyecek yeni siyasi
söylemlere ve de güçlü bir muhalefet diline ihtiyacı bulunmaktadır. Bu
çerçevede yeni partilerin toplumda güçlü bir heyecan dalgası oluşturması
mümkündür, siyasetin doğası da bunu gerektirir.
Ancak muhalefetin, özellikle de DEVA ve
Gelecek Parti’si gibi yeni partilerin işlerinin hiç de kolay olmadığı muhakkak.
Bu yeni partilerin, öncelikle siyaseti içinde bulunduğu bu kaotik ortamdan
güvenli bir limana ulaştırabilmeleri için sadece soyut söylemlerle değil, somut
projelerle toplumu ikna etmeleri gerekiyor.
Unutmayalım ki halen Türkiye’de siyaset,
toplumla gerçek anlamda helalleşmeyen Kemalist paradigmanın temsilcileriyle,
demokrasi ve hukuk devletini yeterince içselleştirememiş muhafazakar
siyasetçiler arasında sıkışmış durumdadır.
Kabul etmek gerekiyor ki Türk siyasetini
bu dar koridordan çıkarmak hiç kolay olmayacaktır. Bunun için de yeni partiler
özgürlükçü bir siyaset diliyle ülke meselelerine daha kapsamlı bir düzlemden
bakarak çözüm üretmek durumundadırlar. Kuşkusuz sadece çözüm üretmek de yeterli
olmayacaktır. Zira AK Parti ve MHP’nin hamaset diliyle konsolide olmuş hatırı
sayılır bir kitle var ki, onların zihni “beka” ve “üst akıl” gibi hayali
korkulara kilitlenmiş durumdadır.
Ama bir gerçek var ki ülkelerine dair
umutlarını kaybeden yeni nesiller iktidarın ayrıştırıcı politikalarına
inanmıyorlar. İçinde dindarların da yer aldığı geniş bir muhafazakar taban,
konsolidasyon ve çatışma politikalarından etkilenseler de fevkalade yorgun
düşmüş durumdalar. Eğer yeni partiler bu kaotik siyaset ikliminden yorulan
kitlelere olumlu anlamda bir siyaset zemini oluşturabilirlerse, yeni bir başarı
hikayesi yazabilirler.
Evet Türkiye’de siyaset normal bir ortamda
seyretmiyor. Bütün siyasal davranışların neredeyse “ihanet-vatanseverlik”
ikileminde değerlendirildiği bir ortamda, bazen zorunlu olarak çalının etrafını
dolanarak geçmek durumunda kalabilirsiniz. Ayrıca siyasetin etrafının dikenli
tellerle çevrili olması yetmiyormuş gibi, bir de medyanın yüzde 90’ının
doğrudan iktidarın kontrolünde olması muhalefetin işini daha da zorlaştırıyor.
Ama hiçbir şey imkansız değil, nitekim yerel seçimlerde bu medya hakimiyetinin
sonuç almada tek başına yeterli olmadığını çok net olarak gördük.
Pandemi sürecinden çıkılamadığı için
siyaset henüz sokağa inmiş değil. Ama ilk fırsatta yeni partiler çarşı-pazara,
sokağa, köye kasabaya inerek yüz yüze ilişkilere başlamalı ve elini
sıkmadıkları (coronada mümkün değil belki ama...) kimse bırakmamalılar. Yeni
projelere, yeni söylemlere evet... Ama nihai başarının adresi sokak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.