15 Temmuz darbe teşebbüsü önceki darbelerden
farklıdır. Klasik darbeler dizisinin bir halkası değildir.
27 Mayıs darbesi ve Talat Aydemir olayları
ordu içi cunta hareketleriydi.
Diğer müdahale ve darbeler ise askeri
hiyerarşi içinde yapılmıştı. İnsan haklarında korkunç tahribat yapılsa da “zapt
u rapt” sağlanarak bir gün yönetimi sivillere devretme kararındaydılar.
15 Temmuz ise askeri hiyerarşiyi
tahrip eden, devletin siyasi, askeri ve idari kurumlarına bomba yağdıran, sivil
kitlelere ateş açarak 251 insanımızı şehit eden, 2200 vatandaşımızı yaralayan
gözü dönmüş bir cuntanın kanlı darbe teşebbüsüydü.
Onun için klasik darbeler zincirinden biri
değildir.
‘KAİNAT İMAMI’
15 Temmuz ihanetini tahlil ederken iki
anahtar kavram önemlidir: Biri “kainat imamı” denilen sınırsız egonun
mistik karizması…
Öbürü bu egonun “devleti ele geçirme”
ihtirası…
Mistisizm ve karizma şu veya bu
ölçüde hepimizin hayatında vardır. Felsefe ve sanatın gelişmesinde olumlu
katkıları da olabilir. Sorun, bunun bireyi yok eden totaliter bir büyü haline
gelmesi ve devleti ele geçirme ihtirasına kapılmasıdır.
FETÖ dıştan bakında eğitim ve sosyal
yardım çalışmalarıyla meşru ve güzel bir görüntü veriyordu. İslami enerjinin, “cihadizm”e
değil, eğitim ve sosyal yardımlaşmaya yönelmesi elbette iyi olurdu. Bu sahada
yer alanların hukuken suçsuz olduğu tartışılamaz.
Bu görüntünün arkasında “devleti ele
geçirme” ihtirasının örgütlendiği gerçeği ancak olaylarla ortaya çıktı.
Hukuken suç alanı, buradaki eylemlerdir:
Soru çalmak, resmi görevi bunun
için kullanmak, yasadışı finansman ve darbe teşebbüsü gibi…
15 Temmuz’daki gözü dönmüşlüğün
kaynağı işte bu totaliter karizmanın hastalıklı güç tutkusudur.
Bu noktada özgür birey, açık toplum ve
hukuk devleti kavramlarının hayati önemini görmeliyiz.
‘KURALLAR VE KURUMLAR’
Kuralları sağlam, kurumları güçlü bir
hukuk devletinde sınav sorularını çalarak ve siyasi ilişkiler kurarak devlet
içinde “bizimkiler”i böylesine örgütlemek mümkün olmazdı.
Almanya’da, Fransa’da veya Güney Kore’de
böyle bir şey düşünülebilir mi?
Amerika’da çok tarikat var; hangisi devlet
içinde böyle örgütlenebilmiştir?
Hem siyasi kültürün demokratikleşmiş
olması hem sağlam denetim ve denge mekanizmaları buna imkan vermez.
Bizde kurallarının ‘delinebilir’,
kurumların ‘ele geçirilebilir’ olması sadece bu tür örgütlenmelerin
iştahını arttırmıyor; devlet idaresinde verimsizlik, partizanlık, hatta
yolsuzluk gibi eğilimlere de imkan veriyor.
Marmara İlahiyat Dekanı Sayın Prof.
Ali Köse, TRT’deki 15 Temmuz programında “bir FETÖ gitti,. Bin FETÖ geliyor,
bunun vebalini kimse üstlenemez” diyordu.
(Gazete Pencere, 16 Temmuz)
Kuralların ve kurumların böyle zayıf
olursa “bizden”lerin bu iştahı tükenmez!
CB HÜKÜMET SİSTEMİ
Sosyolog Hatem Ete, 15 Temmuz’da
Türkiye’nin fırsat kaçırdığını, darbeye karşı oluşan milli beraberlik ortamında
Erdoğan’ın demokratik kurumları güçlendirmek yerine iktidarını tahkim etme
yoluna gittiğini yazdı. “Bu süreçte Türkiye’nin kurumsal kapasitesi,
toplumsal ve siyasal enerjisi, ekonomik gücü zayıfladı.” (Karar, 25
Haziran)
Evet, Erdoğan ‘Yeni Kapı Ruhu’
ortamında, bütün partilerin katılımıyla demokratik kurumları, Meclis’i,
partilerin iç demokratik özelliklerini, yargı bağımsızlığını, denetleme ve
düzenleme kurumlarını, Merkez Bankası’nı, kamuda liyakat sistemini
güçlendirecek bir reforma öncülük edebilirdi.
Böyle yapmadı, Bahçeli destek verince,
kurumları zayıflatan, Cumhurbaşkanı’nı güçlendiren sistemi tercih etti, yüzde
51.41 oyla referandumdan geçti.
World Economic Forum’un “Rekabet”
raporlarına bakıyoruz, “Kurumlar” sıralamasında Türkiye 2014
yılında 64. sıradaydı, 2019 yılında 71. sıraya düşmüş!
Dünya Adalet Projesi’nin “Hukuk Devleti”
sıralamasına bakıyoruz, 2014 yılında Türkiye’nin skoru 1 üzerinden 0.50
iken, 2020 yılında 0.43’e düşmüş!
Bu skor, dünyada 107. sıraya
indiğimizi ifade ediyor!
Bunun reel hayattaki karşılığı, yılda 20
milyar dolarla gelen yabancı sermayenin artık Türkiye’den uzak durması!
Ve, dışarıdan kaynak gelmeyince, önceki
yıllarda birikmiş 100 milyar doları piyasaya sürdüğümüzde bile dövizle
de enflasyon ve faizle de baş edemiyoruz.
İçeride adaletsizliğin yarattığı geniş
mağduriyetler ve ağırlaşan geçim sorunları ayrı birer dert.
Türkiye “kurallar ve kurumlar” ilkesine
yani modern hukuk devleti standartlarına yönelmek zorunda.
Darbeler devri bitti ama gelişmiş ülke
olmanın başka yolu yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.