Mustafa Fazıl Paşa 1867 Mart’ında dönemin
padişahı Sultan Abdülaziz’e hitaben Türkiye’de işlerin iyi gitmediğini anlatan
18 sayfalık bir mektup yazdı.
Mektup önce Paris’te “Liberte” gazetesinde
Fransızca olarak yayınlandı. Paşa sonra Türkçe’ye çevirerek, 50 bin adet
bastırdı ve İstanbul’a gönderdi.
Mektubuna “Padişahların sarayına en güç
giren şey, doğruluktur. Onların çevresini sarmış bulunan kimseler doğrulukları
kendilerinden bile saklarlar” sözüyle başlayan Fazıl Paşa ülkedeki kötü
gidişatı durdurması için padişaha adalet, hukuk, eğitim, ekonomi ve daha birçok
alanda reform tavsiyelerinde bulunuyordu.
Bu köşeyi takip edenler, Fazıl Paşa’nın
mektubunu 16 Kasım 2017 tarihli “Mustafa Fazıl Paşa’nın 150 küsur yıl
öncesinden bugüne yazdığı mektup” başlıklı yazımda gündeme getirdiğimi
hatırlayacaklardır.
***
İdarenin kötülüklerinden padişahın
etrafındaki adamları sorumlu tutan Fazıl Paşa, Sultan Abdülaziz’i “Bugünkü
devletin idare ediş şeklinin kötülüklerinden ortaya çıkan durumdan eminim sizin
haberiniz yoktur” sözleriyle koruma altına alarak, şöyle diyordu:
“Eğer, onları (çevrenizdeki
adamları) size şikayet etmeye kalkışacak olsalar, kendilerine derhal asi ve
edepsiz damgası vurulacaktır. Sizin özel buyruğunuz ile halka zaman zaman
temsilciler gönderilsin. Halkın ihtiyaçlarını ve olan bitenin gerçek yönlerini
acımasız olarak doğrudan doğruya, yani bizzat huzurunuza çıkarak, size arz
etsinler.”
Padişaha türlü övgüler ve temennalarda
bulunan Fazıl Paşa “izin buyurursanız” diyerek yaşanan adaletsizliklere,
ayrımcılıklara, baskılara, geçim zorluğuna halkın artık tahammülünün
kalmadığını söylüyordu:
“Yaşananlar karşısında halkınızda
fedakarlık edecek halin ve tahammülün kalmadığını söyleyeyim. Hoşnutsuzluklar
susturulmak isteniyorsa da her taraftan işitilmekte. Halkınız iki kısımdır.
Hiçbir engelle karşılaşmadan akıllarına gelen her türlü zulmü yapanlar ve zulüm
görenler.”
***
Fazıl Paşa, ülkedeki kötü gidişatı
anlatmanın yolunu böyle bulmuştu: Padişahım siz iyisiniz, çevreniz kötü!
Bizim gibi coğrafyalarda böyledir, bazen
otoriteden korkulduğu için bazen de otoriteyi kullanan lider “bizden”
duygusuyla koruma altına alındığı, idealize edildiği için…
Kötü idarenin yol açtığı ağır sorunlar
lidere yüklenmez, çevresine yüklenir. Bazen de lideri destekleyenler “liderimiz iyi çevresi kötü” demeyi
rahatlatıcı bulurlar. Çünkü kendileri iyi bir lideri destekliyor, bütün
kötülükler çevresinden geliyordur.
Hukuk ve tarih bilgini Cevdet Paşa
Tezakir’de padişahların ve halifelerin hatalardan beri tutulma kültürünü uzun
uzadıya anlatır. (Tezakir, sh. 270.)
***
“Lider iyi, çevresi kötü” sendromu yıllar
sonra bir kez daha sahnedeki yerini bu kez Cumhurbaşkanı Erdoğan için aldı:
Erdoğan iyi ama çevresi kötü!
Her geçen gün ağırlaşan ekonomik krizin,
özgürlük alanlarındaki daralmaların, toplumun geniş kesimlerine yayılan adalet
mağduriyetlerinin, Türkiye’nin içe kapanmasının, toplumsal kutuplaşmanın,
Türkiye’nin dışarıda itibar kaybetmesinin sorumluları malum: Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın kötü olan çevresi!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresinde
bilgileriyle, birikimleriyle,
tecrübeleriyle artı değer katacak, liyakat ve ehliyet sahibi değil,
siyasetçisinden iş adamına, danışmanından akademisyenine “Erdoğan olmazsa biz bir hiçiz” diyen
kişilerin olduğu bir hakikat.
Ancak ülkedeki kötü yönetimin, Türkiye’nin
her geçen gün daha da fakirleşmesinin, özgürlük alanlarındaki daralmaların,
adalet ile ilgili mağduriyetlerin bu kadar artmasının sorumlusu Erdoğan’ın
çevresi mi? Bütün bunlardan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın haberinin olmaması mümkün
mü?
***
Soru şu: Şehir Üniversitesi’nin kapatılma
kararını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çevresi mi verdi?
Türkiye’nin bugün bütün Avrupa ülkeleri
ile arasının bozulmasının sebebi Erdoğan’ın çevresi mi?
2 milyonu aşkın KHK mağduriyetleri
Erdoğan’a rağmen mi oluştu?
Hakimler ve Savcılar Kurulu Erdoğan’dan
habersiz mi gerçekleştirdi yargıç sürgünlerini?
***
Partisinin İstanbul Esenyurt İlçe
Kongresi’nde konuşan Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu tam da bu çelişkiye
dikkat çekti ve sorunun adını net olarak koydu:
“Geldiğimiz noktada herkesin başını
ellerinin arasına alıp düşünmesi gerekiyor. Artık ‘Cumhurbaşkanı iyi ama
çevresi kötü’ aldatmacısının daha fazla savunulacak hali kalmamıştır.
Türkiye’deki adaletsizliğin, hukuksuzluğun, yasakçılığın, baskının, kötü
yönetimin sorumlusu bizatihi Erdoğan’dır; çünkü çevresini bu odaklarla dokuyan
da bizzat kendisidir. İktidarın yolu da, yol arkadaşları da ortada.” (3 Temmuz)
***
Bir liderin kimlerle çalışma ve yol
arkadaşlığı yaptığı yani “çevresi” elbette önemlidir. Şu da bir hakikat
bir liderin “çevresi” ona rağmen
oluşamaz. Çevresinin liyakat ve ehliyet sahibi kişilerden oluşmasının kararını
veren de liderdir; “liderimiz olmazsa biz bir hiçiz” diyen kişilerden
oluşmasının kararını da veren de bizatihi o liderin kendisidir.
Adnan Menderes’in bakanlarından Samet
Ağaoğlu “Demokrat Parti’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri” adlı kitabında,
tarihin hemen hemen değişmeyen şu kaderinden bahsediyordu:
“Liderler genellikle yola çıkarken
beraber oldukları arkadaşlarını bırakırlar. İlk merhale ortak eserdir.
Köşebaşını başarı ile aştıktan sonra dava şahsileşir, gittikçe tek adamın
elinde toplanır. Bu tek adam yola birlikte çıktığı arkadaşlarına kumanda edemeyeceği,
emir veremeyeceği için kumanda vereceği, emir vereceği bir çevre oluşturur
etrafında.” (Sh.25)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.