28 Temmuz 2020 Salı

İslamcılar eşiyle eşit haklara sahip olmayı sindiremiyor Kani Torun/Gelecek Parti


"Türkiye'nin esas gündemi; hilafet tartışması değil. O yüzden esas gündemi konuşmak lazım. 'Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi' denilen ucube sistemin götürdüklerini konuşalım. Halifelik idealine sahip olan birtakım gruplar var ama gerçekçi bir karşılığı yok şu anda dünyada. O türden bir halifeliğin de dini bir karşılığı yok. Halifelik zaten siyasidir. Katoliklik'teki Papa'nın karşılığı değildir, siyasidir.

Yeni partilerin kurulması AK Parti’de tedirginlik yarattı, çünkü yeni sistemde yüzde 2'lik oy bile çok önemli. Bir yıl önce gündemde bile olmayan Ayasofya, yeniden masaya yatırıldı. Ne içeride ne de dışarıda Ayasofya'nın açılması büyük olay oldu. Ayasofya iç politika malzemesi olarak kullanıldı, bu yüzden insanlarda burukluk oluştu. Ama biliyoruz ki; namazla niyazla alakası olmayan tipler Ayasofya'da saf tuttu.

Aynen iç siyasette olduğu gibi dış siyasette de iki temel yanlış var: Birincisi her şey kişiselleşti artık. Bir ekibin çalışması yok. Kurumsal altyapı çökertildi. İkinci yanlış da stratejik vizyondan kopmak oldu. Artık günübirlik bir siyaset yapılıyor. Yeni sistemle birlikte Dışişleri Bakanlığı devre dışıdır. Kariyerden yetişme çok kaliteli insanlar vardır, bunlar yeterince değerlendirilmiyor. Bu da kurumsal bir zaafiyet oluşturuyor.

Türkiye tamamen diplomasiden vazgeçti, sürekli askeri çözümlerle dış politikaya müdahale ediliyor. Tamam, Libya'da başarılı olduk… Ya Mısır da sahaya girerse? Eğer Libya'da Rusya'nın teklifi kabul edildiyse çok tehlikeli. Rusya Wagner'i kullanarak süreci Moskova'ya taşıma niyetinde. Bu eğer kabul edilirse Türkiye tarafından bu ikinci Astana sürecidir ve Libya’ya geçmiş olsun. Parti olarak Libya konusunda doğru yapıldığını düşünüyoruz. Sadece diplomasiye biraz daha önem verilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Suriye konusunda Türkiye'yi suçlamanın haksızlık olduğu kanaatindeyim. Esed kimyasal silah kullandı. Dünyanın süper gücü gıkını çıkarmadı. Türkiye yarı yolda bırakıldı. Milyonlarca mülteciyle baş başa bırakıldı. Türkiye Suriye'de yalnız bırakıldı, varil bombaları ile halkını bombalayan bir Devlet Başkanı’na birilerinin ses çıkarması gerekiyordu… Bu konuda Türkiye'ye haksızlık yapıldı. Türkiye, el sıkıştırdığı takdirde Esed'e hiçbir şey yaptıramaz. Bir tane mülteci de geri gitmez.

Şu andaki mevcut iktidarın görünmez ortaklarından bir tanesi MAO'cu, Çin'in etki ajanlığını yapan bir siyasidir. Şimdi bunlarla yatağa girdikten sonra tabii ki Çin'e laf etmesi zor olacak. Son tahlilde eğer Türkiye, demokratik değerleri öne alan bir ülke olsaydı Çin'e laf etmek için elinde malzeme olurdu. Hazine ve Maliye Bakanı'nın sözünü hatırlayın. 'Para gelmesi için illa demokrasi şart değil, Çin'e geliyor.' Zaten kıbleleri Çin'e dönmüş durumda. Bu durumda elbette Uygurların çektiklerinden bahsedemezler. Her şey kişiselleştiği kısır ve kişisel politikalar izleniyor. Halbuki Türkiye'nin Uygurlar konusunda söyleyecek ciddi sözleri var. Çin ile ticari ilişkileri eskisi gibi olmaz ama tamamen bozmaz. ABD, Çin’ karşı en ağır sözleri söyleyen ülke. Çin, ABD ile ticaretini bozuyor mu? Türkiye, buradaki zulme sessiz kalmadığında ahlaki üstünlüğü de kazanacaktı. Maalesef hiçbir konuda ahlak kalmadığı için ahlaki üstünlüğü de unuttular.

1980'lerden sonra Türkiye'de kadın hakları yavaş yavaş konuşulmaya başlandı. Konuşuldukça din ile geleneği birbirine karıştıran kesimler, feodal aile yapısını 'dinin' kendisi zannedikleri için, onların gözünde 'feodal aile' yıkıldıkça 'din' yıkılmış oluyor. Halbuki burada bir değişim var ve maalesef değişime yine erkekler ayak uyduramıyor. Türkiye'de erkekler, en başta dindar erkekler olmak üzere kimse bu değişime ayak uyduramıyor.

Ne yapıyor? Karısı ile eşit paylaşımı kabul edemiyor. Karısı ile eşit hakları kabullenemiyor. Ondan sonra şiddet uyguluyor... Şiddet uygularsan; kusura bakma sonucuna da katlanırsın. İstanbul Sözleşmesi de bunu diyor. Hani diyorsunuz ya İslami çevre, bizim arkadaşlarımız... Bunlar, bütün bu süreçleri yok farz ediyor. Bu arkadaşlarımız 'Kızlar okusun ama çalışmasın' diyor. Bu mümkün değil; okuyan kız çalışır. Ya da 'Çalışacak ama eve geldiğinde; erkek yatacak kadın yine çalışacak' diye düşünüyorlar. Böyle bir dünya yok.

Türkiye'de İslami kesim dediğiniz; bu zihniyetin uç noktası Afganistan'daki Taliban'dır. Taliban 'Kadınlar okumasın' diyor aslında 'Türkiye'deki İslamcılar'dan daha dürüst ve daha iç tutarlılıkları var. Taliban diyor ki; okursa çalışacak. Çalışmasını istemiyoruz okumasın, otursun evde. Türkiye'nin böyle olmasını istiyorsa bu arkadaşlar, aslında böyle bir örnek var. Ama yok okuyorsan, çalışacak. Böyle bir dünya yok. Tıp okuyorsa doktor olup çalışmayacak, hukuk okuyorsa avukatlık yapmayacak. Kadın, çalışınca eve geldiğinde kocasından eşit haklar isteyecek. Burada çağa ayak uyduramayan ve dediğim gibi feodal gelenekleri 'din' zanneden ve çağ dışı bir İslami kesim var. Türkiye, bu kesimle yüzleşmeli, bunlar bizim arkadaşlarımız... Bunlarla yüzleşerek, bu sorunları aşmamız gerekiyor.

Bu değişim kaçınılmaz; bu arkadaşlar selin durdurmak istiyor, önüne duvar örmek istiyor. Geçmiş olsun artık o sel duvarı delip geçer. Feodal zihniyeti 'din' olarak verirsen; onunla beraber 'din' de gider. Dolayısıyla burada yapılacak şey; örneğin sel geldiğinde, kanallardan suyu dağıtırsanız birincisi gücünden elektrik elde edersiniz. İkincisi suyu aynı zamanda sulama amacı ile kullanırsınız. Böyle bir değişim var. Bizim yapmamız gereken değişimi; doğru düzgün, aileyi parçalamadan ve öncelikle erkeklerimizi eğiterek yapmamız lazım.

İstanbul Sözleşmesi'nden çekileceklerini düşünmüyorum, evet çok konuşulacak fakat Türkiye imzasını geri çekmeyecek. Belki bazı kanuni değişikler gündeme gelebilir."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.