Şehir Üniversitesi’nin kapatılmasına
önceden karar verildi, sonra formaliteler tamamlandı.
Kapatmak için “kanun”a ihtiyaç duydular.
Enver Paşa’nın ünlü deyişle, “yok kanun,
yap kanun!”
Kanun da çıkarıldı: YÖK Kanunu’nda 15
Nisan 2020 günü değişiklik yapıldı, “vakıf yükseköğretim kurumunun faaliyet
izninin kaldırılması” düzenlendi. (Madde 13 üzerinden Geçici 11. Madde)
Ve dün “Şehir Üniversitesinin faaliyet
izninin kaldırılmasına” dair 2708 Sayılı “Cumhurbaşkanı Kararı” yayınlandı,
Şehir Üniversitesi kapatıldı.
Tarihimizde üniversiteleri “hizaya
getiren” uygulamalar maalesef çoktur ama ilk defa tarihimize “üniversite
kapatma” lekesi düştü.
‘BAĞIMSIZ’ BİLİM
Şehir Üniversitesi Bilim ve Sanat Vakfı
tarafından 2008’de kuruldu. On iki yıl içinde saygın bir üniversite haline
geldi. Üniversiteye kayyım tayin edildiğinde kapatılacağı kesinleşmiş, vakfın
kurucu başkanı Mustafa Özel şu açıklamayı yapmıştı:
“Türkiye’nin en iyi üniversite
kampüslerinden birini ve yüksek bir eğitim-araştırma standardını oluşturduk.
Buna rağmen geminin bilgi denizlerine daha fazla açılmasına imkan verilmedi.
Yaşadıklarımızın bu ülkedeki bütün sivil fikir hareketlerine ders olacağını
ümit ediyoruz.”
‘Ders olacağını’ maalesef sanmıyorum!
Bırakın dört yüz yıllık geri kalışımızı, elli yılda Güney Kore’nin üçte biri
düzeyinde kalmış olmamızdan bile ders çıkarmadık.
Mustafa Özel’in “geminin
bilgi denizlerine daha fazla açılmasına imkan verilmedi” sözü daha
önemlidir: Bilgi denizine üniversiteler kendi istedikleri gibi açılmazsa bilim
gelişebilir mi?
Ama siyaset bilime ‘benim yanımda dur’
diyor!
Şehir Üniversitesi’ne birkaç defa gittim.
Hocalarından tanıdıklarım, eserlerini okuduklarım var. Üniversitede muhafazakar
fakat göze batan bağımsız ve özgür bir akademik atmosfer vardı.
Öğretim üyelerinin hiçbiri siyaset
propagandacısı olmadı… Bir de kuruluşunda Davutoğlu’nun emeğinin geçmiş
olması, kapısına kilit vurulması için yetti!
HİYERARŞİK DİSİPLİN!
İktidar nasıl bir üniversite
istiyor?..
2016’da çıkardığı kanundan bellidir: Öğretim üyelerini “devlet memuru”
statüsüne ve onların tabi olduğu hiyerarşik disipline bağlayan kanun…
Buna göre bilim insanları “basına,
haber ajanslarına, radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç” vermek
için izin almak zorunda kalacaklardı!..
AYM bunu “bilim hürriyetiyle
bağdaşmamaktadır” diyerek iptal etti. (K: 2019/20, paragraf 33)
AYM iptal etti çok şükür, ama iktidarın
nasıl bir üniversite istediği, çıkardığı bu kanunla resmen görülmüş oldu.
Rektör atamalarındaki öncelikli
tercihlerinden de anlaşılıyor nasıl bir üniversite istediği.
Bilim hayatımız nereye gidiyor; Prof.
Kemal Gözler’in “Akademinin Değersizleşmesi Üzerine” adlı makalesini mutlaka
okumanızı tavsiye ederim.
(http://www.anayasa.gen.tr/degersizlesme.htm)
NEDEN GERİ KALDIK?
Zihinlerimizi dürten en değerli
soru bu olmalıdır:
Neden geri kaldık?
Muhterem Hocamız Aziz Sancar’a, Türk Bilim
Tarihi Kurumu Şeref Üyeliği ödülü verilmesi için düzenlenen törende bilim
tarihçisi Ekmeleddin İhsanoğlu önemli bir konuşma yapmıştı. (21 Mayıs 2016)
İhsanoğlu, Batı dışında modern bilime
yönelen dört ülkenin performansını mukayese ediyordu: Japonya, Rusya, Çin ve
Türkiye.
Japon bilim insanlarının kazandığı Nobel
bilim ödüllerinin sayısı 20’dir. Ruslar 14, Çinliler 8 Nobel bilim ödülü almış.
Bunların bir kısmı kendi bilimsel
kurumlarında, bir kısmı Batı’daki kurumlarda çalışan bilim insanlarıydı.
Türkiye’ye gelince… Sadece Aziz Sancar
Hocamız ve ABD’deki bilim kurumlarında yaptığı bilimsel çalışmalarla...
Aziz Sancar Hocamız, “Piri Reis’in
torununun torunuyum, iftihar ediyorum” diyordu; elbette haklı…
SİYASET ELİNİ ÇEKMELİ
Fakat Piri Reis’in o altın beyinli
kafasını kimler kesmişti? Dış güçler değil, iç siyaset düzeni!
Neden geri kaldık sorusu çeşitli yönlerden
bilimsel araştırmaların konusudur. Fakat Cumhuriyet tarihinde de hemen bütün
“güçlü” dönemlerde üniversitenin başından siyasetin sopayı eksik etmemesi
bilimi frenleyen önemli bir faktördür.
Üniversite “bizden” yapılmak istenmiş,
tasfiyeler yapılmış, susturulmuştur.
Devrimci ya da muhafazakar, siyasi
ideolojilerin bilimden ve hukuktan üstün değerler olduğunu sanmışızdır!
Siyaset artık bilimden, üniversiteden
elini çekmelidir; siyasetin görevi bilime kaynak ayırarak hizmet etmek,
akademik özgürlüklere saygı duymaktır.
Gelişmiş ülke olmanın başka yolu yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.