15 Temmuz keşke bir muhasebe zemini
olabilse. Çünkü asıl ihtiyaç ona. Çünkü yanlış giden bir yığın işin sonunda ipten
dönmüş bir Türkiye söz konusu.
Neler var masaya yatırılması
gereken diye bakıldığında şunlar ele alınabilir diye düşünüyorum:
-Bir kere “Cemaat” diye
yola çıkan bir yapının başkalaşa başkalaşa darbe aktörü haline gelmesi olayı
var.
-Siyasi iktidarın o yapı ile
birlikte hareket ede ede o yapıyı “Paralel yapı” haline getirme ve “canavarlaştırma”
olayı var.
-Güvenlik bürokrasisinin en kritik
anda sağlıklı değerlendirme yapamaması olayı var.
-“Terörle mücadele” konusunda
önce ve başka zeminde yapılan hataların yeniden tekrarlanması ve toplum –
devlet ilişkilerinde kalıcı hasarlara
yol açılması olayı var.
Yukarda saydığım her bir madde, çok
daha karmaşık gelişmeler içeriyor. Daha yakından bakarsak:
-Yurt dışında okul açan, Türkçe öğreten,
Türkçe olimpiyatları yaparak tüm dünyada kültürel bir açılımı gerçekleştiren,
içerde dersane, okul vs. ile neredeyse tüm böyle yapıların kıskandığı eğitim
yatırımları yapan, zeki ama imkanı az çocuklara hayatta tırmanma fırsatı sunan,
“Kimse Yok mu?” gibi yardım kuruluşları ile iyilik hareketi hüviyeti
sergileyen, Müslüman olmayan ülkelerde “Aşure günü” vb. gibi kültürel
sembollerle iletişim çabası içine giren, içerde – dışarda “hoşgörü –
diyalog” söylemleri geliştiren, bağlı insanlara sıkı bir dini hayat telkin eden
vs. vs bir yapı… Kim derdi ki, nerede ise bütün bu hasletlerinden soyunacak,
Yargı’da, Emniyet’te, Bürokrasi’de derin bir yapılanma içine girecek, oralarda
elde ettiği imkanları, az önce saydığımız tüm özellikleri “bir yerlere nüfuz
etmek için kullandığı” intibaı verecek şekilde hoyratça kullanacak,
nerede ise iktidarla içiçe geçecek, ve Cemaat – Camia – Örgüt sürecinde
başkalaşa başkalaşa sonunda kendisine imkan açan siyasi kadrolarla mücedelenin
göbeğine gelecek, sonunda da akıl almaz biçimde iç – dış hangi güçlerle
işbirliği içinde bilinmez….
Darbe aktörü olacak… Ardından Amerika’nın
Avrupa’daki kimi güçlerin koruması altında kendi ülkesi ile mücadeleye
girişecek. Bünyesindeki yüzbinlerce insanı “terörle bağlantılı” insanlar
haline getirecek. Bu konunun tahlili çok daha uzun yapılabilir. Ama şunu
sorarak noktalayalım: Nasıl oldu bütün bunlar, kimin başını iki elinin arasına
alıp muhasebe yapması gerekiyor?
-Belli ki bu yapı, çok uzun zamandır devlet
içinde kadrolaşma arayışında olmuş. Çünkü devlet, belli kadroların tekelinde,
toplumun belli kesimlerini dışlama – denetleme, nefes aldırmama misyonu ile
teçhiz edilmiş. Diyelim Yargı’da bir tek “Farklı oy” önem kazanmış, diyelim
TSK’da, toplumun duyarlılıklarını önemseyen bir subay aranır hale gelmiş,
diyelim siyasette toplumdan oy alıp başkalaşmayan insanlar olmayacak mı,
soruları sorulmuş… Ak Parti 2002’de iktidara geldiğinde “Bürokratik vesayet”
diye bir şeyle karşılaştığında bu yapının elemanları devreye giriyor. Bunlar
“Adama yatırım” yapmışlar. Kurulu düzenle mücadele söz konusu, çünkü kurulu
düzen iktidarın canına okumak istiyor. Hayret verici bir süreç yaşanıyor. Buna
karşılık Yargı ve Emniyet içindeki “Elemanlar” gözü kara biçimde
iktidarın karşıtlarının üzerine gidiyor. Tabii iktidarın bilgisi dahilinde.
Başka türlü olamaz.
Kıran kırana mücadele ortamında hukuk –
mukuk kayboluyor. Sonradan “Safmışız” diye ifade edilen süreçte “Ne
istedilerse veriliyor” ve Yapı, kendisini besleyip büyüteni yiyecek bir “Canavar”a
dönüşüyor. 7 Şubat, 17 -25 Aralık ve 15 Temmuz… Acaba siyasi yapı, “kayıt
dışı” diye nitelenebilecek ilişkilerin böyle sonuçlanacağını düşünmüş
müydü? Kendi saflığı ile bu Yapı’ya “iyilik hareketi” diye bağlananların
“Saflığı” arasında bir ilişki kurmayı aklına getirmiş midir?
-15 Temmuz günü, O. K. İsimli havacı
yüzbaşının getirdiği bilgiyi değerlendiren bir bakıma güvenlik bürokrasisinin
en tepesindeki iki isim, MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı, “darbe
girişimi” değerlendirmesi yapıp, çok erken saatlerde bütün karar
mercilerini harekete geçirse ve tedbir alınsaydı, darbe önlenebilir, 250
kişinin ölmesine mani olunabilir miydi? Bu soru, “ya darbe önlenemeseydi?”
sorusu ile birlikte düşünüldüğünde ne kadar hayati hale gelir, tasavvur
etmek lazım. Örgüt mensuplarının en tepe noktaların burnunun dibine kadar
gelebilmesinin ve darbe günü dahil bundan haberdar olunamamasının nasıl bir
güvenlik zaafı olduğunu ayrıca ele almak gerekiyor.
-Türkiye teröre hedef olan bir ülke.
Terörle mücadele milli güvenlik siyaset belgelerinin en önemli metinleri
durumunda. Şu biliniyor: Bölücü terörle mücadelede yapılan yanlışlar, terör
örgütünün toplumsal zemin kazanmasında önemli rol oynadı. 15 Temmuz’dan bu
yana, “FETÖ – Fethullahcı Terör Örgütü” ile mücadele söz konusu ve
burada da önceki tecrübelerden ders alınmamış görünüyor. 100 binleri aşan
soruşturma, tutuklama, mahkumiyet ve görevden almalarla toplum – devlet
ilişkilerinde on yıllarca tamir edilemeyecek bir problemli alan oluşmuş
bulunuyor. Bu süreçte de Yargı’nın, Emniyet’in, Devlet gücünün hoyratça
kullanımı söz konusu. Türkiye bunu tamir etmek için de yıllarca çaba sarf
edecek. Bundan “muhafazakar iktidar”ın ödediği “Değer bedeli”ni
ise görecek “Bilge gözler” gerekli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.