İnsanlar geleceğini göremiyor. İnsanlar karamsar. Bir ülke için en feci durum bu
Haber kanalları açıyorsun, tartışma
programları gırla... Seç beğen izle diyeceğim ama yüzde seksen sekizinde mevzu
aynı.
* MHP Lideri'nin HDP'nin
kapatılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na yaptığı çağrı. Bu konudaki
ısrarı. Bunun siyasi sonuçları.
* CHP'deki tesettürlü parti meclisi
üyesi vitrin mankeni midir, değil midir? Cumhurbaşkanı neden vitrin manken
etiketi yapıştırdı?
* Cumhurbaşkanı, CHP İstanbul İl
Başkanı'na "DHKP-C militanı" diyerek neyi amaçladı? Canan
Kaftancıoğlu gerçekten militan mı?
* CHP Genel Başkanı'nın "sözde
cumhurbaşkanı" demesi, devleti de yok saymak anlamına gelir mi gelmez mi?
Milli iradeye saygısızlık mı?
* Boğaziçi Üniversitesi'ndeki
protestolar Gezi eylemi gibi hükümeti devirmeye yönelik ayaklanma mı değil mi?
Yoksa ikisi de meşru, Anayasal protesto, itiraz etme hakkı mı?
Listeyi uzatmam mümkün. Tartışma
programlarından bunlar konuşuluyor, bunlar tartışılıyor.
Yanlış anlaşılmasın. Önemsiz konular
demiyorum, her başlık kendi içinde bir yığın alt başlık taşıyor.
Bu tartışmalar Türkiye'nin şekillenmesi
açısından önemli. Siyasetçilerin, planları, taktikleri hamleleri yeni yapıyı
oluşturacak.
Kısaca, demokratik bir ülke mi
olacağız, otokratik bir ülke mi?
Konuşmaya değer konular ama öyle
bir süreçteyiz ki, sokağın bu meselelere kulak kabartacak hâli yok.
Onların derdi başka. Maalesef
konuşulmuyor, konu bile edilmiyor.
Nedir o?
Gelecek kaygısı. İnsanlar geleceğini
göremiyor. İnsanlar karamsar. Bir ülke için en feci durum bu.
Esnaf borç içinde, borç gırtlağı
sarmış, yarının göremiyor.
Ailesini nasıl geçindireceğine dair en
küçük bir fikri yok.
Çünkü güvencesi yok.
Çalışanlar da aynı durumda.
İşi olan dahil, kısa çalışma döneminden
yararlanan, zorunlu izne çıkartılanların yarına ilişkin güvenceleri var mı?
Yok, yarın ne olacakları belli değil.
Yarınları belli olmadıkları için hayalleri
de yok.
İşsizlere gelelim.
İşsizlik tavan yaptı. Siz bakmayın
TÜİK'in 12.7'lik yüzde vermesine. Gerçek işsizlik yüzde 30'lara vurdu. TÜİK'e
göre, işsiz sayısı 691 bin azılmış, çalışan sayısı da yüzde 896 azalmış.
Nasıl oluyor?
Olmuyor tabii! İnsanlar ölmedi, buharlaşmadı
veya piyangodan parayı bulup çalışmadan vazgeçmediğine göre ortada rakam oyunu
var demektir.
Kabul edelim yara derin yara kangren
olmuş. Özellikle gençler "ne verirsen ver çalışırım abi' durumuna
geçmiş. Yeter ki eline üç beş kuruş geçsin. Yeter ki karnını doyursun.
Gelecek düşü yok ama kaygısı çok.
Üniversite öğrencilerinin kahir
ekseriyeti ruhsal travma geçiriyor. Çünkü biliyor ki, diplomayı aldığı gün
işsiz. Daha da kötüsü bu geçici bir durum değil, uzun yıllar sürecek işsizliğe
mahkûm olduğunu görüyor.
Ekonomik krizin üzerine virüs salgını da
gelince toplum sarsıldı, gerildi. Zorunlu olan sokağa çıkma yasakları
gerginliği daha da arttırdı. Adamın cebinde para pul yok, iki oda bir göz evde
tıkış tıkış vakit öldürüyor.
Ev adama hapishane gibi geliyor.
Geriliyor, pazartesi sabahı kendini sokağa
atıyor ama gidecek yer yok. Ne oturacak kahve var, ne dertleşerek arkadaş.
Aşı çuvallaması da Korona salgını
ile kolay kolay baş edemeyeceğimizi gösterdi. Araç var, doktor var, aşı
yapılacak odalar hazır ama aşı yok. Olup olmayacağı da belli değil.
Gelecek kaygısı travmasına hasta olur
muyum, olursam ölür müyüm, ölürsem aileme kim bakar, çoluk çocuğuma ne olur
kaygısını da ekleyin.
Durum vahim.
Virüs salgını kontrol altına alınsa bile
yıllarca sürecek travmadan, psikolojik etkilerinden söz ediyorum.
Toplumda şiddete başvuru artıyor,
trafikteki atışmalar bile kavgaya dönüşüyor, mahalle kavgaları silahlı
çatışmalarla sonuçlanıyor, aile içi şiddet yaygınlaşıyor.
Sebep?
Sebep belli… Toplumun önemli kesimi
ruhsal travma geçiriyor.
Ülkenin gün itibariyle bir numaralı
meselesi bu. Siyaset kurumunun ettiği kavga değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.