Tam 13 yıl, 13 gün evveldi; sosyolog Nur Vergin sözlü saldırılarla linç ediliyordu, satılmış, yalaka, CIA ajanı falan…
Ben de Nur Vergin’e yönelen bu şiddet dilini
eleştirerek şöyle yazmıştım:
“Sağcılık, solculuk fark etmez… Bütün totaliter
ideolojilerde karşı fikirlere ‘yanlış’ diye değil, ‘yok edilmesi gereken
fesatlar’ olarak bakılır. Hitler’i, Lenin’i, Stalin’i okuyun! Dilleri müthiş
öfkeli ve saldırgandır!
Farklı fikirleri eleştirmezler, ‘hain, dönek, ajan,
Yahudi uşağı’ diye suçlayıp imha edilesi düşmanlar olarak gösterirler.
Bizdeki ve dünyadaki totaliterlerin üslup ayniyetine
çeşitli yazılarımda defalarca dikkat çekmiştim. Prof. Nur Vergin’e karşı
yürütülen hakaret kampanyası yeni bir örnek oluşturdu.” (Milliyet, 7 Ocak 2008)
Ve, Güç el değiştirdi, bizdeki öfke ve şiddet dili de
ağız değiştirdi.
ÖTEKİNİ SUSTURMAK
Nur Vergin Vatan gazetesinde 3 gün devam mülakatında,
AK Parti iktidarındaki alt yapı yatırımlarının bu süreci hızlandırdığı
gerçeğini anlatmıştı.
Vay sen misin bunu diyen! Üstelik başı açık modern
kadın sosyolog!
Nur Vergin derin üzüntüyle yakınıyordu: “Ne para pul, mevki
düşkünlüğüm, ne AKP yalakalığım, ne CIA ajanlığım, ne de cahilliğim kaldı.
‘Hedefteki kadın ‘ oluverdim...”
Yazımda bu linç kampanyasına itiraz ediyordum.
Aynı yazımda Binnaz Toprak’ın sözlerini almıştım:
“Türkiye’de aydınların büyük çoğunluğu, hangi kampta
olursa olsunlar, düşünce özgürlüğünü sadece kendileri gibi düşünen insanlar
açısından önemsemekte, karşıt görüştekileri ithamlarla, hakaretlerle ya da kaale
almayıp küçümseyerek susturmaya daha yatkın görünmektedir.”
Ve kim gücü eline geçirse onun hakaret dili, onun
düşmanlaştırma dili hakim oluyor.
Nur Vergin’in şah-eseri olan “Siyasetin
Sosyolojisi: Kavramlar, Tanımlar, Yaklaşımlar” adlı akademik kitabını
okudunuz mu? Vergin’in kitabında anlattığı “yeniden kabileleşme”nin dışa
vurumudur bu şiddet dili, bu kamplaşma, bu ötekileştirme. (s. 320 vd)
BİRLİKTE YAŞAMAK
Nur Vergin toplumun hasım siyasi kabilelere
ayrılmasının yol açabileceği vahim sonuçlara dikkat çeker:
“Kimlik politikaları tehlikelidir çünkü bu politikalar
demos yani halk üzerine kurulu çoğul modern toplum yerine, etnisite ve kabile
üzerine temellenmektedir... Yeniden kabileleşme eğilimlerine neden
olmaktadır... Mikro milliyetçilik, gerici, faşizan ve kimi zaman kanlı
politikaların odağını oluşturuyor...” (s. 322-323)
Çoğul modern toplum yerine, etnisite, ideoloji ve
siyaset kabilelerinin oluşması!
Oy getirebilir ama bir millete yapılabilecek en büyük
kötülük değil midir?
Şiddet ve öfke dili fay hatlarımızı keskinleştirerek,
partileri siyasi kabilelere dönüştürerek beşeri enerjimizi israf ediyor, kabaca
onar yıllık devrevî krizlerden kurtulamıyoruz.
Her devirde Uzak Doğu performansının gerisinde
kalmadık mı?
Hiçbir kesim “öteki”ni yok edemez. Hukukun
güvencesinde özgür ve adil bir anayasa nizamında birlikte yaşamak ve beşeri
enerjimizi ekonomiye, bilime, kültüre, sanata yöneltmek hem aklın, hem
vatanseverliğin gereğidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.