Başka delile lüzum yok, yaşadığımız atmosfer ve teneffüs ettiğimiz hava nasıl bir ülke olduğumuzun en tartışmasız göstergesidir. Başka göstergeler de vardır… Mesela, kötü bir ekonomi, hukuk, basın özgürlüğü, eğitim, üniversiteler, kültür, sanat, şeffaflık karnesi gibi. Hepsinde baş aşağı gidişimiz de çok önemli ve kaygı uyandırıcı şeyler anlatır ama en nihayet bütün anlatıların anlattığı, iyi şeyler hissedip hissedememektir. Elbette o karneler iyi olsa başka bir his olacaktı. Ve elbette bükün üniteler birden alarm zili çaldığı için herkesin damağında aynı ekşi tat beliriyor.
Kutuplaşmanın, öfkenin, şiddetin, empati
eksikliğinin ve şiddetin hükümferma olduğu bir zemine mahkum olmuş,
bekleşiyoruz.
Kötülük, insanların şaşırma ve hayret etme
duygularının yok edecek kadar, inanılmaz bir hızla yol alırken tek direnç
noktası olan “Artık, bundan daha beteri olmaz” duygusu da iflas ediyor.
Çünkü, siyasetin nefretten, yaftalamaktan, ötekileştirmekten başka kelime
bilmez lisanı her gün biraz daha pervasızlaşıyor. Daha beteri de oluyor, daha
cüretkarı da… Siyasetçilerin ve gazetecilerin sıra dayağından geçirilmesi
beterdir, iktidarın bu tablo karşısında suskun ve çaresiz kalakalması beterin
beteridir.
Düne mahkum olmak beterdir, düne
bile arar hale gelmek beterin beteridir.
Önceki yazımda Selçuk Özdağ, Orhan
Uğuroğlu ve Afşin Hatipoğlu’na geçmiş olsun demiş ve faillerle,
azmettiricilerin bir ön önce yargı önüne çıkarılması çağrısı yapmıştım. Daha
yazının mürekkebi kurumadan bu gazetenin yazarları arkadaşlarımız da hedefe
oturtuldu. Saldırıların üzerindeki esrar perdesi kalkmadan -ki hala kalkmış
değil- Karar Gazetesi’nin yazarları, Taha Akyol, Elif Çakır ve Yıldıray Oğur için
“geçmiş olsun” turları başladı. Beter de beterin beteri de aman vermeden
yol alıyor. Alıyor ve memleketin her zerresine hükmeden iktidarın sesi
çıkmıyor. O muazzam, yıkılmaz, tartışılmaz, yan bakılmaz yönetici kudret
gitmiş; hepsinin yüzüne “İnşallah daha beteri olmaz” temennisi siniyor.
Şiddetin ve öfkenin dili; iktidarı da düne
kadar o dille muamele ettiği kitlelerle aynı çaresizlikte eşitliyor. Öyle
olmasa, bu manzaralar yaşanmaz, bu ayıplar sahnelenemezdi. Nasıl bir idare,
nasıl bir devlet yapısı ve nasıl bir hukuk sistemine duçar olduğumuzu varın
oradan hesaplayın. Huzur ve güven, artık anlamsız ve bilhassa da sahipsiz
kavramlar haline gelmiştir.
Siyasete ve medyaya şiddet uygulanabiliyor
olması sözün bittiği yerin ötesidir…
Nefret lisanının siyaset merkezine
oturduğu sistem demokrasinin uzağındadır…
Suçun, suçlunun övüldüğü, himaye gördüğü
hal, hal değildir…
Bütün bunların toplamı da hukuk devleti ve
adalet düzeni değildir…
Taha Akyol, Elif Çakır, Yıldıray Oğur ve
bu gazete tabii ki susturulamaz, inandıklarından ve bildiklerinden geri
döndürülemez. Kaygı ve endişe ülke adınadır, ülkenin selameti içindir.
Türkiye’nin, içinde fikir özgürlüğü, hukuk ve adalet geçen sahalarda her geçen
gün bir adım daha geri döndürülmesi hüzün vericidir.
Ülkenin içinde bulunduğu halden ve daha
beterine şaşıramaz olduğu bu atmosferden çıkmaktan daha mühim bir meselesi
yoktur. Bunun için fazla vakit de yoktur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.