Türkiye, siyasal şiddetin acılarını çok daha yakın bir zamanda bir iç savaşla yaşamış bir ülke.
1970’lerde
5000 ülkücü ve devrimci genç siyasi nedenlerle öldürüldü.
Onlarca siyasetçi,
gazeteci, aydın suikastların kurbanı oldu. Bu siyasi suikastlar 80’ler, 90’lar
hatta 2000’lerde sürdü.
Bir kaç gün sonra
siyasi cinayetlerin en sonuncularından biri olan Hrant Dink cinayetinin 14.
yıldönümü olacak.
Rahip Santora
cinayeti, Hrant Dink cinayeti ve Malatya’da Zirve kitapevinde üç misyonerin
boğazları kesilerek öldürülmesi olaylarında örgütsel bağlantı olsun, olmasın,
katiller o yıllarda yaratılan siyasi iklimle radikalleşmiş profillerdi.
2015’de iki DHKP-C
militanının savcı Selim Kiraz’ı öldürmesinden sonra pek çok tanınan ismin
cinayeti meşrulaştıran paylaşımları hala hafızalarda.
Türkiye,
siyasi amaçlarla şiddet kullanılmasının kolayca meşrulaştırıldığı, şiddete
kategorik olarak mesafe koymanın zor olduğu bir ülke.
Siyasette şiddet
ne solda ne de sağda tümden reddedilmiş değil.
Aynı zamanda
şiddet ve terör bağlantısı siyaseten de kullanışlı.
Bundan beş yıl
öncesine kadar muhalefet iktidarı IŞİD’çilikle suçluyordu.
Son zamanlarda
iktidarın elindeki en işlevsel silah muhalefeti PKK, FETÖ ile birlikte
göstermek ve bunu soruşturmalara çevirmek.
İktidar
özellikle HDP’nin de muhalefet cephesinde olması yüzünden bütün muhaliflerini
terör örgütleriyle mesafesizlikle suçluyor.
1991’den
beri siyasette ve Meclis’te var olan bir geleneği temsil eden HDP, sanki ilk
defa karşılaşılmış ve daha önce hiç muhatap olunmamış gibi suçlanıyor, haklı
olarak terörle, şiddetle arasına mesafe koyması isteniyor. Hatta bu yüzden 10’uncu
kez kapatılması gündemde.
Ama dün
Ankara’da yaşananlar şiddetle arasına mesafe koyması gereken tek siyasi aktörün
HDP olmadığını gösterdi.
Olayın
kronolojisi şöyle:
12 Ocak’ta
Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ, Twitter hesabından MHP
Lideri Devlet Bahçeli’nin 17/25 Aralık’taki tutumunu hatırlatan tweetler
attı.
13 Ocak
günü onun bu eleştirilerini ziyaret ettiği Yeniçağ Gazetesi’nin Ankara
Temsilcisi Orhan Uğuroğlu köşesine taşıdı.
Bunun
üzerine 13 Ocak günü MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, Twitter
hesabından seri tweetler atarak Özdağ için “dönek, hain, oportünist,
revizyonist, bukalemun, satılmış, satıcı” gibi sıfatlar kullandı.
Buraya
kadarki kısmı sert bir siyasi tartışma olarak kalabilirdi.
Ama öyle
olmadı.
Dün öğlen önce
Ankara’daki evinden Cuma namazı için çıkan Selçuk Özdağ, arabasına binerken
sopalı ve silahlı bir grubun saldırına uğradı, başına 15 dikiş atıldı, kolu
kırıldı, ameliyat oldu.
Ardından yine
sopalı bir grup bu kez yine Ankara’da gazeteci Orhan Uğuroğlu’na yine arabasına
binerken saldırıp yaraladı.
Bir gün
önce de yine MHP’ye yönelik eleştiriler dile getiren eski Ülkü Ocakları Başkanı
ve KRT programcısı avukat Afşin Hatipoğlu İstanbul’da bir grubun saldırısına
uğramıştı.
Daha önce de
benzer eleştiriler yüzünden İYİ Parti’den isimler, bazı milliyetçi gazeteciler
sokak ortasında dövülmüş, hatta bazılarının dövülmesine bazı MHP’li
siyasetçiler açıkça destek vermişti.
Saldırıları, uzun
süren bir sessizliğin ardından önce Adalet Bakanı Abdülhamit Gül ve AK Parti
TBMM Grup Başkanı Naci Bostancı kınadı ve faillerin yakalanacağını
söyledi.
Ardından
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, AK Parti TBMM Grup başken vekili Bülent
Turan, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun kınama mesajları
yayınladılar.
Bu yazı yazılırken
henüz Cumhurbaşkanı Erdoğan, İçişleri Bakanı Soylu, MHP Lideri Bahçeli ve diğer
MHP’li yetkililerden bir açıklama ya da kınama gelmemişti.
24 saat
içinde bir partiye yönelik siyasi eleştiriler yüzünden bir avukat İstanbul’da,
bir partinin genel başkan yardımcısı ve 70 yaşında deneyimli bir gazeteci de
öğlen vakti Ankara’da saldırıya uğradı.
Bütün bunların
tesadüf olduğunu, bunun organize bir saldırı olmadığını herhalde kimse iddia
etmeyecek.
Ankara
Emniyeti, faillerin üçünü yakaladı, birinin arandığını açıkladı. Ama
soruşturmanın talimatı verenlere ve azmettiricilere uzanıp uzanmayacağı belirsiz.
Umarız, Ankara’da
AK Parti ve iktidar çevrelerinden gelen eleştiri ve kınamalar bunun üzerine
gidilmesine yeter.
Bu siyasi şiddetin
üzerine gidilmesi tekrarlanmaması için hayatidir.
Eğer buradan yine
cezasızlık çıkarsa söze karşı şiddet sürer, bir süre sonra söz biter.
Söze karşı
organize şiddet ciddi bir radikalleşme ve sertleşme işaretidir.
Dünyada siyasi
alana organize şiddet çetelerinin, milislerin sokulmasının sonuçlarına dair çok
sayıda örnek var. Burada onları tekrarlamaya gerek yok. İsteyenler Google’a
yazıp okuyabilir.
Türkiye’de belli
bir yaşın üstündeki herkes bunun acı sonuçlarını Google’a bakmadan da
hatırlayacaktır.
Başta iktidar
ortakları olmak üzere bütün partiler siyasete şiddetin gölgesinin düşmesine
karşı net tavır göstermeli, herkes şiddetle arasına net mesafe koymalı...
Şiddetin başladığı
yerde söz de, siyaset de biter, demokrasi karanlığa mahkum olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.