Bakın arkadaşlar, o söz doğru, çok doğru.
Hani şu ara sıra ezberden okuduğunuz söz
var ya, o söz doğru:
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa
bir koyunu
Gelir de adl-i ilahi Ömer’den sorar
onu.”
Görmeniz gereken yerde iseniz ve
görmüyorsanız… Kurtlar kuzulara değil, hatta insancıklara saldırıyorsa, görme
kabiliyetinizi yitirmişseniz, görenleri ve uyaranları suçlamaya başlamışsanız,
bir gün hesabını verirsiniz.
Bakın arkadaşlar, bir ilahi adalet terazisi
var, kurulacak. Zulümlerin, haksızlıkların, sizin iktidarınıza dayanarak
işlenen, sizin “sayenizde – gölgenizde” yapılanların hesabı sadece
yapanlardan değil, göz yumanlardan da sorulacak.
Bakın arkadaşlar, hayat defterinize
yazılıyor bunlar.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, Mustafa
Yeneroğlu… şu ya da bu, insanlık gösterip uyarıyor, ortaya koyuyor kurt – kuzu
hikayelerini, çığlıkları taşımaya çalışıyor zat-ı devletlerine, iş
Gergerlioğlu’nu, Yeneroğlu’nu fezlekelerle susturmak, üzerlerine soruşturma ordularını
göndermek değil, iş güvenlik güçlerini ve yargı mekanizmasını kuzuların sesinin
duyulmaması için seferber etmek değil… İş propaganda ordularını “Bir şey
yok, her şey güllük gülistanlık, aslında zulüm var diyenler çığırtkanlık
yapıyor” gibi kampanyalarla susturmak değil…
“Ben çıplak aramaya tabi tutuldum” diye bir kadın
çığlık atıyorsa, onu duyacaksın. “Haksız bir şekilde terörist olarak
suçlandım” diye seslenen birisi varsa duyacaksın. İçerde bir gün bile
haksız yere tuttuğun insanı – kadını – erkeği – çocuğu göreceksin.
İktidarda değil de muhalefette olsaydınız
göreceğiniz şeyleri görmez hale gelmiş olabilirsiniz, bir bakın kendinize.
Savunma psikolojisine girmiş
olabilirsiniz.
Sizi destekleyenlerin hala desteğini
sürdürüyor olmasına aldanmayın. Onlar da “Bunlar iktidardan giderse…”
psikolojisine girmiş olabilirler, “Görüp aldırmama”nın herhangi
bir sorumluluk getirmeyeceği zehabına kapılmış olabilirler, sayenizde elde
ettikleri kimi çıkarları kaybedeceklerini düşünmüş olabilirler, sadece tarafgirlik
saplantısının tuzağına düşmüş olabilirler, onlar “Her koyun kendi
bacağından asılır, yapan çeker, ben neden sorumlu tutulacağım” gibi bir
düşünce ile hareket ediyor olabilirler, onlar Allah’ın “Sizden sadece
zulmedenlere dokunmayacak olan fitneden sakının” şeklindeki uyarısının
kendilerine hiçbir şey söylemediğini zannedecek bir büyülenme içine girmiş
olabilirler…
Bakın arkadaşlar, amel defteri tek tek
yazılır insanların… Tek tek ölür insan, tek tek mizana çıkar…
Duyarsızlaşmayın arkadaşlar. Savunma
psikolojisi duyarsızlaştırabilir insanı. Size dokunmayan yılanın bin yıl
yaşaması psikolojisine girebilirsiniz. Size, bir yakınınıza yapılsa kıyamet
koparacağınız bir iş, uzağınızda ise, size ulaşmakta zorlanıyor ise, sizin
siyaseten dışladığınız bir ses ise, sizin düşman safına ittiğiniz birisinin
çığlığı ise yüreğinizi kapatırsınız. İşte o zaman felaket başlamış demektir.
Bakın arkadaşlar, cezaevlerine doldurdunuz
insanları. 8 kişilik yerde 20 kişi yatıyor. Kadın – erkek demediniz, kundakta
bebeği var demediniz, alınlarına terörist damgası vurup vurup doldurdunuz
insanları. KHK tırpanı ile doğradınız binlerce kişiyi. Sonra telafi etme
düşüncesi ile OHAL Komisyonu diye bir şey ürettiniz. O komisyon bile binlerce
kişinin haksız yere mağdur edildiğini tespit etti, ama şimdi haksız yere
işinden atılan, terörist diye yargısız infaza tabi tutulan insanlar bile
görevlerine dönemiyor.
Kim görecek bunları?
Görülmez mi sanıyorsunuz?
Ömer’i sorguya çekecek Adl-i ilahi
izne mi çıkacak bugünün kudretlilerini yargılama söz konusu olduğunda? Yoksa
Kiramen katibîn melekleri izne mi çıktı bugünün haksızlıklarını yazmak söz
konusu olduğunda?
Duyarsızlık arkadaşlar…
Bu, yakar insanı.
Bakın pazar yerlerinde akşam vakitleri
atılan meyve sebzeleri toplayan insan görüntüleri var. Bakın evinde
işsizlikten, sofraya kuru ekmek koyamamaktan kıvrananlar var, babalar, anneler,
genç evlatlar var.
Çıkıp çıkıp ekonominin yüzde bilmem kaç
büyüdüğünü söylemek iş değil. Bu beyanatlara duyduğunuz siyasi ihtiyaç sadece
duyarsızlığınızı resmeder. Duyarsızlığı besler, bir süre sonra kendiniz
inanmaya başlarsınız. Oturduğunuz sofralar unutturur, etrafınızdaki insanlar
unutturur. Fukara sofralarını bildiğiniz günleri hatırlayın. Kürsülerden gürül
gürül “Hani nerdeymiş aç – açıkta insan?” diye sormak iş değil.
Kapısını çalıp, “siftah ettin mi bugün arkadaş?” diye sorun
bakalım esnafa, “Kaç gündür işsizsin, nasıl geçiniyorsun?” diye
sorun bakalım gençlere. TÜİK’e “İşsizlik azaldı” diye açıklama
yaptırmak sadece sessiz çığlıkları perdeliyor, duyarsızlığı katmerliyor, inanın
buna.
O söz, tepede olanların “Duyarsızlık”
girdabında dönüp durabileceği ihtimalini dikkate alanların kendi kendilerine
yaptıkları uyarıdır. O sözü söyleyen zat, saçına sakalına aklar düşünceye kadar
kendisini “Ey Ömer, unutma ölüm var” diye uyaracak bir kişiyi
görevlendiren zattır.
Ne diyeyim, keşke herkesi zaman zaman,
özellikle iktidar koltuğunun çok sıcak olduğunun hissedildiği zaman, duyarlılık
testinden geçirecek bir sistem olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.