İktidar aldığı kararlara, çıkardığı
kanunlara içeride ve dışarıda saygı duyulmasını isterken ‘Türkiye bir hukuk
devletidir’ diyor.
Diplomatik sorunlarda da sık sık böyle
denilmesi, hukuk ve adalet sorunlarının sadece hak ve hürriyetlerimiz için
değil, ülkemizin itibarı için de ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Hele de ülkemize yatırım gelmesi, tamamen
hukukun üstünlüğüne bağlıdır.
Uzun yılların, hatta asırların sorunu ama
CB hükümet sistemiyle daha da ağırlaştı.
CB HÜKÜMET SİSTEMİ
Fransa’yı yarı başkanlık sistemine geçiren
anayasa geniş katılımla hazırlanmış, bu sayede Eylül 1958 referandumunda yüzde
79.25 oyla kabul edilmişti.
İyi de işliyor.
Bizde ise Binali Yıldırım’ın dediği
gibi “kahir ekseriyet” tarafından kabul edilebilir bir metin hazırlamak lazımdı
ama öyle yapılmadı, iki liderin uzlaşması yeterli sayıldı.
Uluslararası raporlara geçmiş
eşitsiz şartlarda bile referandumda ancak yüzde 51.41 oyla, marjinal bir farkla
kabul edildi.
Tek elde yetki yoğunlaşması
yüzünden, sistemde Ömer Çelik’in deyişiyle iki yılda “kireçlenmeler” başladı.
En sorunlu tarafı, kuvvetler
ayrılığı ve yargı bağımsızlığı mekanizmalarının zayıflatılmasıdır.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Prof.
Zühtü Arslan’ın, yeni üye Basri Bağcı’nın göreve başlaması vesilesiyle geçen
Salı günü yaptığı konuşma bu bakımdan çok aydınlatıcı ve uyarıcı vasıftadır.
‘ÖTEKİ’NİN HAKLARI
Prof. Zühtü Arslan’ın şu sözlerinin altını
çizelim:
“Bizim gibi olmayan, bizim gibi
düşünmeyen ve bizim gibi yaşamayanların da haklarının olduğunu kabul etmemiz
gerekir. Başka bir ifadeyle, haklar düşüncesi ‘öteki’ni de hakların öznesi
olarak tanımayı gerektirmektedir.”
Elbette “biz”i destekleyen her renkten,
her dinden, her hayat tarzından insana saygılıyız. Fakat ölçü bu değil.
Asıl kıstas “muhalif”imize, “biz”i
eleştirenlere ne ölçüde saygılı olduğumuzdur. AYM eski Başkanı Sayın Haşim
Kılıç’ın dediği gibi:
“Yargının tarafsızlık ve bağımsızlığının
test edildiği yer kuşkusuz siyasi davalardır.” (Karar, 11 Kasım 2019)
Bu tür davalara baktığımızda;
yaygın tutuklamalar, laf dinlemeyen yargıçların HSK tarafından başka yerlere
atanması, hatta AİMH ve AYM kararlarına uyulmaması gibi ağır “adil yargılanma
hakkı ihlalleri” görüyoruz.
ÂDİL YARGILANMA HAKKI
Prof. Arslan AYM ve AİHM
kararlarının uygulanmamasını eleştirerek şöyle diyor:
“Adaletin gözü bağlıdır, tarafların
kim olduğuna bakmaksızın onlara eşit muamelede bulunur. Kuşkusuz hâkimin veya
mahkemenin tarafsızlığı, her şeyden önce bağımsız olmayı gerektirmektedir.”
Ve, Anayasanın 138 maddesini
okuyor:
“Hiçbir organ, makam, merci veya
kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat
veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz”.
Hemen belirteyim, iktidar Haziran 2014’te
Ceza Kanunu’nun 277. maddesini değiştirerek mesela Sulh Ceza hakimlerine “emir
ve talimat” vermeyi suç olmaktan çıkardı!
Sulh Ceza hakimine “falancayı tutukla”
diye emir vermek, suç değildir!
Hâlâ normalleşmedi, hâlâ böyledir,
gösterişli törenlerle ilan edilen yargı paketlerinde bir düzeltme niyeti de
görülmüyor.
GÜÇ DEĞİL HUKUK
Netice, insan hakları ihlallerinin rekor
kırmasıdır:
“Bireysel başvuruyu başarıyla uygulayan
hiçbir ülkede bizde olduğu kadar başvuru yapılmamaktadır. Mahkememize sadece
2019 yılında 43 bin civarında başvuru yapılmıştır. Bununla birlikte geçen yıl
40 bin kadar başvuru sonuçlandırılmıştır.”
Nüfusu bizden kalabalık ülkelerde bile
bizdeki ki kadar bireysel başvuru olmuyor!
Ve yine Prof. Arslan’a göre, bireysel
başvuruların “yarıdan fazlası” adil yargılanma hakkının ihlali konusundadır!
Arslan’ın dediği gibi “bu da adil
yargılanmayla ilgili önemli bir mesele olduğunu ve bu meselenin çözülmesi
gerektiğini bize söylüyor.”
Saygın ceza hukukçularımızdan Sayın Prof.
İzzet Özgenç de şöyle söylüyor:
“Ülkemizde, hukukun dışına çıkılma yönünde
hızlı bir süreç yaşanmaktadır...” (19 Nisan 2020)
Böyle değerli birçok hukukçunun aynı
nitelikte çok sayıda açıklama ve uyarıları var.
Türkiye elbette hukuksuz bir devlet değil
ama hukuk devleti ölçülerinde ağır sorunları var.
Siyaset görmelidir ki, sorunlar “daha çok
güç”le değil, daha çok hukukla, evrensel düzeyde özgürlüklerle ve yargı
bağımsızlığıyla çözülebilir.
Gelişmiş ve itibarlı bir ülke olmanın
başka yolu yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.