‘Politik Teoloji Yazıları’ kitabının
yazarı İlhami Güler “Mutedil tarihselciliğin genel mottosunu "Sabit Din
Dinamik Şeriat" olarak ifade etmek mümkündür” diyor.
Historical Critic Approach= Tarihsel
Kritik Yaklaşım” Yapısalcılık,
Post-Yapısalcılık, Fenomenoloji gibi, on dokuzuncu ve yirminci yüzyılda Batı’da
gelişen sosyal bilimlerde ve felsefede bir araştırma (metodoloji) yöntemidir.
Türkiye’de bazı cahillerin sandığı gibi, “Kur’an’ı tarihe gömen” yeni bir
“mezhep” filan değildir. Esprisi/özü, sosyal-kültürel ve simgesel
olguları-olayları anlamaya çalışırken, oluştukları tarihsel-toplumsal koşulları
dikkate almayı; zira o koşulların, araştırılan olguların ortaya çıkmasını ve
şöyle veya böyle olmasını, tarzını, formunu etkiledikleri kabulüne dayanır.
Daha ziyade Marx, Hegel, Herder, Humbolt, Heidegger, Hölderlin, Nietzsche… gibi
Alman filozofların benimsediği bir yaklaşımdır. Kendi içinde bu yaklaşımı genel
olarak radikal tarihselciler (Marx-Hegel) ile mutedil tarihselciler olmak üzere
ikiye ayırmak mümkündür. Radikal olanlar, olgu ve bilgi olarak insanlığın
ortaya koyduğu her şeyin tarihsel-dönemsel-geçici/bir kereliğine olduğunu ileri
sürerken; mutedil olanlar, olay ve olgularda, bilgilerde tarihsel bir yanın
olduğu kadar; evrensel/değişmez, tekrar eden, kesin, metanetli bir yanın
olduğunu da kabul eder. Bu yaklaşım, dini-ahlaki-hukuki-politik değerlere
bakışta da böyledir. Batı’da sosyal bilimciler ve Filozoflar, bu yöntemi kutsal
kitapların (Tevrat ve İncil) oluşumuna ve içeriğine de uygulamışlar ve onların
mevsukiyeti ve ahlaki değerlerinin geçerliliği hususunda ortaya çeşitli
görüşler koymuşlardır. Bu konu ile ilgili literatür hayli zengindir. Şarkiyat
çalışmalarında birçok müsteşrik, aynı yöntemi Kur’an’a da uygulamışlar ve
çeşitli görüşler geliştirmişlerdir. Genellikle Hz. Muhammed’i vahiy alan bir
“peygamber” olarak değil; kendi görüşlerini ifade eden biri olarak
görmüşlerdir.
***
Pakistanlı İlahiyatçı Fazlurrahman,
mutedil tarihselciliği Kur’an’a uygulamış bir Müslümandır. Fazlurrahman, bu
yöntemi İtalyan hukuk felsefecisi Emilo Betti’den esinlenerek geliştirdiğini
söyler. Varmış olduğu sonuçları da yazmış olduğu makale ve kitaplarda ortaya
koymuştur. “Ana Konularıyla Kur’an” adlı kitabı, onun Kur’an hakkındaki
görüşlerini detaylı bir şekilde sergiler.
Vardığı sonuç özetle şudur: Kur’an, Allah’ın Hz. Muhammed’in kalbine
ilkâ ettiği vahiydir. Bu vahyin muhtevası, yedinci yüz yılın Arap yarımadasının
toplumsal, sosyolojik, antropolojik ve ahlaki ufku ile Allah’ın ezeli ilminin
bir kaynaşmasıdır. Tarihin -ahlaki bağlamda ve özgürce- ileri doğru Araplar
aracılığı ile itilmesidir. Ondaki ahlaki değerlerin bir kısmı iman-ibadet ve
ahlak alanlarında -Kıssalarda anlatıldığı gibi- din olarak evrensel; bir kısmı
da Arapların hazırbulunuşluğu bağlamında tarihseldir. Bu değerler
ahlak-hukuk-siyaset ve iktisat alanlarında bulunurlar; bunlar ahlaki,
sosyolojik, psikolojik açıklamalar ve izahlar ile gerekçelendirilir, kabul
edilir ve ret edilir. Dogmatik olarak değil. Çünkü Allah, gerekçeli olarak
konuşmuştur.
***
İslam Dünyasında Fransız mühtedi Müslüman
filozof Roger Garaudy (“İslam ve İnsanlığın Geleceği”- “İslam’ın Vadettikleri”,
“Yaşayanlara Çağrı”), Muhammed İkbal (“Dini Düşüncenin Yeniden Teşekkülü”), A.
İ. Begoviç (“Doğu ve Batı Arasında İslam”) ve Faslı düşünür Abdurrahman Taha
(“Ruhu’d-Din”, Ruhu’l-Hadese”), Fazlurrahman ile benzer görüşleri
savunmuşlardır: İslam, metafizik, ahlak, siyasi-iktisadi ve hukuki olarak
Modernitenin-Sekülerizmin (Kapitalizm) alternatifi bir Dünya Görüşü-Paradigma
ve Kültürdür.
Örneğin, Abdurrahman Taha; Hasan Hanefi,
M. Arkoun, M. Abid el-Cabiri, N. H. Ebu Zeyd ve T. Tezyini… gibi Arap
modernistleri “mukallit”ler olarak niteler ve eleştirir. Abdurrahman,
Fazlurrahman ile ilgili bir yorum yapmamıştır. Yorumları, Fazlurrahman ile
ciddi düzeyde örtüşmektedir. Sadece Akıl/Epistemoloji bahsinde Rahman,
bütünlükçü (duyu-düşünce-duygu-sezgi) iken; Taha, biraz sezgici (Aklu’l-müeyyet)
kalmaktadır. Rüşt, eleştiri ve kapsayıcılık gibi “Modern”liğin evrensel
kriterlerini/raconunu koyup, İslam’ın “modern” bir yorumunu yapan Abdurrahman,
bahsi geçen isimlerin Kur’an’ı aşırı İnsanileştirerek, onun kutsiyetini; aşırı
aklileştirerek gaybiliğini; radikal bir şekilde tarihselleştirerek de ahlakını
ve ahkâmını büyük ölçüde yok ettiklerini veya zayıflattıklarını ifade eder (
Taha Abdurrahman. Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında. Çev: A. Keskinsoy. İst. 2020. S.
75 vd.) Kendi İslami Modernlik projesinin, insanı olduğundan daha
değerlileştirmenin yanında, aklın sınırlarını genişlettiği ve ahlakı insanların
arasında kökleştirdiğini iddia eder.
Genel olarak müfrit ve mukallit tarihselci
modernistlerin üç niteliğini sayabiliriz: 1- Bazılarına göre (hepsi değil) Hz.
Muhammed’e dışardan (Allah’tan ve Cebrail vasıtasıyla) bir vahiy gelmemiştir.
Kur’an’ın/Vahyin, bir biçimde Hz. Muhammed’in kendi bilinçdışının veya kalbinin
bir ürünü olduğunu söylerler. 2- Kur’an’ın metafizik ve etik değerlerinin büyük
bir bölümünün tarihsel olduğu ve bugün için geçerliliğinin olmayacağı
kanaatindedirler. 3- Modern bilim-felsefe ve sekülerizmin değerlerinin evrensel
olduğu kabulü yaygındır.
Türk Devriminin politik ve entelektüel
seküler önderleri de yaklaşık olarak bu kanaatte olmuşlardır. Birçoğu, Kur’an’a
“Çöl Kanunu” sıfatını yakıştırmışlardır. Son dönemlerde
muhafazakârlıktan/gelenekten kopup Agnostik, Deist, Ateist olan zevatın
görüşleri de bunlara yakındır.
Türkiye’de İlahiyat Fakültelerinde M. S.
Hatipoğlu, Ali Bardakoğlu, Hayri Kırbaşoğlu, Adil Çiftçi, İlhami Güler ve Ömer
Özsoy… gibi isimler, Fazlurrahman’ın mutedil tarihselciliğine kail olmuş
isimlerden bazılarıdır. Bu iddiayı, bu zevatın yazmış oldukları eserlerde
görmek mümkündür.
***
Mutedil tarihselciliğin genel mottosunu “Sabit
Din Dinamik Şeriat “ olarak ifade etmek mümkündür. Şu ayet, bu fikri ilham
eder: “Bu kitabı sana hakikatle ve önceki kitap/vahiyleri doğrulayıcı ve
gözetici olarak indirdik. Artık Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana
gelen haktan ayrılarak onların arzularına uyma. Biz, tarih boyu, her bir toplum
için ayrı bir şeriat ve yöntem koyduk. Eğer Allah dileseydi, hepinizi
(yeknesak) tek bir toplum yapardı (böyle yapmadı). Verdiği/indirdiği hükümler
ile sizi denemek için sizi farklı toplumlara ayırdı. Öyle ise, iyiliklerde
birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, ihtilaf
ettiğiniz şeylerin hakikatini size açıklayacaktır.” (5/48).
Mutedil tarihselciliği kendi
geleneğimizden yani klasik Kur’an ilimlerinden(Nasih-Mensuh, Esbab-ı Nüzul,
Mekki-Medeni) ve Hz. Ömer, Ata b. Ebi
Rabah, İmam EbuYusuf ve Necmettin et-Tufi… gibi sahabe ve klasik alimlerin fikirlerinden de çıkarmak mümkündür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.