Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim
Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı “Bilgi değil kırılım çağındayız" dedi.
"Dijital dönüşümün önemini
kavramanın eğitimle alakası yok. Biz kendi dönemimizin esiriyiz. Kalıplarımızı
kıramıyoruz.
Bilgi çağı içi boşalmış bir kavram.
Ben ‘kırılım çağı’ demeyi tercih ediyorum. Kovid’den önce de kırılmalarla karşı
karşıyaydık.
Sosyal medya, hiyerarşik medyayı
tepetaklak etti. Finansta aynı şeyi blok zincirleri yapıyor. Klasik yapılar
geçersiz kılınıyor.
Acımasız bir süreç olarak görülen
küreselleşmenin yegâne olduğunu düşünmüyorum. Bilgi akışının sınırsız gelişmesi
de küreselleşme."
MİKDAT KARAALİOĞLU-KARAR | RÖPORTAJ
SORU: Analog çağda büyüyenlerde,
eğitimli sınıf da dahil olmak üzere, dijital dönüşüme karşı tutucu bir tavır
var. Yeterli eğitime sahip olmayan insanların tavrı bir nebze anlaşılabilir
ancak eğitimli, hatta aydın sayılabilecek kesimde de dijital dönüşümün önemi
yeteri kadar kavranmadı. Bunun nedeni ne olabilir?
Konunun eğitimle alakası yok gibi. Doğru
mantıkla bir şeyler yaptığımızı düşünüyoruz. Ancak o kadar yeni şeyler
hayatımıza giriyor ki hepsini algılamak kavramak mümkün olmuyor. Biz kendi
dönemimizin esiriyiz. Kendi eğitimimizin, yetişme biçimimizin esiriyiz.
Unutmayı öğrenebilmek diye bir olgu var.
Unutamıyoruz. Kendi kalıplarımızı kırabilmemiz çok zor. Kalıplarımızı
kıramıyoruz. Ben de kırdığımı iddia edemem.
SORU: Sadece yetişkinler için değil
gençler için de kolay bir dönem değil...
Mesleklerle ekmek teknesi arasında fark
var. Biz gençleri meslek sahibi olmaya yönelik olarak yetiştiriyoruz. Eğer bir
genç aynı zamanda okuduğu veya yetiştiği meslek alanı dışındaki özellikleriyle
birlikte kendini tanımladığı zaman, kendine çok daha rahat bir hareket alanı
sağlayabilecektir.
SORU: Bu noktada ideal bir eğitim
sisteminin hangi öncelikleri olmalı ya da iyi bir eğitim sisteminden geçmeyen
öğrenciler ‘ideal olmayan koşullara rağmen’ neler yapabilir?
Nasıl bir eğitim sistemini konuşmak
yerine, birey olarak ne istediğini belirlemenin çok daha doğru olduğunu
düşünüyorum. Arada sırada dostlarımın çocuklarıyla da konuşuyorum. 15 yaşında
da olsa diyorum ki: Düşün ne olmak istiyorsun? Ama bunu yalnız başına düşün! Ne
anneni ne babanı kimseyi karıştırma! Öğretmenlerine de sorma! Arkadaşlarına da
sorma! Bir A4 kağıdına ne yapmak istediğini yaz! Uç! Nasıl istiyorsan uç!
Böylece hayallerini bir kere taşa yazmış oluyorsun ama kafana da yazmış
oluyorsun. Ondan sonra bir sürü fikir geliyor bir yerlerden. Arkadaşlarından,
aile dostlarından, öğretmenlerden vs.
SORU: Bilgi çağında eğitimin şekli
de değişiyor.
Endüstri çağı sonrası döneme bilgi çağı
deniyor. Bu bana çok içi boşalmış bir kavram gibi geliyor. Ben buna ‘kırılım
(Distruption) çağı’ demeyi tercih ediyorum. Kovid-19 alışkanlıklarımızı
kırılmaya uğrattı. Ancak Kovid-19 olmadan da bu kırılmalarla karşı karşıyaydık.
Örneğin sizin alanınız medyada, sosyal medya, hiyerarşik medya kavramını tepe
taklak etti. Finans dünyasında aynı şeyi blok zincirleri yeni finans
uygulamaları yapıyor. Sizin oluşturduğunuz şeyin etrafından dönerek klasik
yapıları geçersiz kılıyor.
SORU: Blockhain sistemi ile klasik
finans sisteminin tepetaklak olacağını söylediniz. Peki bu teknoloji, klasik
sistemi ikame edecek olgunluğa henüz ulaştı mı?
Dünya üzerinde şu an on binlerce kişinin,
klasik sistemi nasıl distrupt ederim diye düşündüğünü hesaba katarsanız,
onların içinde bir iki tanesi başarılı çıkacaktır. Bir iki kişi bu işlerle
uğraşmıyor, on binlerce zehir gibi beyin bu işin peşinde.
SORU: Dünyada dijital dönüşüm
konusunda başarılı bulduğunuz bir ülke var mı?
Bu işte galiba Çin kendi sistemi içinde
başarılı. Çin çok bütüncül olarak ilerliyor. Bizim alıştığımız gibi STK, özel
şirket, devlet yapıları içindeki ilişkiler çok muğlak. Pek alıştığımız
demokrasi kavramları içinde değerlendiremiyoruz. Ama Çinliler Konfüçyüs’tan
beri nerdeyse her devlet hizmetine giren kişiyi memur olmadan önce üç sene çok
ağır eğitiyor. Şu anda dijitalleşmeyi en iyi şekilde Çinliler yapıyor gibi
geliyor. Ama bu yarın değişebilir. Bu benim uzaktan yaptığım bir gözlem.
SORU: Çin örneğinde biraz kalırsak
dijitalleşmenin totaliterleşmeyi de beraberinde getirdiği görüşüne ne dersiniz?
Her tez kendi anti tezini yaratıyor.
Bundan on sene sonrasını görebilecek durumda olduğumuzu düşünmüyorum. Çin
örneğinde böyle bir tehlike var. Ancak biz küreselleşmenin önüne geçemeyiz.
Şimdiye kadar gördüğümüz küreselleşme, bana sorarsanız haklı olarak, acımasız
bir süreç olarak görülüyor. Bunun ben yegâne ‘küreselleşme’ olduğunu
düşünmüyorum. Bilgi akışının sınırsız gelişmesi de küreselleşmedir….
SORU: Kitabınızda da değindiğiniz
bir sorundan bahsetmek istiyorum: Dijital gelişmelerle ilgili kavramların
Türkçeye çevrilmesi. Örneğin Exponantiall kavramını üssel olarak tercüme
ediyorsunuz. Distruptiv’i kırılma olarak. Böyle belki de yüzlerce kavram var.
Tam karşılığı olmayan kavramlar, dijital süreçlerin kamuoyuna aktarılmasını bir
hayli güçleştiriyor.
Aktarılmadaki öncelikli adım, anlamak.
Daha bu işin çok başındayız. ‘Daha yeni başlıyor’. Biz kendi aramızda
arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Aramızda veri mühendisleri var. Bu alandaki
gelişmelere, kurumların veri mimarilerine bakıyoruz. Bu yeni gelişen ancak
geleceği bariz olan bir konu. O kadar yeni ve detaylı bir terminoloji ile
geliyor ki her sene yeni kavramlar ilave oluyor.
SORU: Bazı Avrupa ülkelerinde hem
kurumsal hem de bireysel anlamda, dijital dönüşümle ilgili bilgi veren, eğiten,
çözümler sunan kurumlar var. Örneğin Almanya’daki Hasso-Plattner- Enstütüsü
(HPI) gibi. Türkiye’de bunun muadili kurumlar sürece katkı sağlamaz mı?
Bunların benzeri kurumlar Türkiye’de de
var. Türkiye Bilişim Vakfı bünyesinde, Başlangıç Noktası isminde gençlerin
kurduğu bir organizasyon var. Bunların içinde ‘kodluyoruz’ diye bir grup var.
Gençler kendi aralarında kodlama sistemi öğretiyorlar. Bunun benzeri çok
girişim var.
SORU: Orta okul lise ya da
üniversiteye gidenler mutlaka bir yazılım dili öğrenmeli düşüncesine katılıyor
musunuz?
Bilmiyorum. Bu şart mıdır? Bunu gerçekten
bilmiyorum. Ondan daha önemlisi bir öğrencinin “Ben kendi dar alanımda nasıl
daha üretken olabilirim” sorusuna kafa yorması. Örneğin İngilizce öğrenip onun
üzerine Portekizce öğrenip Amazonlar’da çalışmayı hayal eden bir öğrencinin
kodlama dili öğrenmesi ne kadar önemlidir bunu kestiremiyorum.
SORU: Siz dijital dönüşümü Türkiye
olarak değil Dünya ve dünyadaki değişimlerin yarattığı zorunluluklar olarak
değerlendiriyorsunuz. Bir dört beş yıl sonrasında dijital dönüşümün meydan
okumalarına yeterli cevap veremeyen ulusların akıbeti ne olur sizce?
Keşke üç beş sene sonrasını
değerlendirebilecek durumda olsam. Bu soruyu bana üç ay önce sorsaydınız
bambaşka bir cevap verirdim. Ama Pandemi bütün her şeyi allak bullak etti.
Ancak pandemi olmasaydı da bu öngörü yetersizliği söz konusu. Pandeminin bunu
hızlandırdığına inanıyorum.
AÇIKLAR TESPİT EDİLİP ÖNLEM
ALINMAZSA BU İŞ KARAKOLDA BİTER
SORU: Türkiye’deki dijital gündemin
öncüsü Türkiye Bilişim Vakfı’nın hem başkanısınız hem de kurucularından birisi.
Bu vakıf 1995 yılında kuruldu. Bu tarih aşağı yukarı konunun dünyada da gündeme
geldiği bir tarih. O tarihten bu yana Türkiye dijital dönüşüm konusunda ne
kadar yol aldı?
Dijital dönüşüm konusunda konu Türkiye’ye
geldiğinde ben Türkiye’yi konuşmak istemiyorum. Şu açıdan konuşmak istemiyorum:
Türkiye’ye Türkiye olarak bakmak başka, dünyadaki gelişmelerin bir yansıması
olarak bakmak başka. Ben o şekilde değerlendirmeye çalışıyorum….
SORU: Dijitalleşmenin katılımcılığı
kolaylaştıran yönü de var.
Fikir özgürlüğü ile demokrasinin üssel
(exponential) gelişmeler bağlamında birbirleri ile rekabet ettiğini görüyoruz.
Yani ifade özgürlüğü mü demokrasi mi? Sınırsız ifade özgürlüğü dediğimizde bu
aynı zamanda popülistlerin, aşırıların güçlenmesi anlamına geliyor. Buradaki
açıklıkları iyi tespit etmek lazım. Açıklar inovatif yöntemlerle tespit edilip
önlem alınmazsa bu iş karakolda biter.
KİMDİR?
Faruk Eczacıbaşı 1954 yılında İstanbul’da
doğdu. Berlin Teknik Üniversitesi’nde eğitimini tamamlayarak Eczacıbaşı
Topluluğu’na katıldı ve topluluğun e-dönüşüm sürecini yönetti. Halen Eczacıbaşı
Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini sürdürüyor. 1995 yılında
kurulan Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı da sürdüren
Eczacıbaşı’nın 2018 yılında yayımlanan ‘Daha Yeni Başlıyor’ isimli bir kitabı
bulunuyor.
Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkan
Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı Türkiye’de dijital dönüşüm konusunda öncü
isimlerden birisi. Eczacıbaşı sadece konuyla ilgilenen bir iş adamı değil
dijitalleşme konusunda uzmanlık düzeyinde bilgiye sahip bir gönüllü. Bu konuda yıllar
içinde oluşan birikimini ‘Daha Yeni Başlıyor’ isimli bir kitapla yayınladı.
Faruk Eczacıbaşı ile Levent/Kanyon’da bulunan Eczacıbaşı Holding merkezinde
konuştuk. Teknik bir içerikten daha ziyade dijitalleşmenin etkilerinin
anlaşılmasına yönelik sosyal kültürel, entelektüel bir sohbet oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.