Bir muhafazakâr eleştiri ya da
özeleştiriden bahsedecek olursak, bu genelde iktidarın icraatları üzerinden
yapılıyor. Ancak “iktidar elimize geçti yozlaştık” ön kabulü gerçeğin bütününü
yansıtmıyor. Muhalefetteyken iktidar olmak, hele muhalifken sistemin
dışındayken iktidar olmak, elbette yöntem değişikliğini birlikte getirecek.
Hiçbir ciddi hayat sınavına tabi olmamış, romantik söylemler iktidara gelince elbette
dönüşüme uğrar. Bu zannedildiği gibi bir ilkesizlik değil bilakis mecburiyet.
Konu eylem ve söylemlerin genel hukuk ve ahlak ilkeleri ile ne kadar
bağdaştığı. Bu konuda muhafazakârlar olarak son yıllarda başarılı sınav
vermediğimiz ortada. Bu yönüyle siyasi bir yozlaşmadan elbette söz edilebilir.
Ak Parti iktidarı ile birlikte Türkiye’nin
orta sınıfına dahil olanlarının oranı üçe hatta dörde katlandı. Garip bir
şekilde Ak Parti’nin sağladığı refahın direk faydasını görenler, Ak Parti
seçmeni olmadı. Ak Parti’nin orta sınıf içindeki oyları bu sınıfın büyümesiyle
paralel olarak gelişmedi. Ak Parti’nin yaşadığı saygınlık ve oy kaybının en
büyük nedenlerinden birisi de bu olsa gerek: Orta sınıfın sosyo-kültürel
beklentilerini karşılayacak bir söylem geliştirmek yerine, sağladığı maddi
refahın, yeni orta sınıfı “muhafazakarlaştıracağına“ dair naif inancı.
Tıpkı Ak Parti’ye prensip olarak oy
vermeyen yeni orta sınıf bireyleri gibi muhafazakâr yeni orta sınıfın da
sosyo-kültürel beklentileri var. Muhafazakâr orta sınıfın eşit muameleye tabi
olmak, dışlanmamak gibi talepleri var ama toplumun muhafazakârlar lehine
homojenleşmesi gibi bir beklentileri olduğunu söylemek mümkün değil. Abartılı
muhafazakâr semboller ve hamaset aslında muhafazakâr orta sınıfı da irite
ediyor.
* * *
Orta sınıfın beklentileri dünyanın her
yerinde aynı: Görece bir maddi refaha sahip olmak, sosyo-kültürel olarak
kendini ifade etme ve geliştirme imkânı ile bu değerleri koruyabileceği
istikrar. Bu davranışı sergileyen muhafazakar orta sınıfı, ‘iktidar ve güç
ellerine geçti, ilkelerinden ödün vermeye başladılar’ gibi oldukça saf ve
sığ bir yorumla değerlendirmek, doğru
bir sosyolojik tespit değil. Bu sosyal kıskançlığı tahrik ederek, siyasi fayda elde
etmek isteyen trollerin, ya da sosyal kıskançlıklarını gizleyemeyenlerin
meşguliyeti olabilir. (İktidar aracılığı ile elde ettikleri olağanüstü maddi
imkanlarla her türlü görgüsüzlüğü yapan kişileri kastetmiyoruz elbette)
Muhafazakâr kesime (orta sınıfa) bir
suçlama yapılacaksa, bu sahip oldukları imkanları kullanma suçlaması değil,
daha fazla kullanmama suçlaması olabilir. Kent yaşamında boy göstermenin sadece
maddi araçlarla değil, sosyo-kültürel araçlarla da olması gerektiği suçlaması
makul olur.
Muhafazakârların yozlaştığına dair bir diğer
ön kabul de, ilahiyat, hukuk, insan hakları vs. gibi konularında muhafazakâr
çevreden gelen yenilikçi, eleştirel fikirlere aynı mahallede gösterilen tepki
ve bu kişilerin uğradığı linçler. Burada yanıltıcı olan şu: Örneğin ilahiyat
alanında ön kabullerin ötesinde yorum yapan kişiler, tüm muhafazakârlar
tarafından linçe uğramıyor. İktidar medyasının gücünü elinde tutan, bu
fikirleri siyasi iktidara yönelik bir tehdit olarak gören ve kamuoyu oluşturma
imkânı olan azınlık bir kesim tarafından linçe uğruyor. Muhafazakâr taban
yenilikçi fikirlere sahip çıkmasa da, hakaret ve aşağılama olmadığı müddetçe bu
fikirlerin dile getirilmesinden şikayetçi değil.
* * *
Muhafazakâr iktidarı eleştirirken,
muhafazakâr tabanda yaşanan dinamikleri ıskalıyoruz. Türkiye’de
muhafazakarlığın seyrini sadece iktidar üzerinden okumak yanlış ve eksik olur.
Muhafazakâr değerler ve davranışlarda yaşanan dönüşüm, ciddi bir bilimsel
gözleme muhtaç. Aslına bakılırsa bu açılmamış bir gizli kutu. Bu irdelemeyi,
gözlemlemeyi de ön yargısız olarak yine biz muhafazakarların yapması gerekiyor.
Ama siyasetten bir türlü başımıza kaldıramıyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.