Din ve millet dediğiniz zaman akan sular
durur bizim ülkemizde. Onun için bazen bu değerler birtakım olumsuzlukları
örtmek için de kullanılır maalesef.
Son zamanlarda işitmeye başladığımız milli
ekonomi ve İslami ekonomi kavramlarının da başka bir işlevi yok.
Ekonomide neredeyse en başından beri
başlıca iki model var: Devletçilik ve piyasacılık. Dünyanın her tarafında
ülkelerin uyguladığı ekonomi politikaları en katı devletçilikle en serbest
piyasacılık arasındaki çizginin bir yerinde yer alıyor. Kimi diğerlerine göre
daha devletçi, kimi daha piyasacı oluyor. Bu tercihleri de her ülkenin kendi
sosyokültürel yapısına bağlı üretim-tüketim şartları ve ihtiyaçları belirliyor.
Bir de içinde bulunulan konjonktür.
Modern dönemde bazı aydınlarca dile
getirilen “İslami ekonomi” teriminin somut bir karşılığı yok. Çünkü İslam’ın
başlı başına bir ekonomi modeli önerisi yok. (Tıpkı yine modern dönemde ortaya
atılan “İslam devleti” teriminin ihsas ettiği şekilde belirli bir siyasi sistem
önerisinin de olmadığı gibi.) İslam’ın özgün bir dünya görüşü olarak hayatın
her alanında olduğu gibi bu alanda da kendine ait birtakım temel değerleri,
prensipleri ve ölçütleri var. Sömürünün önlenmesi, adaletin sağlanması,
güçlünün zayıfı ezmesine yol açılmaması vs. gibi…
Buradan yola çıkılarak mevcut ekonomi
modellerinin eksikleri ve yanlışları gösterilebilir… Hatta buradan yola çıkarak
ekonomide geçerli olması gereken ilkeler de belirlenebilir ama bunu serbest
piyasa modelini esas alarak da yapabilirsiniz, kamucu model içinde durarak da.
Ne var ki İslam öğretisinin gereğinin sosyalist ekonomi olduğunu veya tam
aksine kapitalizm olduğunu ileri sürmek İslam’ın çerçevesi çizilmiş bir
ekonomik sistem önerdiğini düşünmek kadar yanlış.
***
Ekonomide “milli” olmak konusuna gelince…
Millilik demek ülkenizin ve milletinizin refahını sağlamak, her alanda başka
ülkelerle rekabet edebilir yapmak, her alanda bağımsızlığını korumak demektir.
Bunun için de ülkenizin kendi özgül şartları bakımından ne zaman hangi model
daha elverişliyse o tercih edilir. Nitekim dünyadaki bütün ülkeler zaman zaman
daha kontrollü, zaman zaman da daha serbest ekonomi politikalarına
yönelebiliyorlar.
Türkiye’de dönem dönem yaşanan
değişimlerde bizim yaptığımız da bu oldu hep.
Ama zaten iktidar sözcüleri de millilik
derken bir ekonomi modelinden bahsediyor değiller. Yani 1960’lı 70’li yıllarda
ülkemizdeki bazı grupların savundukları devletçi -yani korumacı/müdahaleci-
ekonomi politikasını adlandırmak için kullanılan milli ekonomi teriminin ifade
ettiği anlamda bir yönelim önermiyorlar.
Yerli ve milli kavramlarını çok daha basit
bir amaçla kullanıyorlar. Bu kavramların ifade ettiği olumlu çağrışımlardan
yararlanmak dışında bir niyetleri yok.
***
Mevcut iktidar yaptığı her işin “yerli ve
milli” olduğunu, dolayısıyla bunlara yönelik itirazların da vatana ihanet
olduğu iddiasına inanmamızı istiyor.
Açıkçası bir “mazeret” ileri sürülüyor. Türk lirasının -yani hepimizin
cebindeki paranın- değerini üç yıl içinde yarı yarıya azaltan ekonomi yönetimi
yerli ve milli olduğunu… Ortaya çıkan felaketin
“dış güçlerin ekonomimize saldırısı” olduğunu… Yani bir ülkenin parasının
değerinin dışarıdan müdahaleyle/manipülasyonla düşürülebileceğine inanmamızı
istiyorlar.
Yani cebimizdeki parayla iki sene önce ne
alabildiğimizi, bugün bu paranın neye yettiğini düşünmemizi istemiyorlar. “Dış
mihraklar ‘kur darbesi’ yaptı, onun için paramızın değeri kâğıt üstünde azalmış
gibi görünüyor” dememizi bekliyorlar.
Bu çerçevede ekonomi biliminin en basit
kurallarını bile görmezden gelmemiz
gerekiyor. Devlet hazinesinin bunca yıldır hiçbir badirede el sürülmemiş olan
ihtiyat akçasını -İstanbul’da iki defa sandığa gitmek zorunda bırakıldığımız-
yerel seçim sürecinde harcadıktan sonra
virüs salgınında vatandaşa IBAN numarası dağıtıp yardım istemek ekonomi
biliminin inkarını gerektiriyor çünkü.
“Devletin parası bitti ama biz bize
yeteriz” diyerek vatandaşı elini cebine atmaya çağırmamızın üzerinden iki ay
geçmeden “ailemizin şarkıcılarına” tutarı açıklanmayan paralar karşılığında
konser verdirmek ekonomi biliminin kapsamına girmeyen bir hadise çünkü.
Dolayısıyla “milli” kavramının veya
“İslami” sıfatının tam da burada bir fonksiyon icra etmesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.