Bahsi demokrasiden açtığınızda bazı
standartlar kapıya dayanır. Demokrasi demekle, demokrasi olamazsınız.
Kuralları, gelenekleri, ahlakı,
prensipleri, standartları ve ihmal edilmemesi gereken güçlü bir “duygu”su
vardır. Hepsini birden yaşamak ve yaşatmak zorundasınız.
Biri yaşamazsa, öteki eksik kalırsa,
beriki zayıflarsa lafı, sözü edilir.
Mesela derler ki;
1. (Herkesi bağlayan) Kurallar
sıklıkla ihlal edilir. Seçimlerin özgür ve adil yapılması engellenir.
2. Muhalefete karşı iktidar baskısı
görünür ve belirgindir.
3. Siyasal katılım konusunda
yaşanan aksaklıklar bazı durumlarda kusurlu demokrasi kategorisindeki
ülkelerden daha vahim ve kalıcı olabilir.
4. Yolsuzluklar yayılma eğilimi
gösterirken hukuk devleti kavramı sadece kâğıt üzerinde kalabilir.
5. Medya ve gazeteciler üzerinde
baskı ve tacizler medyanın bağımsızlığını zedeleyecek ölçüdedir.
6. Yargı bağımsızlığı yoktur.
Bu, bir kriterler listesidir ve dünya
demokrasi endeksi raporu böyle hazırlanıyor. Meraklılar için söyleyelim
Türkiye, endekse dahil olan 167 ülke arasında 110’uncu sıradadır.
İyi durumda olan demokrasiler 10 tam puan alıyor, bizim puanımız ise 4.09’a
kadar gerilemiş durumda.
Ama bırakalım kökü dışarıda endeksleri.
Adamlar bize kafayı takmış, ne yapsak beğendiremiyoruz, bizi ölümüne
kıskanıyorlar diyelim. Demokrasimizi de iyi, basın da özgür, katılım matılım
hepsi mükemmel…
Nasıl olsa son dönemde alıştık kendi puanlarımızı kendimiz
vermeye.
Yine öyle yapalım; alalım şu kriterler listesini, verelim
kendi notumuzu da bakalım kendi kendimize kaç yazabiliyoruz. Biraz vicdanlı
olursak olalım, olmazsak o da dert değil.
Hadi başlayalım…
Kurallar ihlal ediliyor mu? Yalan yok. Ediliyor.
Hukukta, ekonomide, siyasette düzenli olarak kural ihlali yaşıyoruz. Ayrıca,
bir yasaya bağlı olmadığı halde gelenek ve teamül olarak benimsenen kurallar
ise yerle bir edilmiş durumda. Yazılı olanı tanımadıktan sonra teamülü mü
tanıyacağız? Tanımıyoruz nitekim. Pek adil ve özgür seçim olmasa da seçim
yapıyoruz ama tekrarında fayda mülahaza ediyoruz!
İktidarın muhalefet üzerinde baskını görünür durumda mı?
Elhak öyle. Hatta aksi bir tutum görebilmek mümkün değil. Yani, uzlaşma,
empati, diyalog veya sempatiden bir işaret bulmak mümkün değil. İllet, zillet,
hain, virüs, terörist, bölücü, vs. vs. Böyle muhalefete baskı da şart
oluyor!
Siyasal katılım hepten ölmedi ama eksik mi, eksik. Yeni
siyasi girişimler bilhassa baskı altında mı, evet. Hatta; milletvekili transferini
imkansızlaştıracak son yasa hamlesiyle bir taşla üç kriter birden vurulacak.
Kurallar değişecek, muhalefet baskılanacak ve siyasi katılım engellenecek.
Yolsuzluk ve hukuk devleti meselesini açabilecek kadar
cesareti olan kaldı mı bilmiyorum ama bu bahisteki kanaati iktidar mensupları
verse bile geçer not çıkmaz, onu biliyorum.
Beşinci maddeye mi geldik? Medya özgürlüğü… Hiç
zorlamayın, ne yapsanız Türkiye’de bunun varlığını ispatlamak mümkün değildir.
Teselli aramak isteyenler dünyada daha kötü ülkeler olduğunu söyleyebilir ama
109 tanesi bizden iyiymiş diye duyduk… Dış güçlerin yalancısıyız.
Geldik sonuna… Yargı bağımsızlığında notu en bol
olanımız kalemi eline alsın. En keyifli, en mutlu gününde puanı yazsın, yine de
sınıfta kalırız.
Liste bu kadar, puanı da herkes kendi kendine
hesaplasın.
Bütün bunları normalleşme döneminin ilk gününde, bir türlü
nasip olmayan siyasal ve sosyal normalleşme için bir umut olsun, bir yol
bulunsun temennisiyle hatırlatıyorum.
Bir yolumuz olsun o da açık olsun umuduyla yazıyorum. Bakarsınız, bir
vakit olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.