10 Haziran 2020 Çarşamba

Ayasofya İsmail Hoca’ya havale... Yıldıray Oğur/10.06.2020


Önceki akşam TRT’deki canlı yayında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuyu Ayasofya tartışmalarına getirdi ve şöyle dedi:
“Biz bir hukuk devleti olarak Danıştay’ın vereceği kararı bekliyoruz. Danıştay kararını verdikten sonra atılması gereken adımlar atılır.”

Dün Meclis’te İyi Parti grubunun verdiği Ayasofya’nın cami olarak açılması için araştırma önergesine de AK Parti grubu, yine temmuzdaki Danıştay kararını gerekçe göstererek “hayır” dedi.

Böylece Ayasofya tartışmasında gözler 2 Temmuz’da Danıştay 10. Dairesi’ndeki duruşmaya çevrildi.

Halbuki Ayasofya  Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmişti. 

Yani ortada idari bir tasarruf var.  Başka bir idari tasarrufla Ayasofya yeniden cami olabilir.

Üstelik artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olduğu için, bunun için bakanlar kurulu kararına bile gerek yok.

Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu yetkilerini tek başına kullanabildiği için, TÜİK bölge başkanlarını görevden aldığı gibi, bir gece de ansızın bir kararnameyle Ayasofya’yı yeniden camiye çevirebilir.

İlle yasal düzenleme olsun isteniyorsa da bir AK Parti milletvekili yarın Meclis’e önerge verebilir, toplantı ve karar yeter sayıları doğrultusunda Meclis’te sadece 151 milletvekilinin oyuyla Ayasofya yeniden camiye dönüşebilir.

Peki neden bu kadar kestirme yol varken, sonucun ne çıkacağı belirsiz Danıştay kararının beklenmesi tercih edildi?

Bu soruya cevap vermek için önce Danıştay 10. Dairesi’nin önüne 2 Temmuz’da gelecek olan dosyanın ne olduğuna bakmak gerekli.

Davayı açan Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği.

Derneğin başkanı ve kurucusu, 75 yaşında Bursalı emekli bir öğretmen olan İsmail Kandemir.

“Ulu Mabed Ayasofya” adında bir de kitabı bulunan Kandemir’in 2004 yılında Bursa’da kurduğu derneğin yegane bir amacı var; Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmek.

Bunun için 16 yıldır neredeyse tek başına hukuki mücadele veriyor.

İlk başvurusunu 2004 yılında dernek kurulduktan hemen sonra Başbakanlığa yapmış.

Tam başvuru tarihi 22 Ekim 2004.

Dönemin gazete haberlerine göre dernek başkanı İsmail Kandemir ve üye Hidayet Aksöz, Başbakanlığa sundukları dilekçede Ayasofya’yı müzeye çeviren 24 Kasım 1934 tarih ve 1589 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın geçersiz olduğunu ileri sürmüşler.

Bunu iki temel iddiaya dayandırmışlar.

Birinci iddiaları özetle şöyle; 24 Kasım 1934 tarihindeki Bakanlar Kurulu Kararları 1613 ve 1614 sayılı kararnamelerdir. 25 Kasım 1934 tarihinde ise herhangi bir kararname çıkmamıştır. 22 Kasım 1934 tarihinde çıkan kararnamelerin numaraları 1590 ile 1606 arasında yani 1589 nolu bir kararname olması mümkün değildir.

Ayasofya kararnamesi Resmi Gazete’de de yayınlanmamıştır.

İkinci iddiaları Ayasofya tartışmalarında sık sık duyulan daha popüler bir iddia; kararnamenin altındaki Atatürk imzası sahte. Çünkü Atatürk bu kararname çıktıktan sonra Atatürk soyadını alıyor, Atatürk diye imza atmış olamaz.

İkinci iddianın içeriğine şimdilik girmeden hukuki süreçle devam edelim.

Peki derneğin bu dilekçesi üzerine Başbakanlık ne yapıyor? (O sırada Başbakan Erdoğan)

Hiçbir şey. Cevap vermiyor.

Bunun üzerine dernek yasal süre içinde dilekçeye cevap verilmediği için bu kez Başbakanlığı Bursa’da idari mahkemesine şikayet ediyor ve 1934 yılındaki Bakanlar

Kurulu’nun Ayasofya kararnamesinin yürütmesinin durdurulması için dava açıyor.

Yürütmeyi durdurma talebi, 2005 yılının Ocak ayında Bursa 2. İdare Mahkemesi kanalıyla Danıştay Başkanlığı'na gönderiliyor.

Oradan da 2 Temmuz’da da aynı başvuruyu görüşecek olan Danıştay 10. Dairesi’nin önüne.

Danıştay 10. Dairesi, davanın durumu ve uyuşmazlığın niteliğine göre İdari Yargılama Yasası'nda öngörülen koşulların bu aşamada gerçekleşmediği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması istemini bire karşı 4 üyenin oyuyla reddediyor.

Karara muhalif olan üye de başvurunun kabul edilmesinden yana değil. Onun şerhinin sebebi 2004 yılında kurulmuş bir derneğin, 70 yıl sonra bir bakanları kurulu kararının yürütmesinin durdurulması için başvuramayacağı, bu yüzden başvurunun süre yönünden iptal edilmesi gerektiği.

Dernek kararın düzeltilmesi için itiraz ediyor, bu kez dosyaya Danıştay’ın Dâvâ Daireleri Kurulu bakıyor, onlar da başvuruyu reddediyor.

Tabii İsmail Hoca ve derneği burada durmuyor.

Bir kaç ay sonra bu kez şanslarını İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başvurarak deniyorlar.

İmar planlarında yer alan "Ayasofya Camisi (Müze)" ifadesinden “müze” adının kaldırılmasını istiyorlar.

İstanbul Belediyesi tabii o sırada AK Parti’de.

Yine çoğunluğu AK Partili olan Belediye Meclisi, benzer bir başvuru yapan İstanbul Vakıflar Müdürlüğü’nün itirazıyla birlikte konuyu ilgili birimlere inceletiyor ve reddediyor. Hatta başvuruyu yapan dönemin Vakıflar İstanbul Müdürü hakkında da soruşturma açılıyor.
Emekli öğretmen İsmail Kandemir ve Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği pes etmiyor. 2008, 2012 tarihlerinde yine idari mahkemelerde 1934 tarihli bakanlar kurulu kararnamesinin iptali için davalar açıyorlar. Yine gerekçe kararnamenin sahte olduğu. Mahkemelerden ret cevapları geliyor.

2013 yılında dernek bu kez Ankara’da Kültür Bakanlığı’na başvurarak Ayasofya Müzesi'nin namaz kılınması için yılda bir gün ibadete açılmasını talep ediyor.

Bakanlık yine AK Parti’de. Talep kabul edilmiyor.
Vs vs.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.