Önceki akşam TRT’deki canlı yayında
konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuyu Ayasofya tartışmalarına getirdi ve şöyle
dedi:
“Biz bir hukuk devleti olarak
Danıştay’ın vereceği kararı bekliyoruz. Danıştay kararını verdikten sonra
atılması gereken adımlar atılır.”
Dün Meclis’te İyi Parti grubunun verdiği
Ayasofya’nın cami olarak açılması için araştırma önergesine de AK Parti grubu,
yine temmuzdaki Danıştay kararını gerekçe göstererek “hayır” dedi.
Böylece Ayasofya tartışmasında gözler 2
Temmuz’da Danıştay 10. Dairesi’ndeki duruşmaya çevrildi.
Halbuki Ayasofya Bakanlar Kurulu’nun 24 Kasım 1934 tarih ve
7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmişti.
Yani ortada idari bir tasarruf var. Başka bir idari tasarrufla Ayasofya yeniden
cami olabilir.
Üstelik artık Cumhurbaşkanlığı Hükümet
Sistemi olduğu için, bunun için bakanlar kurulu kararına bile gerek yok.
Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu
yetkilerini tek başına kullanabildiği için, TÜİK bölge başkanlarını görevden
aldığı gibi, bir gece de ansızın bir kararnameyle Ayasofya’yı yeniden camiye
çevirebilir.
İlle yasal düzenleme olsun isteniyorsa da
bir AK Parti milletvekili yarın Meclis’e önerge verebilir, toplantı ve karar
yeter sayıları doğrultusunda Meclis’te sadece 151 milletvekilinin oyuyla
Ayasofya yeniden camiye dönüşebilir.
Peki neden bu kadar kestirme yol varken,
sonucun ne çıkacağı belirsiz Danıştay kararının beklenmesi tercih edildi?
Bu soruya cevap vermek için önce Danıştay
10. Dairesi’nin önüne 2 Temmuz’da gelecek olan dosyanın ne olduğuna bakmak
gerekli.
Davayı açan Sürekli Vakıflar Tarihi Eserler
ve Çevreye Hizmet Derneği.
Derneğin başkanı ve kurucusu, 75 yaşında
Bursalı emekli bir öğretmen olan İsmail Kandemir.
“Ulu Mabed Ayasofya” adında bir de kitabı
bulunan Kandemir’in 2004 yılında Bursa’da kurduğu derneğin yegane bir amacı
var; Ayasofya’yı yeniden camiye çevirmek.
Bunun için 16 yıldır neredeyse tek başına
hukuki mücadele veriyor.
İlk başvurusunu 2004 yılında dernek
kurulduktan hemen sonra Başbakanlığa yapmış.
Tam başvuru tarihi 22 Ekim 2004.
Dönemin gazete haberlerine göre dernek
başkanı İsmail Kandemir ve üye Hidayet Aksöz, Başbakanlığa sundukları dilekçede
Ayasofya’yı müzeye çeviren 24 Kasım 1934 tarih ve 1589 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı'nın geçersiz olduğunu ileri sürmüşler.
Bunu iki temel iddiaya dayandırmışlar.
Birinci iddiaları özetle şöyle; 24 Kasım
1934 tarihindeki Bakanlar Kurulu Kararları 1613 ve 1614 sayılı kararnamelerdir.
25 Kasım 1934 tarihinde ise herhangi bir kararname çıkmamıştır. 22 Kasım 1934
tarihinde çıkan kararnamelerin numaraları 1590 ile 1606 arasında yani 1589 nolu
bir kararname olması mümkün değildir.
Ayasofya kararnamesi Resmi Gazete’de de
yayınlanmamıştır.
İkinci iddiaları Ayasofya tartışmalarında
sık sık duyulan daha popüler bir iddia; kararnamenin altındaki Atatürk imzası
sahte. Çünkü Atatürk bu kararname çıktıktan sonra Atatürk soyadını alıyor,
Atatürk diye imza atmış olamaz.
İkinci iddianın içeriğine şimdilik
girmeden hukuki süreçle devam edelim.
Peki derneğin bu dilekçesi üzerine
Başbakanlık ne yapıyor? (O sırada Başbakan Erdoğan)
Hiçbir şey. Cevap vermiyor.
Bunun üzerine dernek yasal süre içinde
dilekçeye cevap verilmediği için bu kez Başbakanlığı Bursa’da idari mahkemesine
şikayet ediyor ve 1934 yılındaki Bakanlar
Kurulu’nun Ayasofya kararnamesinin
yürütmesinin durdurulması için dava açıyor.
Yürütmeyi durdurma talebi, 2005 yılının
Ocak ayında Bursa 2. İdare Mahkemesi kanalıyla Danıştay Başkanlığı'na
gönderiliyor.
Oradan da 2 Temmuz’da da aynı başvuruyu
görüşecek olan Danıştay 10. Dairesi’nin önüne.
Danıştay 10. Dairesi, davanın durumu ve
uyuşmazlığın niteliğine göre İdari Yargılama Yasası'nda öngörülen koşulların bu
aşamada gerçekleşmediği gerekçesiyle yürütmenin durdurulması istemini bire
karşı 4 üyenin oyuyla reddediyor.
Karara muhalif olan üye de başvurunun
kabul edilmesinden yana değil. Onun şerhinin sebebi 2004 yılında kurulmuş bir
derneğin, 70 yıl sonra bir bakanları kurulu kararının yürütmesinin durdurulması
için başvuramayacağı, bu yüzden başvurunun süre yönünden iptal edilmesi
gerektiği.
Dernek kararın düzeltilmesi için itiraz
ediyor, bu kez dosyaya Danıştay’ın Dâvâ Daireleri Kurulu bakıyor, onlar da
başvuruyu reddediyor.
Tabii İsmail Hoca ve derneği burada
durmuyor.
Bir kaç ay sonra bu kez şanslarını
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne başvurarak deniyorlar.
İmar planlarında yer alan "Ayasofya
Camisi (Müze)" ifadesinden “müze” adının kaldırılmasını istiyorlar.
İstanbul Belediyesi tabii o sırada
AK Parti’de.
Yine çoğunluğu AK Partili olan Belediye
Meclisi, benzer bir başvuru yapan İstanbul Vakıflar Müdürlüğü’nün itirazıyla
birlikte konuyu ilgili birimlere inceletiyor ve reddediyor. Hatta başvuruyu
yapan dönemin Vakıflar İstanbul Müdürü hakkında da soruşturma açılıyor.
Emekli öğretmen İsmail Kandemir ve Sürekli
Vakıflar Tarihi Eserler ve Çevreye Hizmet Derneği pes etmiyor. 2008, 2012
tarihlerinde yine idari mahkemelerde 1934 tarihli bakanlar kurulu
kararnamesinin iptali için davalar açıyorlar. Yine gerekçe kararnamenin sahte olduğu.
Mahkemelerden ret cevapları geliyor.
2013 yılında dernek bu kez Ankara’da
Kültür Bakanlığı’na başvurarak Ayasofya Müzesi'nin namaz kılınması için yılda
bir gün ibadete açılmasını talep ediyor.
Bakanlık yine AK Parti’de. Talep
kabul edilmiyor.
Vs vs.
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.