13 Haziran 2020 Cumartesi

İbadet Etmek / Prof. Dr. Yasin Ceylan


Ayasofya müzesinin tekrar ibadete açılması konusu gündemdeyken, şu "ibadet" denilen kavram üzerine, bir felsefe hocası olarak, bir kaç söz edeyim dedim.
Ayasofya müzesinin tekrar ibadete açılması konusu gündemdeyken, şu "ibadet" denilen kavram üzerine, bir felsefe hocası olarak, bir kaç söz edeyim dedim.
İbadet kelimesi Arapçada, "ayn-ba-dal" kökünden, fiil olarak "kul olmak, kulluk yapmak" anlamına gelir. Bu kökten gelen, isim hali olan "abd" kelimesi ise, kul ve köle anlamında kullanılır. Aynı kökten üretilen "ibadet, ubudiyet", yani "kulluk ve kölelik" kelimeleri de türetilmiştir.
Şimdi, buna göre ibadet eden, kendisini önce köle olarak kabul ediyor, sonra kendince, bunun gereği olarak bazı ritüelleri icra ediyor. Bundan da o kadar hoşnut oluyor ki, kölelik misyonumu yerine getirdim, umarım efendim benden memnun kalmıştır hissine kapılıyor ve bir şekilde mutlu oluyor. Ancak buradaki efendi, fani bir varlık olan insan değil, tüm evrenin yaratıcısı Tanrı'dır. Bu Tanrı'ya, İslam dininde Arapçadan gelen el-ilah=Al-Lah denilmektedir.
Şu soruyu sorabiliriz: Bir insan için  kulluk/kölelik iyi değildir. İnsan haysiyetiyle bağdaşmaz. Benzer bir kölelik Tanrı'ya yapılırsa,  aynı hükme tabi olmaz mı?
Tabi denilecek ki, bu kölelik o kölelik değildir. Burda "efendi/master" yüce Kudrettir.
Ama bir de şu var: köleye saygı duyulmaz. Kıymet de verilmez. Nitekim İslam dininde kölelerin hukuku ayrıdır. Bir alt kategoride muamele görürler. Melekleri bile Adem'e secdeye mahkum eden Yüce Kudret, insana neden kölelik misyonu biçsin? Hem köle olarak doğan bir abd, nasıl yüce hasletler edinsin? Yüksekteki bir gücün esiri olduğunu kabullenen bir insan, ancak özgürlükten doğabilecek olan şerefli eylemleri icra edebilir mi?
Ayrıca inançlının, ibadet olarak icra ettiği eylemlerin hiç birine Tanrı'nın ihtiyacı yoktur. Olmadığını, ibadet edenin kendisi de, biliyor ve söylüyor. Peki inançlının kendisine bir faydası var mı? Ne faydasının olduğunu bize net söyleyebilir mi? Söyleyemez. Belki bazı nimetlerden, İlahi jestlerden söz edebilir. Ancak benzer nimetleri, hatta bazen daha büyüklerini, O'na ibadet etmeyene, O'nu inkar edene de lütfediyor. Bu durum, ibadet edenin kafasını çok karıştıran bir hadisedir. Bu anlamsızlıktan kurtulmak için, çoğu zaman, ödülünü ölümden sonraya bırakır.
Bir de farzedelim ki, Tanrı bizi bir amaç için yaratmış. Bu amaç neden kölelik olsun?İnsanlar, hür ve bağımsız, bilinç ve akıl sahibi canlılar olarak daha şerefli ve erdemli icraatlar ortaya koyamazlar mı? Ahlaki erdemler, bilimsel ve sanatsal başarılar, keşifler icra edemezlerler mi? Ruhuna kölelik sinmiş bir insan, bunları yapabilir mi?
Biz anne ve babalar olarak, çocuklarımızın yaşamları boyunca, bizim talimatlarımızla hareket etmelerini ister miyiz? Yoksa, özgür bireyler olarak,  kendilerini yönetmelerini mi isteriz?
Tanrı'nın biz insanları köle yaratıklar olarak değil de, akıl sahibi özgür bireyler olarak yaratmış olması, O'nun şanına asıl yakışan değil mi?
Bilindiği gibi, Orta Çağ boyunca kölelik kurumu vardı. 19. Asrın ortalarına kadar devam etti. Köle insanların ne tür acılar ve mahrumiyetler yaşadılığını, insanlık tarihinden öğreniyoruz. Şunu da biliyoruz ki, köle olanın en büyük amacı ve misyonu, kölelikten kurtulmak, azad edilmek olmuştur. Tanrıyı temsil ettiğini iddia eden efendiden (mesela, Kiliseden) bir nebze kurtulmuştur. Ama gökteki efendiden ne zaman  kurtulacak? Gök Tanrı'sı onu azad edecek mi? Etmeyecektir! Çünkü, köleliği, kölenin bizzat kendisi ihdas etmiştir. Bu büyük günahı kendisi işlemiştir. Özgürlüğe kavuştuğu gün, kurtulmuş olacaktır. Belki o zaman, inandığı Yaratıcısına yaklaşmış olacaktır.
Son söz olarak, bu kısa makalemi, Tanrı'nın varlığına inanmış olan, büyük filozof Immanuel Kant'ın şu cümleleriyle bitirmek istiyorum: (mealen) Biz insanların, Tanrı'ya karşı doğrudan, bir görevi yoktur. Diğer insanlara karşı ahlaki sorumluluğumuz, Tanrı'ya karşı görevimiz demektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.