Vehn/dünyevileşme Krizi:
Tüm dünyalık tutkulara, heva ve heveslere
itinayla İslami kılıflar üretme konusunda büyük maharetler kazanıldı zaman
içerisinde. Artık Müslüman’ın zengini makbuldü ve itibardan taviz vermek zinhar
caiz değildi… Hem daha çok kazanılırsa daha çok harcanırdı dava uğrunda...
Ama öyle olmadı. Cüzdanlar kabardı ama
gözler doymadı. Kasalar doldu ama gözler doymadı. Makam koltukları doldu ama
gözler doymadı. Belki aylarca giymeye sıra gelmeyecek elbise ve ayakkabılarla
doldu dolaplar ama gözler doymasını bilmedi bir türlü…
Sonra evlere sıçradı vehn krizleri. Daha
geniş evlerin, daha lüks mobilyaların, mutfakların, perdelerin, bilmem kaç
parça yemek takımlarının peşinde faize bile fetvalar üretildi. Yeni eşyalara ve
mobilyalara yer açmak için ana-babalar bile uzaklaştırıldı evlerden. Ama ne o
yemek takımlarını açacak akraba ve dost kaldı etrafta ne de o mobilyaların
üzerinde oturacak huzur kaldı evlerde…
Namaz kılma oranının düşmesi, doların
artması kadar gündem olmuyordu artık. Yurt dışına yapılan iş gezileri, yoğun
bürokratik gündemler, İslami otellerin tatil rezervasyonları, muttaki devre
mülkler, VIP umreler, lüks AVM’lerin küçük mescitleri, başörtülü diziler
arasında kayboldu gitti hayaller, hedefler ve idealler...
Temsil Krizi:
Tebliğ edilenlerin temsil edilmesi
gerektiği prensibi ihmal edildi zamanla. Sıkışınca yalan söyleyebilen, kafası
bozulunca küfür edebilen, dara düşünce faiz yiyebilen, ilk fırsatta kul hakkına
girebilen, yeri gelince harama bakabilen, tıpkı bir Çin malı gibi, görüntüsü
muhteşem, dayanıklılığı, direnci, kalıcılığı, derinliği, ahlakı, etkisi sıfır
bir Müslümanlık anlayışına teslim oldu kalpler ve zihinler…
Randevusuna dikkat etmeyen, aldığı borcu
ödemeyen, verdiği sözde durmayan, gıybet etmekten çekinmeyen, yüzüne
güldüklerini arkadan çekiştiren, akrabalarıyla dargın, kardeşleriyle küs,
camiden, cemaatten, Kur’an’dan ve zikirden uzak, ihale peşinde koşmakla meşhur,
kulisçilikte uzman, eylemiyle söylemi arasında uçurumlar olan, insanı dinden
imandan soğutan kötü örneklikler çoğaldıkça çoğaldı…
Madde Bağımlılığı Krizi:
Lükse, konfora, gösterişe, israfa ve
maddeye karşı tutku, uyuşturucu bir madde gibi ele geçirdi ruhları ve bedenleri…
Makam arabasız, sekretersiz, özel
kalemsiz, korumasız yaşayamayan, koltuğu elinden alınınca kriz üstüne kriz
geçiren, küçük bir müdürlük için bile aşındırmadık kapı bırakmayan, şeref ve
itibarı malda, makamda ve parada gören, bunları kaybedince de itibarını
kaybettiğini zanneden, yeniden bir makama gelebilmek için gerekirse ahlakını,
adaletini, merhametini ve değerlerini bile gözden çıkarabilen makam bağımlısı
tipler türedi her tarafta…
Marka başörtüleri, siyah gözlükleri,
yüksek topukları ve lüks jipleriyle gecelere akan, bir konser biletine
milyarlar saçan, hiçbir tesettür defilesini kaçırmayan, pahalı telefonlarıyla
tik tok videosu çeken, tüm özel hayatlarını Instagram’a açan, yılardır kınadığı
ne varsa başına İslami ibaresini koyarak yapan, feminizmin kurucularını bile
hayretler içerisinde bırakan, marka ve lüks bağımlısı tesettürlü bir nesil
çıktı ortaya…
Elitleşme Krizi:
Malda, makamda, lükste, konforda ve
maddiyatta elitleşirken, ahlakta, kültürde, nezakette, merhamette ve insanlıkta
büyük bir bedevileşme krizi baş gösterdi aniden…
Sadeliğin yerini gösterişin, mütevaziliğin
yerini kibrin, nezaketin yerini kabalığın, samimiyetin yerini protokol
kurallarının, kardeşliğin yerini menfaat hesaplarının aldığı zincirleme bir
akıl tutulması başladı adeta…
Taktığı kravat iğnesi bilmem kaç asgari
ücretlinin maaşıyken, tatilde harcadığı para birkaç gece kondu mahallesinin
elektrik faturasını karşılarken, yediği serpme kahvaltı Suriyelilerin çadır
kentlerinde dağıtılan erzaklardan daha fazlayken; tasarruftan, sabırdan,
şükürden, mütevazilikten ve Efendimizin açlıktan karnına nasıl taş
bağladığından bahseden dava adamları çıktı ortaya…
Şükürsüzlük Krizi:
Allah’ın verdiği mal, makam, servet, medya
gibi nimetlere karşılık istediği şükür, yoğun ve çalkantılı gündemler arasında
ertelendikçe ertelendi. Oysa Allah, kime bir nimet vermişse o nimeti nasıl
kullandığına da muhakkak bakacaktı elbet. Güç verdiyse; adaletine, makam
verdiyse; merhametine, servet verdiyse; ahlakına, huzur verdiyse; şükrüne, eş
verdiyse; sadakatine, evlat verdiyse; nasıl yetiştirdiğine, ilim verdiyse;
gayretine ve cesaretine bakacağı gibi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.