Türkiye’de yıllarca baskı aracı olarak
kullanılan “laiklik elden gidiyor“ algısının yerini “beka tehlikede, din
tehlikede“ söylemi aldı. Yani iktidar böyle bir endişe ile hem kendi iktidarını
hem de seçmenini zinde tutacağı düşüncesinde. Bu ilk günden itibaren yanlış bir
düşünceydi ve en son İstanbul seçimlerinde hiçbir işe yaramadığı görüldü.
Hamasetin tahammül edilmez boyutlara gelmesine karşı tepkiyi de zannedildiği
gibi Millet İttifakı’nın tabanı değil, Cumhur İttifakı’nın tabanı verdi.
İstanbul’da ikinci seçimlerde ortaya çıkan oy farkı başka türlü izah edilemez.
Değerler üzerinden yapılan hamaset ve
popülist söylem fayda sağlamıyor. Sosyal
medya trolleri ile aba altından soba gösterilerek yapılan tehditler de artık
etki etmiyor. İktidar bu üslupla belki kendi kadrolarını terbiye ediyor, ancak
seçmenin tercihine eskisi kadar tesir edemiyor. İktidarın gayet başarılı bir
şekilde yönettiği korona virüsle mücadele sürecini, garip bir şekilde siyasi
hesaplaşmaya çevirmesi toplumsal kutuplaşmayı daha da sertleştirdi.
Erken seçim tartışmaları siyasi nabzın
gayri ihtiyari artmasına neden oldu.
İktidar siyasi nabzın artmasının herhalde kendi işine yarayacağını
düşünüyor olmalı. “Çav Bella” provokasyonu ile CHP, içinde Karar TV’nin de
olduğu farklı platformlardaki açıklamaları ile Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan
da iktidarın hedefleri arasına girdi.
****
İktidar yeni muhalefet dalgası ile
ilkesel, nesnel bir hesaplaşmaya girmek yerine, ötekileştiren, aşağılayan
hakaret ve ağır tehditler içeren bir üslubu kullanmayı tercih ediyor. Bunun bir
işe yaramayacağı kesin. Hatta bu muhalefet için büyük bir şans. Artık kavga
gürültü, hamaset istemeyen topluma, sahici bir uzlaşma ve demokratikleşme mesajı
verebilen muhalefet partileri bu süreçten karlı çıkacak.
“Çav Bella” provokasyonu ima yollu da olsa
CHP’ye mal edilmeye çalışıldı. CHP‘nin “ne büyük bir din düşmanı“ parti olduğu
algısı oluşturulmak istendi. Ancak CHP yöneticilerinin ve sosyal medyada “o
cenahtaki“ kanaat önderlerinin bu eylemi açık bir şekilde kınamasıyla, toplumda bu provokasyonun
müsebbipleri değil mağduru oldukları kanaati daha çok hakim oldu.
MHP’nin Ali Babacan’a karşı ağır
hakaretler içeren açıklamasına bu partiden gelen, yapıcı ve net bir cevap da,
ötekileştirici hamasetin, akıllıca bir cevap karşısında boş bir balona
dönüştüğünü gösterdi.
Kamuoyunun sağduyu sahibi bir çok önderi Türk demokrasisinin irtifa kaybettiği
ve en kötü dönemlerini yaşadığı 1990’lı yılların bile nerdeyse gerisine
düştüğünü düşünüyor. Ben bu hissiyatta değilim. Türk toplumu yüz yıllar içinde
oluşan, ideolojik saplantılar, otoriter yaklaşımlar, düşmansı tutumlarla şekillenen
siyasi bir gelenekle sessiz sedasız hesaplaşıyor.
****
Ne Cumhuriyetçi/Kemalist ailelerin
çocukları vulgar laik bir Türkiye hayal ediyor, ne de muhafazakar ailelerin
çocukları, dini ve tarihi hamasetlerin şekil verdiği bir Türkiye’yi arzuluyor.
Herkesin kendini aynı değerde hissedeceği, demokratik ve çoğulcu bir topluma
Türkiye’nin ezici bir çoğunluğu hazır. İktidar bunu görmüyor, göremiyor ya da
görmek istemiyor.
Bu toplumsal dinamizmin önüne geçmek,
çaresiz bir siyasi eylemden öteye bir anlam ifade etmez. Toplumdaki bu
gelişmeyi engelleyen değil, teşvik edenler, bu sürece refakat edenler, güven
verenler kazanacak. Ramazan Bayramı
mübarek olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.