Mesela 2001 krizi ardından MHP ve Genel
Başkanı Devlet Bahçeli’nin olduğu Hükümet IMF eşliğinde Kemal Derviş’i Ülkemiz
ekonomi yönetiminin başına çağırdılar.
Derviş “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programı
ile mali yapıları güçlendirici bir reçete yazdı. O program kamu açıklarını
kapatmayı ve borçlanma ihtiyacını düşürmeyi amaçlıyordu. Ve miadı da 3-5 yıl
sonra dolmuştu.
Ama AK Parti Hükümetleri bir türlü “Güçlü
Ekonomiye” geçemedi. Yani bir türlü borç kapayıcı programdan üretime yönelik
programa geçemedi. Hatta yeni bir ekonomi programı bile yazamadılar.
Ama bunlar bugün yaşadığımız sorunlar
yanında sadece küçük detaylardır.
Mesela Derviş 2001’de geldiğinde en fazla
öncelik verdiği konulardan birisi de İHALE sistemiydi.
Devletin ihalelerini siyasetin etkisinden
kurtarmayı amaçlayan bu program, AK Parti döneminde maalesef nerede ise her ay
değişikliğe uğradı.
Böyle bir değişiklik olmasaydı bir elin
parmakları ile sayılı ‘Hazine Garantili Müteahhitlere’ bu 83 milyon çalışacak
olmazdı herhalde.
Ama bu detaylar da o kadar önemli değil.
Şimdi diyorlar ki, sol partiler sağ
partilerle görüşüyor, ya da tam tersi. Efendim nasıl onlarla görüşülürmüş?
Saadet Partisi lideri Sn Temel
Karamollaoğlu CHP Lideri Sn Kemal Kılıçdaroğlu ile nasıl görüşürmüş?
Bakınız bir nokta gözlerden kaçıyor: Bugün
ülkemizde temel mesele siyaset ve siyasi partiler olmaktan çıkmıştır.
Ülkenin sorunları o kadar ağırdır ki, bu
sorunların çözümü için farklı fikir değil, tek bir fikir gerekiyor.
Önceki gün Ali Babacan’da ifade etti. Bu
sistemde 2023’e gidilemez.
Gidilir ama çok ağır faturalar ödenerek.
Bakın şu anda bile işsiz sayısı 4,2 milyon
kişi. Ama son 1 yılda iş aramaktan umudunu kesip eve kapanan 1 milyonu da
eklediğimizde işsiz sayıcı 5,2 milyon kişi oluyor. Kısaca gerçek işsizlik
oranımız 13,6 yerine 16,8 diyebiliriz.
Sorun sadece ‘stok sorun’, yani an itibari
yaşanan sıkıntılar değildir. Asıl sorun ‘akım sorunların’ birikmesidir. Hatta
çok daha temel sorun ise ‘açığa çıkmamış’ sorunlardır.
Stok sorunda Hazine Garantileri borç
hanesinde görülmediği için iç borç oranımız kamuda düşük görülmektedir. Hatta
Hazine garantileri eklense dahi iç borç stoku 2001 öncesine ancak gelir.
Ama gelir ve gelir yaratma açısından
baktığımızda asıl sorunu görüyoruz.
Burada temel mesele şu: 2010-2016 arasında
yabancı sermayenin finanse ettiği açıklar ile bir harcama kalıbı oluşturduk.
Hatta o yabancı sermayenin daha da artacağı varsayımı üzerinden resmen Hazine
garantili giderler verildi.
Bugün ne yabancı geliyor ne de yerli
yatırım yapıyor. Kronik bir sistemsel sorunla da karşı karşıyayız. Ülkede güven
sorunu hat safhada...
GÜVEN sorunu o kadar yüksek ki, bazı özel
sektör şirketleri bile kocaman TC Devletinden daha ucuza borçlanıyor. Veya
tersini söyleyelim: Devletimizin borçlanma riski şirketlerin borçlanma
riskinden daha yüksek.
Bakın dün mart ayı ödemeler dengesi
verileri açıklandı. 21 Nisan günü “Kaçılan ülke...” başlıklı yazımda bunların
olacağını belirtmiştim. Sadece bir ayda ülkemizden çıkan döviz 16,5 milyar
dolar.
Gelinen ülke değiliz artık, kaçılan
ülkeyiz.
Ve bir ülkeden kaçılıyorsa orada yeşil ot
bile bitmez. Yani kronik yüksek işsizlik, fakirlik artık kaderimiz.
O nedenle ağacın dalları olarak gördüğüm
farklı fikirleri konuşmuyoruz. Onun için ağacın gövdesi olarak gördüğüm
devletimizin ve inanç dünyamızın yıkılan sorunları için birlik olmamız
gerekiyor.
İşte o nedenle mesele siyaset değil,
mesele ülkemiz diyerek farklı fikirleri bir kenara bırakan liderler birlik
yaparak temel sorunu çözmeye çalışıyor. Bilmem anlatabildik mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.