20 Mayıs 2020 Çarşamba

Bağımsız aydın Taha Akyol/20.05.2020


***
“Propagandist olmak kolaydır, aydın olmak zor. Ama ilkinin ne toplumuna ne de savunduğu fikre faydası ve katkısı yoktur son tahlilde.”
***
EROL GÜNGÖR DİYOR Kİ
“Aydın olmanın gerektirdiği zihin disiplinini korumak isteyen kimse herkesin koşuşturduğu yere gözü kapalı dalacak yerde, sakin bir köşeye çekilerek bütün bu olup bitenlerin neden ibaret bulunduğunu düşünmeye çalışır… Kendisi de kalabalığa karışıp kaybolduğu takdirde insanlara iyilik değil kötülük etmiş olur…”
Erol Güngör, aydınların özellikle eleştirel zihniyetine değer vermektedir:
“Aydınların pek çok şey karşısında menfi ve muhalif görünmelerinin esas sebebi işte budur. En cazip ve makul görünen şeyleri bile kolay kabul etmezler. Her şeyin ilk anda göze görülmeyen mahzurlarını araştırırlar. Frenklerin esprit critique dedikleri bu ihtiyatlı ve tenkitçi tavrı kaybeden bir aydın artık ruhları karartmaktan başka işe yaramaz.”
Hocam ve ağabeyim Erol Güngör, kendisi gibi milliyetçi fakat ‘partili’ olmuş arkadaşlarıyla anlaşamadığını, çünkü siyasi önceliklerin serbest düşünmeyi engellediğini belirtir. “Siyasi mücadelelerde ağırlık noktası çoğunlukla zümre menfaatlarıdır” tespitini yapan Güngör şöyle yazar:
“Aydın, bir meselede karara varırken, bu benim yararımadır diye düşünmez, hakikat bu mudur diye bakar.”
Bunun emir ve talimatla, mahalle çıkarlarıyla, aşiretleşmiş ‘biz’ anlayışıyla bağdaşmayacağı açıktır.
‘HAKİKAT’İ ARAŞTIRAN AYDIN
Hayatın gerçeğinde elbette siyasi güç kavgaları, sınıf ve zümre menfaatleri vardır. Hukuk içinde olmak kaydıyla bunlar toplumsal dinamizmin unsurlarıdır.
Aydının görevi bunlara kapılmayıp eleştirecek ve yeni tezler ileri sürebilecek kadar bağımsız ve birikimli olmaktır.
Tabii her aydın bu kalitede değildir.
Toplumların, partilerin, fikir akımlarının ufkunu açacak olan aydın tipi, merhum Güngör’ün tanımladığı her olayda “hakikati araştıran” aydındır.
Avrupa’da ‘aydınlanma düşünürü’ Montesquieu’nin “Kanunların Ruhu” adlı kitabı 1748’de yayınlandı; bugün bütün modern anayasaların temelinde bu kitap vardır.
Bizde 1860’tan itibaren gazetenin hayatımıza girmesiyle, “süslü dil” yerine okurların anlayacağı dil önem kazandı ve Namık Kemal gibi gerçek aydınlar çıkmaya başladı; araştıran, eleştiren, düşünen bağımsız ‘kafa’ insanları…
Tabii partizan aydınlar, iliştirilmiş aydınlar, organik aydınlar olacak; ufkumuzu açacak olanlar ise her düşünce akımının bağımsız aydınlarıdır.
Cemil Meriç ne diyordu?
“Düşünce kıldan ince, kılıçtan keskin; kalabalıklar geçemez üzerinden.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.