Türkiye’de gittikçe derinleşen bir Gelenekçi-Sahihçi (ehl-i rey) çatışması sürmektedir.
Gelenekçiler; önceki alimlerin din ile ilgili her şeyi çözdüğünü, her şeyin Kur’an ve Sünnet’e göre tespit edildiğini, bu alimlerin bu tespitlerinin (icma-i ümmet) aynı Kur’an ve Sünnet gibi bizi bağladığını, bugün o büyük alimlerden Kur’an’ı ve Sünnet’i daha iyi anlayamayacağımızı savunmaktalar.
Sahihçiler; zamanın ve şartların anlayışları değiştireceğini, insanın olduğu yerde yozlaşmanın olacağını bu yüzden kaynakların yeniden değerlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar ve İslam inancına göre korunmuş olduğuna iman edilen kaynağın sadece Kur’an-ı Kerim olduğu gerçeğine dayanarak bu değerlendirme Kur’an şemsiyesi altında olmalıdır diyorlar.
Bu durum modern hukukta da aynı şekilde uygulanmaktadır. Meclisler veya hükümetler anayasalarına aykırı kanun çıkardığında veya kararname çıkardıklarında başvuru sonucunda anayasa mahkemesine götürülür ve iptal edilir.
Fakat bu başvuru için anayasadaki hükümlerin uygulanmasını isteyen bir muhalefet lazım ve anayasa mahkemesi üyelerinin de siyasi iktidardan farklı karar verecek dirayette olması lazım.
Bu olmayınca ne oluyor, anayasa orada öylece durduğu halde anayasaya aykırı kanun ve kararlar yerleşik uygulamalar haline gelebiliyor. Bu durum günümüzde bu kadar kanun, nizamın, kayıtların olduğu dönemde oluyorsa 1400 yıllık İslam tarihinde neden olmasın?
Sahihçilerin (ehl-i rey) iddiası şu;
İslam’da asıldan uzaklaşmış meseleler var bunları ulema toplansın Kur’an’a uygunluk esasına göre düzenlesin. Modern anlamda bir Kur’an Mahkemesi kurulsun, İslam’ın içerisine girmiş yanlış kabulleri bu heyet tetkik etsin.
Şöyle bir iddia yok, herkes eline Kur’an’ı alsın bir din kurgulasın denmiyor. Ama okur-yazar her müslümanın Kur’an’dan haberdar olması ve bu heyete neleri sevk edeceğini bilmesinde fayda vardır. Tabii her müslüman Kur’an’ı okusun, ahlak ve maneviyatını tedavi etsin deniyor buna da kimse itiraz etmemelidir. Bunu Kur’an’dan daha iyi yapacak kitaplar var diyenlere de müslüman denemez.
Mesela yerleşik uygulama haline gelmiş ama Kur’an’a aykırı bir örnek;
İslam’da nikah akdinin sona ermesi, boşanma konusu.
Şu anda fıkıhta yer bulan uygulama Kur’an’a uygun değildir ve bunu bütün fıkıhçılar aşağı yukarı kabul eder. Bu yüzden islam tarihi boyunca haksız yere binlerce başanma olmuş, insanlar mağdur edilmiş, hülle icat edilmiş aileler haksız yere perişan olmuştur. Belki bin sene önce böyle bir heyet kurulsa ve Kur’an’ı esas alarak bu konu düzenlenseydi binlerce insan mağdur olmayacaktı. Ve buna benzer konular yüzünden İslam ümmeti hayatın gerçeklerinden uzaklaştı ve inkişaf edemedi, edemiyor.
Murat Akgül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.