Bir millet, bir ülke düşünün ki yarısı
hain, terör yanlısı, illet ve zillet içinde!
İstediğiniz kadar çok güçlü ve “kendimize
yeterli” olduğumuzu söyleyin… Aynı zamanda swap yoluyla milyarlarca dolar
bulabilmek zorunda kalırsınız, Londra piyasalarında çok yüksek faizle borç
ararsınız.
Bu tablo maalesef yeni değildir!
İktidarların ilk idealizm dönemi bitip
“güç zehirlenmesi” başladıktan sonra, sonra her devirde yaşadığımız hastalıktır
bu!
Yüz yıllık hastalığımız, son on yılda yine
nüksetti…
Güç hırsı, siyasi güç savaşı Türkiye’nin
nefesini kesiyor!
Milli enerjimizi kavgalarla tüketip hâlâ
“gelişmekte olan ülke” sınıfında kaldığımızın farkında değiliz!
‘GELİŞMEKTE OLAN ÜLKE’
Merhum hocamız Şerif Mardin, bundan tam
elli dört yıl önce, 1966’da yazdığı bir makalede, uzun modernleşme tarihimiz
sayesinde “Ortadoğu” toplumlarının ilerisinde bir ülke olduğumuzu ama hala
“sanayi toplumu” haline gelemediğimizi hatırlatarak şöyle yazıyordu:
“Türkiye’nin kendisini resmen modernleşme
ve Batılılaşmaya adadığı tarihten bugüne yüz otuz yıl (Tanzimat) geçtiği halde,
süreç beklenenden çok daha yavaş ilermiştir. Türkiye ‘gelişmekte olan ülkeler’e
özgü kimi siyasi işaretleri hala taşımaktadır!..” (Türk Modernleşmesi, s. 177)
Tanzimat’ın üzerinden bugün yüz seksen yıl
geçti; onu bir tarafa bırakalım.
Şerif Hoca’nın yazısından bu tarafa elli
dört yıl geçti… O zaman “gelişmekte olan ülkeler” sınıfındaydık, bugün yine
“gelişmekte olan ülkeler” sınıfında değil miyiz?
Peki geçen elli yılda bu sınıfı atlayıp
gelişmiş ülke olmayı başaranlar var mı? Var, Güney Kore mesela; 1960’larda
bizim gerimizdeydi, bugün 35 bin dolar gelire sahip!
Peki son yirmi yıl, AK Parti dönemi?
H âlâ “gelişmekte olan ülkeler”
sınıfındayız.
Elbette AK Parti döneminde alt yapıda çok
ciddi gelişmeler oldu; fakat AB sürecinin etkisiyle dışarıdan gelen 600 milyar
dolarla ve 2011’e kadarki rasyonel politikalarla…
SON ON YIL
2011’den sonra adım adım rant ekonomisi
ağır bastı. Rahmi Koç’un deyişiyle “yatırımlar taşa toprağa gitti.”
Daron Acemoğlu’nun deyişiyle “verimlilik
artmadan büyüme” politikalarıyla ekonomi şişirildi neticede 2018’de milli
gerimiz 10 bin doların altına düştü.
Hukuk ve ekonomide sıkıntılar arttıkça
iktidar ilk iki dönemdeki ılımlı ve müzakereci dilini bırakıp muhalefeti
ihanetle suçlayan, medyada farklı sesleri bastıran, yargıyı siyasallaştıran bir
yola girdi.
Ak Parti’nin ilk dönemlerindeki başarısı
da, 2011’den itibaren adım adım yöneldiği rant ekonomisi ve baskı politikalarının
başarısızlığı da ortada.
Yine merhum Şerif Mardin hocamıza
döneceğim. Elli dört yıl önce şöyle yazmıştı:
“Türkiye’de sürekli muhalefetin boğazının
sıkılmasının yol açtığı en önemli kayıp sosyal ve iktisadi yaratıcılığın
engellenmesi olmuştur…” (Sf. 190)
Boğaz sıkan, had bildiren, hizaya getiren
“siz” olunca kötü, “biz” olunca iyi olabilir mi?!
Aynı sebepler aynı sonucu doğruyor:
Partilerin eski aşiretler gibi insanları ayırması, zihinleri siyasi çatışmaya
odaklaması, zihinleri açacak eleştirilerin baskılanması sonuçta toplumsal
enerjimizi israf ediyor.
TOPLUMSAL ENERJİ NEREYE?
Elbette sadece bugün meselesi değil…
Muhalefetin susturulması, farklı fikirlerin baskılanması, rakiplerin “hain”
diye suçlanması maalesef bizim en az yüz yıllık hastalığımız.
Demokratik kurumlar zayıf, kurallar
dayanıksız olursa siyasi güç tutkusu dur durak bilmiyor… Fikir hareketleri
zayıf olursa siyaset bütün felsefi, moral, ahlaki, hukuki değerleri bastırıyor.
İster devrim adına, isten dava adına; fark
etmiyor.
Bu yüzden hiçbir devirde Uzak Doğu
performansını gösteremedik.
Özgürlük, hukuk devleti, gücün
sınırlanması, bağımsız yargı ve fikir hareketlerinin felsefi derinliğe sahip
olması ne kadar önemli, görüyorsunuz.
Bir türlü 10.000 doları aşamıyoruz işte.
Sağduyu deyin, vatanseverlik deyin,
akılcılık deyin… Doğrusu siyasi tansiyonu aşağıya çekip zihnimizi “sosyal ve
iktisadi yaratıcılığa” yöneltmek değil midir?
Toplumsal enerjimizi güç kavgalarının
tasallutundan kurtarıp eğitime, hukuka, bilim ve teknolojiye, endüstri ve
ihracata, refah ve uluslararası saygınlığa yöneltmek değil midir?
Kim olursa olsun “öteki taraf”a karşı
tabanlarını nefretle dolduranlar ülkeye zarar veriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.