Sevda Noyan, bir yayında, komşularını fişlediğini ve öldürülecekler listesi yaptığını dışavurmuştu.
Bu akıl almaz
pervasızlığa karşı RTÜK ve savcılığı yerinden kımıldatmak, epey zaman almıştı.
Oysa CHP
milletvekili Ali Mahir Başarır, bir yayında, Tank Palet Fabrikasının Katar
ortaklığına devrini kastederek "Devletin ordusu Katar'a
satıldı" deyince yer yerinden oynadı.
Başarır aynı
yayında, kendisini yanlış ifade ettiğini belirterek o sözleri geri aldığı
halde...
Hafta sonudur,
tatil günüdür demeden RTÜK inceleme başlattı. Savcılık soruşturma açtı.
Cumhurbaşkanlığı, AK Parti ve Milli Savunma Bakanlığı, hesap sorulacağı
açıklamalarıyla tepki gösterdi.
Noyan'la ilgili
utanma belasına, yasak savma kabilinden başlatılan dava zamana yayılmıştı.
Fakat geçmiş
örnekler gösteriyor ki CHP'li Başarır'la ilgili soruşturma, göstermelik
kalmayacak.
Yargının,
muhalefete ve iktidar taraftarlarına ayrı standartlar uygulamasının ilk ve tek
örneği de değil bunlar.
Muhalefet iktidara
ağır laf ettiğinde, hakaret suçu içerdiğine hükmediliyor.
İktidar, benzer
ifadeleri muhalefete karşı kullandığındaysa eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü.
İktidardan
gelenler ne kadar kışkırtıcı, rahatsız ve şok edici olursa olsun...AİHM ve AYM
içtihatlarına göre, muhalefetin katlanması gereken düşünce açıklaması
sayılıyor.
AK Parti ve
hükümet sözcüleri CHP'li Başarır'ı zaten kınadı. Yerden yere de vurdular. Hak
ettiğini düşündükleri en ağır cevabı verdiler. Hatta her zamanki kolaycılıkla
gayrimilli bile ilan ettiler. Ve milleti temsil onuruna layık olmadığını da
eklediler.
Milletten kimin
milli olup olmadığına karar verme yetkisi, iktidarın elindeymiş gibi...
Milleti temsil
onuruna kimin layık olup olmadığına da sandıkta millet değil, iktidar sözcüleri
karar verirmiş gibi...
Cumhurbaşkanı
Erdoğan, son Ombudsmanlar Konferansı'nda övünerek anlatmıştı. 'Eleştirilemez,
sorgulanamaz devlet' anlayışını, yaptıkları reformlarla bitirdiklerini
duyurmuştu.
Haklıydı. AK Parti
bu iddialarla yola çıkmıştı. 'Önce devlet' anlayışına karşı, 'önce
insan' diyerek iktidara gelmişti.
İnsanı yaşatacaktı
ki devlet yaşasın.
Vatandaşın hak ve
özgürlüklerini, devletin müdahalelerinden koruyacaktı. Devlete karşı bireyi
üstte tutacak ve savunacaktı.
Şimdi ise
Başarır'a, ağzının payını siyaseten vermekle yetinmeyip yargıya da havale
ediyorlar. 301. maddeye sokup, hükümeti ve devletin ordusunu aşağılamakla
suçluyorlar.
Devlete karşı
insanı kutsamayı vaat etmişlerdi.
Ama geldikleri
noktada, artık bireye karşı devleti ve kurumlarını kutsuyorlar. Devleti
yaşatmak için insanı feda etmenin gerekliliğine dair vaazlar veriyorlar.
İmamoğlu'nun Kanal
İstanbul'a karşı çıktığı afişler bile, 'devlet projesine karşı çıkıyor'
diye soruşturma geçiriyor.
AK Parti'nin seçim
projesine karşı çıkmak, devlete karşı çıkma muamelesi görüyor.
Devleti geçici bir
dönem yönetmek için seçilen iktidar, kendisini devletle bir tutuyor artık.
İktidara laf
ettiğinizde, devlete laf etmiş oluyorsunuz.
Eleştirilemez,
sorgulanamaz devlet anlayışını bitirmişlerdi güya.
Fakat iktidarın
eleştirilemeyeceği, sorgulanamayacağı bir düzene getirdiler ülkeyi.
AK Parti'nin
kendisini inkarı olmuyor mu?
Neredesin ey
basiret!
Demokrasinin utanç
davası
Ana muhalefet
lideri, Ankara Çubuk’ta linç girişimine uğramıştı. Failler ortadaydı.
Olay yerindeki
Savunma Bakanı Akar’la Emniyet Genel Müdürü Uzunkaya, Kılıçdaroğlu’nun ölümden
döndüğünü, sağ çıkarmak için çırpındıklarını söylemişti. Yani canını zor
kurtarmıştı.
Yargının çarkları
süratle işledi. Kavgada komşusunu darp eden şarkıcı Halil Sezai örneğindeki
gibi.
Sezai tutuklu
yargılandı. Komşusuna suç bulunmadı. Süreç bir buçuk ayda tamamlandı. Sezai ilk
duruşmada ceza aldı ve ancak ondan sonra tahliye edilebildi.
Kılıçdaroğlu’na
yumruk atan saldırgan Osman Sarıgün de gözaltına alındı. Ama tutuksuz yargılama
esas olduğu için alınmasıyla bırakılması bir oldu.
‘Osman Amca’ları, AK Parti
üyesiydi. İhraç istemiyle derhal disipline sevk edildi. İl Başkanı Hakan Özcan,
“Yığitlerimizi yedirmeyiz” diyerek ne kadar ciddi olduklarını anında gösterdi.
Yedirmeme
kampanyası açıldı hemen. Eline kelepçe takılmasının, disipline sevk edilmesinin
vicdanları yaraladığını söyleyen AK Partililer arka çıktı.
Sahiplendiler,
milli kahraman ilan ettiler.
Cumhurbaşkanlığından
yapılan sert bir açıklamada, Kılıçdaroğlu suçu kendinde aramaya çağrıldı. Niye
saldırtmıştı üstüne, ne etmişti de saldırganları kızdırmış, haklı öfkelerini
çekmiş, kendine vurdurtmuştu?
Provokasyona
gelenler masumdu, toz kondurulmuyordu. Provokasyona getirmenin sorumluluğu da
saldırının hedefi ve mağduru Kılıçdaroğlu’na yıkılıyordu.
İktidar, hukuktan
yana net tavır almıştı anlayacağınız.
İşte bu ortamda
ilk duruşma, büyük bir hızla tam 20 ay sonra dün yapıldı.
Ne skandalı,
yaşasın adalet (!)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.