21 Aralık 2020 Pazartesi

İLAHİYAT DEKANLAR KONSEYİ TOPLANTISI SONUÇ BİLDİRGESİ ÜZERİNE Ibrahim Maras

İlahiyat Dekanlar Konseyi’nin yaptığı toplantıda birçok husus müzakere edildi. Çok eleştirilebilecek şeyler de söylendi, çok tutarlı şeyler de. Ancak sonuç bildirgesi, adeta siz boşuna konuşuyorsunuz, bizim dediğimiz olur cinsindendi. Tamamen yuvarlak sözler ve merdiven altı yapıların, hem de üç ayrı madde halinde, meşru kılınması çabası ve hatta “İlahiyatlar dini anlamada ve yorumlamada tekel değildir” denilmesi ise oldukça manidardır. Halbuki tekel olma iddiası ilmin özüne aykırıdır. Hiçbir aklı başında ilim sahibi İlahiyatçı tekelciliği savunmaz.

Tekel olma iddiası dini grupların iddiasıdır. Üstelik, devletin tanıdığı yüksek din eğitimi veren kurumlar İlahiyat Fakülteleridir. Medreseler, bırakın Cumhuriyet’i Osmanlı son döneminde aslında manen kapatılmıştır. Bugün medrese diye adlandırılan yerlerde yapılan eğitim, sivil bir toplum kuruluşunun, kanunlar çerçevesinde, halka dini hizmet verme çabasından başka bir şey değildir. Elbette bu, engellenemez. Ama son yıllarda yapılanlar buraların paralel İlahiyatlar haline getirilip verilen sözde icazetlerin devlet tarafından tanınmasının teklifi noktasına kadar getirilmiştir.

Konseyin sonuç bildirgesini hazırlayanların veya Türkiye’deki bazı İlahiyatçıların üniversite, fakülte ve klasik medrese kavramlarından haberleri yoktur. İlahiyat Fakülteleri Hristiyan ülkelerdeki gibi teoloji fakülteleri değildir. İlahiyatlarda temel çıkış noktası metafiziktir, yani evrensel külli ilkeleri ve hakikatleri yakalama çabasıdır. İlahiyatlarda bütün ilimler bu eksende yapılır. Tarihte bunu en iyi yapanlar da Müslüman düşünürlerdir. Bunu yapmadan evrensel bir İslam İlahiyatı asla oluşturamazsınız.

Sonuç bildirgesinde vehmedildiği gibi ortada suni bir atmosfer veya çatışma algısı yoktur. Açıkça dini grupların İlahiyatları ele geçirme ve dönüştürme yönünde bir gayreti vardır. Bunun için de İlahiyatlara karşı devamlı olumsuz propaganda yapmakta ve itibarsızlaştırmaktadırlar. Tarih boyu var olan tekke medrese çatışması bugün dini gruplarla İmam-Hatip ve İlahiyatlar arasındaki çatışmaya dönüşmüştür. Çatışma zannedildiği gibi iki taraflı değildir. Tek taraflı bir saldırıdır. Sonuç bildirgesi, televizyonlarda, sanal medyada İmam-Hatip ve İlahiyatlar aleyhine bas bas bağıran dini grupların temsilcilerini ve hemen her şehirde bunların yanında kurulan paralel sözde medreseleri görmezden gelmektedir.

Sonuç bildirgesinin her fikrin kamuya açılmaması gerektiğini söylemesi ise anlamsız ve gereksiz bir açıklamadır. Piyasada birçok dini grubun sözde tasavvuf adına cahil halka kendi neşirleriyle veya radyo ve televizyonlarından neler anlattıkları herkese malum iken, işi inceleme ve araştırma olan ve ulaştığı sonuçları ilmi çevrelerde paylaşan İlahiyatçıların, bilgi ötesi bir çağda, fikirlerinin saklı olmasını istemek ve hatta komik bir şekilde huzur sohbetlerini örnek vermek tamamen mantıksal bir safsata ve hayatın gerçeklerinden uzaklaşıp kafayı kuma gömmektir.

Sonuç bildirgesinde ilmi hürriyet ve müsamahadan bahsedip arkasından “Ancak bu şekilde bir müsamaha, her görüşün doğruluğu ve kabul edilir olduğu anlamına gelmez” demek, açıkça, “biz böyle demişsek de gerçekte öyle bir ilmi hürriyetiniz yok” demektir.

Sonuç Bildirgesi, en güzel sunumu yapan İlyas Çelebi’nin İlahiyat programlarının bir medeniyet projesi olduğu şeklindeki haklı tezini ve sunumlarda en çok üzerinde durulan İlahiyatların neden isimlerinin değiştirildiği, durup dururken neden ikilik yaratıldığı ve programlarının, anabilim dallarının neden daraltıldığı meselelerini ise göz ardı etmiştir. Ne diyelim, Türkiye, İlahiyat alanındaki kazanımlarını adım adım kaybediyor. Biz de seyrediyoruz. Filmin sonunda; komedi mi, fantastik kurgu mu, trajedi mi olduğunu hep birlikte iliklerimize kadar yaşayacağız.

İbrahim Maraş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.