İktidar, siyaset dışı araçlarla ve devlet gücüyle muhalefetin siyaset alanını yok ederek seçimleri kazanmaya, iktidarını sürdürmeye çalışıyor
İktidar, ekonomide
ve salgınla mücadeledeki başarısızlığını topyekûn muhalefete çullanarak
kapatmaya çalışıyor.
Bu çullanmayı
sadece siyaset araçlarıyla değil siyaset dışı araçlar ve yöntemlerle de
yapıyor.
Demokratik
teamüllere, demokratik kurallara aykırı bir şekilde, bazen bağırıp çağırarak,
bazen gerçeği çarpıtarak, bazen devlet gücünü, bazen yer altı dünyasını
konuşturarak muhalefet partilerine, muhalefet liderlerine, muhalefet
milletvekillerine, muhalif bilim insanlarına ve aydınlarına her yönden
yükleniyor.
Ekonomide ve
sağlıkta her şeyin çok iyi gittiği propagandası halk nezdinde inandırıcı
olmaktan çıkalı çok oldu. Ekonomide çizilen toz pembe tablonun bir hayal
mahsulü olduğu anlaşıldı. Ekonomi yönetimi toptan değişti. Salgınla mücadelede
turkuaz tablo ile halkın kandırıldığı da su yüzüne çıktı.
İktidarın elinde,
muhalefeti zor kullanarak bastırmak, susturmak dışında bir yol kalmadı. Şimdi
bu yolu deniyor.
Örneklere CHP
lideri Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başlayalım. Kılıçdaroğlu önce PKK’nın suikast
girişimiyle karşılaştı. Ardından şehit cenazesinde yumruklandı ve linç edilmeye
çalışıldı. Ardından dokunulmazlığa tabi Meclis grup toplantısında yaptığı bir
konuşma nedeniyle hakkında bir fezleke daha düzenlendi. Dokunulmazlığının
kaldırılması talep edildi. Bu da yetmedi organize suç örgütü lideri tarafından
iki kez açıktan tehdit edildi. İktidara yakın yazarlar Kılıçdaroğlu’nun
suikaste uğrayabileceğine ilişkin yazılar yazdılar. Kendisinden “yürüyen
ölü” diye söz ettiler. Bu da yetmedi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan,
Kılıçdaroğlu için “milli güvenlik sorunu haline gelmiştir” dedi. Ertesi
gün MHP lideri Devlet Bahçeli de Kılıçdaroğlu için Erdoğan’ın ifadesini
tekrarladı.
Cumhurbaşkanı, MHP
lideri, cumhuriyet savcılığı, yeraltı dünyası hep birlikte Kılıçdaroğlu’nun
üzerine çullanmış durumdalar.
Turkiye
Cumhuriyeti’ni kurmuş 97 yıllık ana muhalefet partisi CHP’yi ve lideri Kemal
Kılıçdaroğlu’nu Cumhurbaşkanı ve MHP liderinin “milli güvenlik sorunu”
olarak ilân etmeleri, iktidarın muhalefete karşı yeni bir stratejiye geçtiğinin
işaretidir. Bu stratejinin Kılıçdaroğlu’nu siyaset dışında bırakmayı
hedeflediği anlaşılıyor. Dokunulmazlığı kaldırılarak yargı yoluyla siyaset
yapamaz konuma düşürmek veya devlet ve diğer güç odaklarının ağır baskısıyla
kıpırdayamaz hale getirmek, siyaset dışı araçlarla muhalefeti susturmak anlamı
taşır.
Türkiye için
nelerin milli güvenlik sorunu haline geldiği Milli Güvenlik Kurulu tarafından
saptanır ve Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne geçirilir. Bu belge Türkiye
Cumhuriyeti’nin milli güvenliğine, dolayısıyla bekasına yönelen tehditlerin
sıralandığı bir belgedir. Bu tehditlerle Türkiye iktidarıyla, muhalefetiyle,
bütün milli gücüyle mücadele eder.
Bu gerçek
ortadayken Kılıçdaroğlu’nu, milli güvenlik sorunu olarak ilân etmek, onu hedef
göstermektir. Bu yöntemin ise demokratik hukuk devletinde yeri yoktur.
Kılıçdaroğlu’na
yumruk atılması ve linç edilmeye çalışılmasıyla ilgili davanın 1,5 yıl
beklendikten sonra açılması ve hemen Mart 2021’e ertelenmesi de düşündürücüdür.
Bu elim olaydan sonra saldırganın elini kolunu sallayarak aramızda dolaşması,
ölümle tehdit eden hakkında bugüne kadar harekete geçilmemiş olması, bu
konudaki suskunluk iktidarın Kılıçdaroğlu’na yapılan fiziki saldırılardan
rahatsızlık duymadığı anlamına gelir. Oysa ana muhalefet liderlerine yapılan
fiziki saldırılar, yöneltilen tehditler ve hakaretlerin karşısına öncelikle
Cumhurbaşkanı’nın ve iktidarın çıkması gerekir.
Aynı çullanma
politikası İstanbul Büşükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na yapılıyor.
İmamoğlu, İstanbul’da iktidar tarafından engelleniyor. İstanbul halkı için
getirdiği projeler iktidarın talimatıyla İstanbul Belediye Meclis’nde
önleniyor. Valiliğin temsil edildiği komisyonlarda reddediliyor. Kanal
İstanbul’a karşı afiş astı diye hakkında hemen inceleme başlatılıyor.
Müfettişler harekete geçiriliyor. Görevden alınması için bahaneler aranıyor.
Hakkında suikast ihbarları yapılıyor. İhbar iktidar tarafından önemsenmiyor.
“Rutindir” denilerek geçiştiriliyor.
Son çullanma
örneğini ise CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır ve Habertürk olayında
gördük. Başarır Tank Palet Fabrikası’nın işletmesinin 25 yıllığına Katar
ortaklığına verilmesini eleştirirken, maksadını aşan ve sonradan geri alarak
özür dilediği bir cümlesi için kelimenin tam anlamıyla taarruza uğradı.
Cumhurbaşkanı, MHP lideri, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, AK Parti Sözcüsü, Ankara
Başsavcılığı ve RTÜK aynı anda Başarır’a yüklerdi. Hakkında soruşturma açıldı.
Hemen toplanan RTÜK, Habertürk’e, daha önce Tele1 ve Halk Tv’ye yaptığı gibi
yüzde 5 para cezasına ve 5 program iptali cezasına hükmetti. Başarır, “ne
oluyoruz diyemeden” dört koldan üzerine çullanıldı.
Örnekleri çoğalmak
mümkün.
İktidar, siyaset
dışı araçlarla ve devlet gücüyle muhalefetin siyaset alanını yok ederek
seçimleri kazanmaya, iktidarını sürdürmeye çalışıyor.
Ancak izlediği yol
demokratik ve hukuki bir yol değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.