Milletvekili Başarır'ın ifade özgürlüğünün ve bu özgürlüğünün dokunulmaz olmasının nedeni, milletin iradesi ile o koltuğa seçilmiş olmasıdır. Bazı milletvekillerinin ifade özgürlüğüne istedikleri düzeyde sahip olabilmeleri, buna karşılık bazılarının olamaması bir tek şeye işaret eder: Tek parti faşizmi!
Ne yalan
söyleyeyim, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, damadını "affetmesinden"
sonra "geleceğimizi Avrupa ile kurmayı tasavvur ediyoruz"
dediğinde heyecanlananlar arasında değildim.
Ama kendimi
tuttum, açıklamanın Vahdettin Köşkü'nden yapılmasından hareketle, İngiliz
zırhlısı ile Avrupa'ya yolculuk filan gibi laf oyunlarına girerek, espri
yapmaya da kalkışmadım.
Her zaman "latife,
latif olmalıdır" derim, bunu bilir, bunu söylerim.
Memleketin Siyasal
İslamcıları, işlerine ne zaman gelirse Avrupa'yı o zaman hatırlarlar. Ve Avrupa
usulü demokrasi ile ilişkileri, alışkın olmayan omuzda, tilki kürkünden etolün
duramıyor olmasına benzer.
Evet, o sözün
orijinalini biliyorum elbette; ama bunların bir kitlesel linç için ne kadar
azgınca hareket edebildiklerini aklımdan çıkarmamaya çalışıyorum.
Onun için işleri
öyle gerektirdiği için bazen Kopenhag Kriterleri'nden, Venedik Komisyonu'ndan
filan söz etmelerine aldanmam.
Bizim İslamcılar
için Ebubekir Kriterleri geçerlidir çünkü.
Ve hayır, Hazreti
Ebubekir ile ilgili değil, bildiğiniz RTÜK'çü Ebubekir Bey'den söz ediyorum.
RTÜK Başkanı, CHP
Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın "Tank Palet Fabrikası" ile
ilgili olarak sözleri nedeniyle Habertürk'e verdirdiği cezayı şöyle savundu:
"Ordumuza
uzatılan dil kesinlikle ifade özgürlüğünün bir parçası olamaz, zaten böyle bir
konuda ifade özgürlüğünden de bahsedilemez."
Gördüğünüz gibi
ifade özgürlüğünün hangi durumlar için geçerli olabileceğine iktidarın RTÜK'e
seçtiği memur tayin ediyor.
İfade özgürlüğünün
sınırlarını, bu işlerde dış kapının mandalı sayılması lazım gelen
biri çiziyor;
çizilen kişi ise milletin seçip, Ankara’ya gönderdiği vekili!
"Ordu" dediği kurum,
soyut bir kavram değil, bildiğiniz Türk Silahlı Kuvvetleri.
Ve bu ülkenin her
kurumu gibi eleştirilebilir, hatta gerektiğinde bu eleştiri "sert ve
kırıcı" da olabilir.
Süleyman Soylu'nun
avukatlarının da bir dava vesilesiyle isabetle ifade ettikleri gibi "eleştiri
övgü olmadığına göre haliyle sert olmak zorundadır".
Demokrasiden söz
ediyorsanız, ülkenin herhangi bir kurumu sıradan bir vatandaş tarafından da
sertçe eleştirilebilir.
Milletvekillerinin
bir görevi de zaten budur, millet onun için bunları seçip Meclis'e yollar.
Kendisi adına
iktidarı ve ülkenin kurumlarını sorgulasınlar diye!
Milletvekili
Başarır'ın ifade özgürlüğünün ve bu özgürlüğünün dokunulmaz olmasının nedeni,
milletin iradesi ile o koltuğa seçilmiş olmasıdır.
Bazı
milletvekillerinin ifade özgürlüğüne istedikleri düzeyde sahip olabilmeleri,
buna karşılık bazılarının olamaması bir tek şeye işaret eder: Tek parti
faşizmi!
Cumhurbaşkanı iki
konuşmasından birinde tek parti faşizminden söz ederken, bunun canlı
laboratuvar deneyiminin günümüz Türkiye'sinde yaşanıyor olması da hayli
enteresan bir durum.
* * *
Katar'ın eşsiz tank
üretme tecrübesi!
Cumhurbaşkanı,
Tank Palet Fabrikası'nın işletmesinin Katar'a verildiğini, satılmadığını
söylüyor.
Ama Katar'ın hangi
bilgi ve teknoloji ile bu işletmeye katkıda bulunacağını da hiç açıklamıyor.
Bu işe Katar
parmağının dahil edilmesinin gerekçesini bize şöyle söylemişlerdi: 50 milyon
dolar işletme sermayesi getirecek!
Kusura bakmasınlar
ama madem 50 milyon dolara ihtiyaç vardı, mesela Vahdettin Köşkü'nü satılığa
çıkarsak, bu devletin hazinesi daha çoğunu da kazanıp, bu işe yatırabilirdi.
Demek ki mesele
para olmamalı.
Katar'ın yüksek
teknolojili askeri araç üretimiyle ilgili tarihten gelen tecrübe ve bilgi
birikimi mi var?
Hayır, o da yok.
Birkaç bin yıllık
tarihi olması ile övündüğümüz TSK'nın bu konudaki bilgi ve tecrübesi Katar'dan
fazla olmalı.
O halde neden
"yerli ve milli tank" için Türkiye, Katar'a muhtaç?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.