Devleti yönetmek, adalet ve dürüstlükle yapılırsa ibadetlerin en değerlilerindendir. Hz. Peygamber’in bu husustaki hadislerinden biri şöyledir: “Adaletli bir devlet başkanının bir günlük yöneticiliği, bir insanın bireysel olarak yaptığı altmış yıllık ibadetten daha hayırlıdır...
Devlet başkanlığı
en üstün ibadetlerden olmasına rağmen, dinî duyarlılığı yüksek zatlar
–tehlikesinin de büyüklüğü nedeniyle– bu göreve itibar etmemişler; onu
yüklenmekten korkmuş, kaçınmışlardır. Çünkü bu işi yüklenen kişideki gizli
duygular harekete geçer; nefsini makam sevgisi, yönetme zevki ve dünya
zevklerinin en güçlüsü olan otorite kullanımı gibi tutkular kuşatır.
Yöneticilik tatlı gelince yönetici kendi çıkarı için çalışmaya başlar; keyfî
işler yapma tehlikesi doğar. Doğru da olsa, mevkiine ve yöneticiliğine zarar
verebilecek işlerden uzaklaşır; yanlış da olsa konumunu güçlendiren işler
yapar. Bu noktaya gelince de kendini helâke sürüklemiş olur ve artık –(adaletli
devlet başkanının bir günlük yöneticiliğinin altmış yıllık ibadetten daha
hayırlı olduğunu bildiren) yukarıdaki hadisten çıkan anlama göre– böyle bir
yöneticinin bir günlük yönetimi de günah işlemekle geçen altmış yıla bedel
olur.”
(Gazâlî [ö. 1111], “İhyâ”, Kahire 1332, III, 324)
***
“Allah’ın dini şu
üç temel üzerine kuruldu: Hakikat, dürüstlük, adalet.” (IV, 387)
***
“Günahlar geçişsiz
(zararı sadece işleyene olan) ve geçişli (zararı başka insanlara da dokunan)
diye ikiye ayrılır. Mesela fısk (ibadetleri terk etmek) geçişsiz günahtır;
hatta dinsizlik de öyledir. Bunlar Allah’a karşı işlenmiş suçlar olup hesabı da
Allah ile kulu arasındadır. Ama yöneticilerin zulüm ve haksızlık yaparak
işledikleri suçlardan başkaları zarar görür; dalayışıyla bunları yapanların
durumu ilkine göre daha kötüdür. Zulüm ne kadar insana ne ölçüde zarar
veriyorsa Allah’ın katındaki cezası da o kadar ağır olacaktır.” (II,151)
***
“Öncelikle
gözetilmesi gereken, mazlumun hakkıdır. Zalimden yüz çevirerek mazlumun gönlünü
rahatlatmak, zalimin kalbini kazanmaktan Allah katında daha değerlidir. Fakat
haksızlığa uğramış olan siz iseniz, en güzel davranış, hakkınızla ilgili olarak
af ve hoşgörü yolunu seçmenizdir.” (II, 167-8)
***
“Eğer yöneticiler
zalim ise ve bir hâkim, mesleğini ancak yöneticilere dalkavukluk ederek,
onların ve onlarla ilişkisi bulunanların yüzünden bazı hakları ihlal ederek
yürütebilecekse, onların aleyhine hüküm verdiğinde kendisini görevden
uzaklaştıracaklarını ya da verdiği hükmü uygulamayacaklarını biliyorsa, artık
onun hâkimliği kabul etmesi caiz değildir. Eğer bu görevi üslenmişse, o
yöneticilerden hukuka uymalarını istemeli, azledilme korkusu bu görevinin
ihmali için kesinlikle mazeret oluşturmamalıdır. Azledilirse sorumluluktan
kurtulacaktır. Ve eğer Allah için hüküm veriyorsa, azledildiği için
sevinmelidir. Şayet hâkim bu hususta kendine acımıyorsa, o takdirde keyfinin ve
şeytanın istediğine göre hüküm vermiş olur.” (III, 325)
***
“Allah’ın
birliğini tanıyanları cehenneme götürecek günahların çoğu kul hakları ile
ilgili olacaktır. Kul haklarıyla ilgili günahlar vazgeçilmeyecek günahlardır.
Başka günahların ise affedilip ortadan kaldırılması için acele edilir. Fakat
gönül ehli (erbâb-ı kulûb) şu hakikati anlamışlardır ki, hiçbir kul,
affedilmeyi gerektiren (açık veya) gizli bir sebep olmadıkça affedilemez; aynı
şekilde Allah’tan uzaklaştırılmasını gerektiren gizli de olsa bir sebep
bulunmadıkça uzaklaştırılamaz. Böyle olmasa af ve ceza uygulamaları, yapılan
işlerin karşılığı olmaktan çıkar. Karşılık olmayınca adalet olmaz; adalet olmayınca
da “Rabbin kullarına zulmedici değildir” (Fussılet 41/46); “Allah zerre miktarı
haksızlık etmez” (Nisâ 4/40) buyrulmasının anlamı kalmaz.” ( IV, 29-30
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.