Pazar günkü yazımın ilk iki paragrafı şöyleydi:
“Türkiye’de ve dünyada “İslam –
Müslüman”, “İslam – Toplum” ilişkilerinde birçok problemli alan var.
“Teröre yönelik yapılanmalar,
tasavvufi alandaki sapmalar, toplumu etkileyen ve bazen dinin asli ölçülerinden
öne geçen hurafeler, “kayıt dışı” din alanındaki
problemler, “resmi din” alanındaki problemler, din – siyaset
ilişkisinde dinin gölgelenmesi, ekranlara yansıyan din tartışmaları, “yanmayan
kefen” satışları türünden din istismarcılığı ve bütün bunların genç
nesillerin din algısında oluşturduğu tahribat, bir anlamda dine ödettiği bedel…
bütün bunlar din konusunda duyarlı insanların üzerinde durması ve sağlıklı
çözümler araması gereken hususlar.”
Konu üzerinde biraz daha durmak
istiyorum.
Burada “İslam – Müslüman, İslam –
Toplum ilişkisindeki problemli alanlar” sayılıyor, bunların “genç
nesillerin din algısında tahribat oluşturduğu” kanaatine işaret ediliyor ve
“Din konusunda duyarlı insanların bunların üzerinde durması ve sağlıklı
çözümler araması gerektiği” belirtiliyor.
Önce belirtmek isterim ki, bu tür
tartışmalarda genellikle gençlerin din algısındaki tahribata dikkat çekiliyor
olsa ve bunda ciddi haklılık payı bulunsa bile, bu problemli alanların, tüm
insanların din algısında tahribat yaptığını da görmek gerekiyor.
İkinci olarak, “din
konusunda duyarlı” diye kabul ettiğimiz insanlar, dışardan ve
temel islami görüşlere aykırı yaklaşımlara yönelik tepki gösterirken, içerde
yaşanan çarpıklıkların dine ödettiği bedeli görmezden geliyor. İkinci paragrafa
giren hususlar tam da buna işaret ediyor ve bana göre Türkiye gibi Müslüman bir
toplumda din ile ilişkiyi yaralıyor.
Maddeleştirelim:
-Teröre yönelik yapılanmalar. Sivil
alanlara yönelik din adına işlenen cinayetler ya da (Allahüekber diyerek
Allahüekber diyenlerin öldürülmesi.)
-Tasavvufi alandaki sapmalar. Kalb
eğitimini kurumlaştıran bu islami disiplin alanındaki sapmalarla insanların
safiyane bağlılıklarının en kötü biçimde istismar edilmesi. Ve bunlara karşı
tasavvuf dünyasının yeterli tepkiyi ortaya koymaması.
-Dinin asli ölçülerinin yerine geçen
hurafeler. Her türlü dini sembol şahsiyetin uçuk olağanüstülüklerle donatılması
ve dinin sanki fevkaladelikler dünyası olduğu kanaatinin oluşturulması.
-Kayıt dışı din alanındaki problemler.
Merdiven altı ortamlarda din üretimi ve insanların safiyetinin –
bilgisizliğinin hoyratça istismarı.
-Kayıt içi din alanındaki problemler.
Diyanetin siyasi hüviyet kazanması.
-Din – siyaset ilişkisinde dinin
gölgelenmesi. Dinin belli bir siyasi ekibin meşruiyyet malzemesi haline getirilmesi
ve o siyasi çizginin dışındaki insanların din ile ilişkilerinin sorgulanması.
Siyasetçilerin dini otorite gibi görülmesi ve bu yaklaşımın insanların din ile
ilişkisini yaralayabileceğinin göz ardı edilmesi.
-Ekranlara yansıyan ve din temsilcisi
rolündeki insanların tüm dini alanların tartışmalı olduğu kanaati verircesine
sürdürdüğü tartışmalar.
-Yanmayan kefen satışı türünden bütün dini
sembollerin paraya dönüştürüldüğü izlenimi veren din istismarcılığı. Cübbe –
sarıkla yapılan devre mülk pazarlamacılığı…
-Dini tartışmalarda bu roldeki insanların
başkalarını yargılaması ve dini savunuyor pozisyonunda takdimi.
-Bunlara dindar bilinen insanların aile ve
iş ortamı dahil özel hayatlarında, insan ilişkilerinde sergilediği kabalıklar,
çarpıklıklar, din ile de bağdaşmayacak davranışlar, ilk fırsatta dini
duyarlılığın önüne geçen çıkar hesapları…
Bunlar, özel ortamlarda herkesin yakındığı
ama meydanı dolduran problemli kişiliklerin cerbezesinden korkulduğu ya da
siyaseten çekinildiği için -hem siyasetçi hem gruplar açısından- ele alınmayan
meseleler.
Siyasetçinin ya da grupların ayağına
basıldığında feveran başlıyor, o bir gerçek. Ama bu ilişkilerden “Dinin
ödediği bedeli görme” nin maslahata -yani çıkarlara- uygun düşmüyor olması
da başka bir gerçek. Garip ama gerçek.
Ben gençlere “Bize bakmayın İslam’a
bakın, diyorum. İslam güzeldir.” Keşke bizler de hayatımızın bütün
alanlarında İslam’ın güzelliğini kuşanabilseydik. İnsanlığın önüne İslam
toplumları adına rahmet insanını – rahmet toplumlarını koyabilseydik.
İslam’la ilişkimizi, şahsi, siyasi,
iktisadi çıkarlarımızdan bağımsız bir insanlık kalitesi, bir erdem donanımı
halinde özümseyebilseydik.
Hocalar, sevgili hocalar siz sahip
çıkmıyorsanız kim sahip çıkacak bu problemlerin çözümüne?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazarak, düşüncelerinizi benimle paylaşabilirsiniz.